İnsan olmak zor ve delirtici

Darian Leader, “Delilik Nedir?” isimli kitabında, “önemli olanın psikotik öznelerin kendi deneyimleri hakkında söylediği şeylerdeki mantığı açığa çıkarmak olduğu”nu belirtir. Birbirinden farklı olsa da -gerçi hepimiz kendimize özgü şekillerde deliyizdir- deliler, birçok açıdan, hepimiz arasında hayli rasyonel kalır.

Yayınlanma: 17.05.2016 - 16:28
Abone Ol google-news

Alman Emile Kraepelin, Freud’un zamanında yaşayan ve Freud’la birlikte, modern psikolojinin gündemini, yani zihin ve beyin söz konusu olduğunda bugün düşündüğümüz tüm şeylerin çerçevesini belirlemişti. Freud’un aksine Kraepelin, tek tek hastaları, rüya gibi sudan malzemeleri, sohbeti ve cinselliği dert etmiyordu. Başka doktorlar için anlam ifade eden semptomları kategoriler halinde toplayarak zihinsel hastalıkları adlandırmaya uğraşıyordu. En önemlisi, psikozu zihin tarafından yapılan yaratıcı bir düzeltme değil beynin bir hastalığı olarak görüyordu.

TIP, DELİLİĞE FOBİK YAKLAŞTI

Dünyada kendi delisi olmayan bir aile yok. Ne var ki deliliği düşündüğümüzde, psikozu ve onun en bariz tezahürlerini aklımıza getiririz: Sesler, hezeyanlar, paranoya, irrasyonellik, Napoléon olmak isteyenler, hangi cinsiyetten olduğunu bilmeyenler ve CIA’nın muhatabı olan ve hatta çoğu zaman onun tarafından takip edilenler. Deliler, hem fazlasıyla kesin hem de mütereddittir: Stalin de olabilirler Hamlet de.

Büyük edebiyat delilerle dolup taşar; tüm mühim yazarlar zihnin aşırı hallerini irdelemek istemiştir ve sıkça kendilerini de bu tür haller içinde bulmuştur. Deli yazarları içeren bir listeden bir edebiyat tarihi çıkabilir. Edebiyat deliliği sıradan hayatın sahasına getirir. Tıp ise deliliğe karşı fazlasıyla sıkça fobik bir tavır takınmış, onu dışlayıp tecrit etmeye giriştiği gibi ne pahasına olursa olsun “tedavi” etmeye de çalışmıştır.

Deliler için son yüzyıl pek iyi geçmedi. Yazarlar, tuhaf zihin hallerini tasvir etmek için çeşitli kelimeler kullanabiliyordu; hepsinin, zorlu ama gerekli ayrımları yapabilecek mahareti vardı. Mesela depresyon, yas, melankoli, üzüntü, mutsuzluk, ümitsizlik ve yeisi birbirinden ayırabiliyorlardı. Lâkin doktorların hastaneleri ve iktidarları vardır. Psikiyatrisler, tıp dünyasının o Dr. Frankenstein’ları, delileri fazlasıyla sıkça bir yerlere kilitledi, üzerinde deneyler yaptı, onları komalara soktu, beyinlerinin kimi parçalarını kesip ayırdı, onlara elektrik ve daha da hasta eden ilaçlar verdi. “Onlar” diyorum çünkü -bize gayet yakın olan ve hatta psişelerimizde, kendi karanlığımızı temsil eden- deliler kapatılıp genelde hapsedilir; geri kalan bizleri bozup kirleteceklerinden duyulan korkuyla yapılır bu belki de.

Ama Darian Leader’ın parlak bir şekilde gösterdiği üzere işler hiç de o kadar basit değil. Aslında kimin deli olduğuna ve deli sayılmak için ne kadar deli olması gerektiğine karar vermek meşakkatli bir şey. Aradan geçen yüzyıldan sonra kimse, psikiyatristlerin çoğunun üzerinde mutabık olabileceği bir teşhise varamadı ve söz konusu hastalık için doğru tanımlamanın ne olacağı üzerinde bile uzlaşamadı. Aynı hasta, hangi ülkede hangi doktora hangi semptomu anlattığına bağlı olarak pekâlâ histerik ya da depresif, psikotik veya manik diye nitelendirilebilir.

Somatik bir durum olarak deliliğin tanımlanmadan kalabilmesi, psikiyatristleri beynin deliliğin bulunabileceği bir kısmını saptamaya çalışmaya yöneltti. Şayet bu parça bilinebilse ilaç şirketleri, derda deva olan bir şeyler üretebilirdi. Böylelikle şirketler zengin olup deliler iyileşebileceği gibi hangi insanların deli olacağını, hangilerininse olmayacağını da önceden söyleyebilirdik.

