Kadınlara ‘filmi geri sarın’ diyorlar
Seray Şahiner’in yazdığı tek kişilik ‘Kul’ oyununda Dolunay Soysert rol alıyor. İkili, ‘Haklarımızı tartışma konusu yaparak hızımızı kesmek istiyorlar’ diyor...
Önce kentsel dönüşümle arkadaşları mahalleden ayrılmaya başlıyor, sonra da kocası evi terk ediyor. İyice yalnızlaşıyor Mercan... Evi terk etse de “olsun evde bir sesti” dediği kocasının geri dönmesi için adaklar adıyor, türbe geziyor. Hiçbir işe yaramayan kocasını her daim savunuyor: “Yeni geline demişler ki kızım kocan ne çirkin, o da demiş ki olsun, anamın evinde o da yoktu.” Apartman merdivenlerini silerek parasını kazanan Mercan, çocuk istiyor, kariyer değil. “Ne yapacağım kariyerimde yükselip de? Gökdelen merdiveni mi sileceğim?” diyor Mercan, “Kul” oyununda...
Seray Şahiner’in ‘Kul’ adlı romanı aynı adla tiyatro sahnesine taşındı. Şahiner’in yazdığı Mert Öner’in yönettiği Dolunay Soysert’in yorumladığı “Kul” TOY İstanbul sahnesinde seyirci karşısında..
Yalnızlaştırılan Mercan’ın hikayesi üzerinden sohbet ediyoruz...
Görmezden gelinenler
- Bugünlerde dizilerde daha çok ya sevilen kadın ya da entrika çeviren kadınlar görüyoruz. Siz ise görünmeyen bir kadını ele aldınız. Neden?
Seray Şahiner: Görünmeyenden ziyade çoğu insanın görmezden geldiği bir kadını anlatmayı seçtim çünkü baktığımızda aslında çok sıradan bir kadın ama çok orijinal bir sıradanlığı var.
Dizi yazmış biri olarak da konuşuyorum, kadınların sadece sevilen, bir adamın yanındaki güzel kadın ya da yeterli değişimi geçirdikten sonra başrole çıkabilecek kadın gibi tamamlayıcı unsur olarak gösterilmesinden bir kadın olarak, yazar olarak, seyirci olarak rahatsız oluyorum. Böyle yaşamıyoruz. Belki hepimizin arada hayatta kalmak için yaptığımız kimi numaralar oluyor, anı kurtarmak için; çünkü bazen anı kurtarmak, hayatını kurtarmak demek. O refleksif bir şey, kötülük için kurulmuş bir strateji değil.
Dolunay Soysert: Ya da kadın aşırı mağdur gösteriliyor. S.Ş: İsim tamlamasındaki tamlayan olarak yansıtılmamız çok sinir bozucu. Kapının kulpu gibi. Adamın güzel sevgilisi. Hep bir şeyin eki. Ama öyle değiliz. Kendimiz bir bütün olarak varız.
- Kadın da var...
S.Ş: -de bağlacı, bir şeyin bir şeyi. Üstümüze yöneltilmiş bu eklerden bir kurtulabilirsek çok daha özgür bir hayatımız olacak.
- Hâlâ erkek olunca ‘yönetmen’ kadın olunca ‘kadın yönetmen’ diye yazıyoruz...
S.Ş: Leblebi ve beyaz leblebi gibi bir ayrıma muhtaç değiliz. Bilim insanı iyi tabir, öğrendik bunu ama. Önemli olan, bir işi kadınların yapmasının haber değerinin aşılacağı kadar çok kadının üretiminin görünür olması.
Korkutmaya çalışıyorlar
- Belli aralıklarla kadın hakları ihlali ile ilgili gündem yaratılıyor ve ara ara servis ediliyor. Sizce neden?
D.S: Haklarımız ve özgürlüğümüz ile ilgili sürekli oluşturulan gündemle ilgili problemim var. Kürtajın neyini tartışıyorsunuz? Kadınların sahnede olmasıyla ilgili neyin problemini yaşıyorsunuz? Hâlâ bunu tartışıyor olmamızın utancı içindeyim. Niçin yapıldığını çözemiyorum. Acaba çok ses çıkmaya başladığı zaman arada birileri sopa mı göstermek istiyor sesler bir tık azalsın diye.
S.Ş: Bu sokaklardan, bu sahnelerden, bu sayfalardan çok kuvvetli kadınlar geçti ve o engebeli yolları ses verme cesaretleriyle aştılar. Şimdi bu kadınların adına ödül veriliyor çünkü haber değeri vardı, ilklerdi. O yollar aşıldı, biz daha ileri ne yapabiliriz, sahnede, edebiyatta başka ne tartışılabilir noktasındayken birileri filmi geri sarın diyor. Haklarımızı tartışma konusu yaparak atacağımız adımın hızını kesmek istiyorlar. Kadınların da ‘Öyle diyorsanız peki biz evde oturalım’ demeyeceği ortada. Bizi korkutmaya çalışanlar, kararlılığımız sayesinde kendi korktuklarıyla tekrar tekrar yüzleşiyor.
Dolunay Soysert: ‘Yalnızlık duygum ortak’
- Oyunda Mercan da “el âlem ne der” diye korkuyor... Sizin böyle korkularınız var mı ya da bunu ne kadar aşabildiniz?
S.Ş: Daha özgür yazmaya, “ailem bunu okursa ne der?” düşüncesini attıktan sonra başladım. Yıllardır da o anonim güç olan el âlemin ne düşündüğü umurumda değil. El âlem, ilerleyen herkesin dikiz aynası aslında, hep geriye bakmanızı sağlıyor.
- Mercan ile ortak yönünüz var mı?
D.S: Farklı çevrelerde yetişmek, farklı eğitimler almak duyguları değiştirmiyor. Duygular ortak. Yalnızlık duygusunu Mercan’ı okuduğum anda anladım. Bir aileye ait olmak, toplumun dayattığı yerde durmak, bunların hepsini biliyorum. Duramadığım için biliyorum!
O fotoğrafa ait bir hayatım yok benim.
- Toplumun size dayattığı meselelerden en çok hangisiyle savaşıyorsunuz?
D.S: Her alanda bunun savaşını veriyorum. Kadın ve erkek olarak yapabileceğimiz şeylerin birileri tarafından saptanması beni delirtiyor. Buna giyim kuşam da dahil, içmekte. Bir erkek kendisini ne kadar kollayabiliyorsa ben de kendimi kollayabilirim. İstediğim her şeyi tek başıma yapıyorum yapmaya da devam edeceğim.
Sistem anneyi eve kapatıyor
- Mercan’ın varlığı başka bir insanın varlığına mı muhtaç? Ya da varlığımız başkasının varlığına muhtaç olarak mı kodlanmışız?
S.Ş: Kendine muhtaç birine muhtaç olarak kodlanmışız. Eteğimizden tutacak bir çocuğa, akşam yemek bekleyen kocaya, ‘ütü niye olmamış’ diyen bir erkek kardeşe... Genel olarak böyle yetiştiriliyoruz: büyüyüp anne olmak, eş olmak, tamamlayıcı olmak üzere... Daha dört yaşındayken çeyiz sandığımız alınıyor, çocukken bize verilen oyuncak bebeklerle bile oynamıyoruz aslında, mama yediriyoruz, altını bezliyoruz; ona bakıyoruz... Tabii ki tek başımıza birçok şey yapabiliriz, ‘tabii ki’ demek bile bana çok incitici geliyor. İnsanın dönüşümü bir anda, bir kararla olan bir şey değil. Zamanla oluyor.
Mercan ‘ben tek başıma ne yapacağım’ değil ‘ben şimdi kime bakacağım’ korkusu yaşıyor kocası gidince.
D.S: Tek başıma Mercan olarak var olabilirim düşüncesi yok. Çünkü evlendikten sonra kocasının yanında durması gerektiği öğretiliyor ona.
Kadın güçtür
- Kadın neden sığınmak isteyen bir varlık olarak yorumlanıyor?
D.S: Sığınmak için birine ihtiyacım yok. Bir kadın olarak varım ve istediğim şeyi yapabilirim. Kadınlar sığınınca rahat eder, mutlu olur, kadın, zamansız doğmuş bir kedi yavrusudur evinize alırsanız mutlu olur gibi bir şey değil bu kadınlık meselesi. Kadın güç, kadın erkek kadar güç. Kültürle alakalı, böyle yetiştiriliyoruz ama bu kırılmayacak bir zincir değil.
S.Ş: Genel olarak yalnız olmak, tek başına olmak; sahipsiz olmak olarak kodlanıyor. Sahipli olmak diye bir mefhumu zaten kabul etmiyorum ama bir aidiyet kavramından bahsedeceksek özgürlüğümüz bize ait.
- Bugün anneler günü. Annelik meselesine dair neler söylemek istersiniz? Bir kadını annelik üzerinden kutsallaştırmak kadın kimliğinden uzaklaştırmak mıdır? Ülkemizdeki anne profili çocuğa “kurban olmak” mıdır?
S.Ş: Sistem tarafından; anne, eve kapalı, kendini çocuğuna vakfetmiş kişi olarak gösteriliyor. Özgür kadınlar ve adanmış anneler diye iki ayrı kavram sunuluyor aslında. “Anne”ye kendi kalma hali yakıştırılamıyor. Oysa insan kendisiyle arasında göbek bağı olan bir yol arkadaşı edindikten sonra da özgürdür.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı
- Kayıp Amerikalı Suriye'de bulundu: 'Hacıyım' dedi...