Psikiyatristler ve beyin bilimcileri bu yolda on yıllar boyunca arayışlara girdi ama psikozlar, şizofreni ve bipolar gibi hastalıkların kaynağı söz konusu olduğunda esaslı bir noktaya varamadı. Ne yazık ki ortaya çıkan tek sonuç, kamuoyunda sanki gerçek bir şeye atıfta bulunuluyormuş gibi “beyin kimyası” ve “genler”den bahsedilmesiydi.

“SAĞLIKLI” İLE “SAĞLIKSIZ”I AYIRMA TEŞEBBÜSÜ

Psikolojinin Platon’u olan Freud bir devrimciydi ve hâlâ da öyledir; hepimiz için bir tehlikedir bu. Zira hastalarına birer birey olarak yaklaşıp onların arzularını ve değişkenliklerini hayatlarının merkezinde duran şeyler olarak görmüştü. Leader’ın belirttiği gibi “delilik ve normal hayat birbirine karşıt olmak şöyle dursun, birbirleriyle bağdaşabilir.” Gerek psikanaliz gerek psikiyatri için dönüm noktası, delilere öylece bakmak değil, Freud’un yaptığı gibi onları dinlemekti.

Leader, “önemli olanın psikotik öznelerin kendi deneyimleri hakkında söylediği şeylerdeki mantığı açığa çıkarmak olduğu”nu belirtir. Birbirinden farklı olsa da -gerçi hepimiz kendimize özgü şekillerde deliyizdir- deliler, birçok açıdan, hepimiz arasında hayli rasyonel kalır. Delilerin seslerine, hezeyanlarına, paranoyak kurgularına dikkat kesilmek zahmetli, zaman alan ve pahalıya patlayan bir iş olabilir ama bu özneleri kendi içinde kenetleyen ilmikleri çözmek imkânsız değil. G. K. Chesterton, “deli kendi aklı dışında her şeyi kaybetmiştir” der.

Yirminci yüzyıla şöyle bir bakınca bile “sağlıklı” ile “sağlıksız”ı ayırma teşebbüsünün her zaman felaketle sonuçlandığını görürüz. Dolayısıyla kişiyi semptomundan ayırmak tehlikeli. Leader’a göre heyezayanlar gibi semptomları da kişi kendisini korumak için bizatihi yaratır: Kaçıkların faydalı metinleridir bunlar.

Lüzumsuz bir aceleyle hastanın semptomunu ayırma çabası, bir psikozun tetiklenmesine yol açabilir. Bu minvalde Leader, Freud’un bir vakasını zikreder: Freud bir kadının uzun zamandır süren agorafobisini tedavi etmeye çalışır ama sonunda onun psikoza kapılmasına neden olur sadece. Sonrasında Freud’un bir meslektaşı, bu kadını hipnotize etmek zorunda kalmış ve böylece hastanın kalkan işlevi gören semptomunu yeniden etkili hale getirmişti.

Düzinelerce konuşma terapisi ve sayıları giderek artan hastalar söz konusu. Peki, işe yarar mı bunlar? “Tedavi” ya da “sağaltım” mefhumlarını bir kenara bırakır ve insanların yeni şekillerde kendisine ilgi duymaya başlamasının daima mümkün olduğunu hatırlarsak evet.

Leader, bize yetişkinlerin uzun zamandır yaralanmaya açık, savunmasız çocuklar olduğundan ve dolayısıyla değişmelerinin zorluğundan bahseder. Yetişkinler kendi semptomlarını, genelde kendi hayatlarından çok sever. İnsanlar acı çekmeyi, başkalarına acı çektirmeyi ve hatta cezalandırılmayı da benimser.

Herhangi bir şairin diyebileceği gibi insan olmak çok zor ve hatta büyük ihtimalle delirtici. Bunun bir çaresi de yok. Öte yandan, hem deli olmak hem de üretken, faydalı bir yaşam sürmek pekâlâ mümkün.

Delilik Nedir?/ Darian Leader/ Çeviren: Barış Engin Aksoy/ Encore Yayınları/ 424 s.

Özgün metnin yayımlandığı yer: http://www.independent.co.uk/arts-entertainment/books/reviews/what-is-madness-by-darian-leader-2366412.html

İngilizceden çeviren: Erkal Ünal


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler