Kapıyı ilk kim açarsa kurşunu o yer

Nazan Öncel sokakların asi, uslanmayan, uzlaşmayan kızı. Popüler müziğin anti popüler kahramanı. Bazen kaba, erkeksi, kendine rağmen bıçkın, sözünü söylemekten çekinmeyen isteksiz bir yıldız. Türkiye'deki pop müzikten nefret eden pek çok kişinin onu dinlemesi de işte bu yüzden.

Kapıyı ilk kim açarsa kurşunu o yer
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 19.06.2011 - 12:43

Nazan Öncel’in yeni albümünün adı “Hayvan”. İsmi tuhaf mı? Aslında hiç değil, sahici ve samimi. Ne de olsa Nazan Öncel sokakların asi kızı, popüler müziğin anti popüler kahramanı. Bazen kaba, erkeksi, sözünü söylemekten çekinmeyen isteksiz bir yıldız. Türkiye’deki pop müzikten nefret eden pek çok kişinin onu dinlemesi de işte bu yüzden. Zaten televizyon da ona göre değil. Kendi deyişiyle bir “stüdyo kuşu” o. Ben ise onu en çok “Sokarım politikana” diyen öfkeli haliyle seviyorum. O da “Kapıyı ilk kim açarsa kurşunu o yer” diyor. Haklı da, ama artık kimsenin ne kapı açacak ne de bildiğini söyleyecek cesareti var. Belki de o yüzden Öncel’in yeni albümü geçmişten gelen eski bir dost.

- Nazan Öncel, sokakların asi kızı; pervasız, lafını sakınmayan, kimi zaman kaba, erkeksi söylemlere sahip. Hep yanı başımızda ama bir o kadar uzak. Neden bu mesafe?

Sahi mi söylüyorsunuz, mesafeli durduğumun farkında bile değilim aslında. Ne yapmam lazım bilmiyorum ki. Aba altından sopa göstermeyi de bilmem. Stüdyo kuşu olmak böyle bir şey herhalde. Televizyona çıkmayı unutmuşum gitmiş. Sosyal paylaşım sitelerinde adıma açılan sayfaları bile bir bir kapattırıyordum. Sonradan çaktım durumu da uğraşmaktan vazgeçtim. Bu mecralardan yapıp ettiklerimle ilgili haberler günü gününe duyuruluyor, e bir de sitemiz var daha ne olsun diyordum ben de. Ama zamanında televizyonlara çıkmayı denedim, baktım bana göre değil, çıkmasam da olur dediğimden bu yana bir on küsur zaman geçmiş hakikaten… Belki bir gün başka yollar da deneyebilirim. Kendi sitemde oturup bir şeyler anlatabilir, şarkılar söyleyebilirim. Hiç fena fikir gibi gelmedi şu an düşününce.

- Ben en son “Sokarım politikana” diyen öfkeli Nazan Öncel’de kalmışım ve onu çok seviyordum. Siz neredesiniz şimdi?

Çok az insan ruhunu kurtarılmış bölgeye atabilmiştir. Çıkış var mıdır, varsa ne taraftandır? Bunun için Jose Saramago’nun vicdani körlükten bahseden “Körlük” kitabını okumak lazım. Oradaki körlerin koğuşlarında tüyler ürperten bir şey olur: Yiyecek ekmekleri kalmayan birinci körler koğuşu, istihkaklarına el koyan ikinci körler koğuşundan hakkını istediğinde, para verin derler, verirler, para bitince de karılarını isterler akşama. Orada vicdan falan hak getire. O kadınlardan biri tecavüz eden adamı makasla öldürse de ruhundaki açık yaralar kapanabilir mi bilmem. Oldukça sert ve çok düşündürücü bir vicdan meselesi bu. Bir de Asiye Nasıl Kurtulur var; On yıllar geçti üzerinden Asiye kurtulmuş mudur acaba? Hayalleri çalınan onlarca kadının hayatı heba olup gidiyor. Tıpkı Fatmagül’ün Suçu Ne’de olduğu gibi... O günkü tepkim bu minvaldeydi.

- Ya bugün?

Bugüne geldiğimizdeyse Hayvan’dayım. Gayet insani beklentileri var Hayvan’ın. Daha duyarlı, daha güvenli, daha eşitlikçi, daha temiz, daha özgür, daha düşünceli, daha nazik, daha anlayışlı, daha dost, unutulmaya yüz tutmuş pek çok şeyi hâlâ severek yaşarken, bunun gibi bir sürü şeyin daha normalleşmesini ümit ettiğim bir zaman sürecindeyim. Bu arada bir de Leyla vardır, Gül Dünya’da yer alan bir şarkıydı, kaçırmışsınız. Belki tam sizlik de olabilirdi. O zamanlar Demir Leblebi’ye koysaydım herhalde ipe götürürlerdi. 2008’de Güldünya’da yer aldı, hayret kimse duvarları başıma yıkmadı.

- Lafı dolandırmayı sevmiyorsunuz. “Yatılacaksa yatalım, sevişilecekse sevişelim.” Pop müziğin tabularını kırarken siz nasıl besleniyorsunuz?

O gün için söylemesi zor olan şeyleri söylemişim. Kapıyı ilk kim açarsa kurşunu o yer ya, eğer tabuların yıkılmasında bir nebze payımız olduysa ne mutlu. Ancak tabuları yıkabilmek için epey bir hırpalandık o zamanlarda. Çenemiz de durmuyor malum. Bir de yaşadığımız dünyanın hali, olan bitenler, insan ilişkileri veya birbirine ilişmeden yaşanan hayatlar, unutulan dostluklar, bugün ihtiyaç duymadığımızı sandığımız pek çok şey yardımcı oluyor, imdadıma yetişiyor. Diyeceğim şudur ki, küçük mutlulukların peşindeyim hâlâ.

- Sizi sevenler çok, mesafeli duranlarda öyle. Arası yok yani. Bu bilinçli bir karşı tavır mı?

Herkes için bu durum geçerli. Sokaktaki insan için bile böyle. Herkes kendine biraz dışarıdan bakmayı başarabilirse bunun böyle olduğunu anlayabilir.

- Görünür olmaktan özellikle kaçınıyorsunuz. Nasıl başarıyorsunuz?

Bir gün pop starlardan biri geldi bana, oğlumun karısıyla olan fotoğrafını görünce a, siz bu adamı bugüne kadar saklamayı nasıl başardınız, inşallah biz de başarabiliriz demesine rağmen daha çocuğu bir yaşına gelmeden magazin programlarında görmeye başlamıştık bile. Niyete bağlı demek ki. Özellikle olmasa da böyle iyi…

- Sizi özellikle 30 yaş üstü erkeklerin çok dinlediğini duydum, okudum da hatta. Ne diyorsunuz buna?

Doğru tespit diyemem ama yaşasın derim. Her duyduğunuza ya da okuduğunuza inanmayın! Her yaştan her sınıftan kadın, erkek, genç veya yaşlı her kesimden insanları görüyorum konserlerimde. Özellikle her konser sonrası üniversite öğrencilerinden mailler alırım ezelden beri. Otuz yaş üstü erkeklerin dinlemesi de ayrıca mutlu eder.

- “Hayvan” albümü dinlemeden anlatılmayacak türden. “Normal”le hüzünlü şekilde eğlendirerek başlıyor. Sonra alıp başını gidiyor. Ama bu albüm bir “Sokak Kızı” ya da “Demirden Leblebi” değil. Sizin için nerede duruyor?

Neşeyse neşe, hüzünse hüzün barındıran bir albüm çıkardığım için mutluyum. Bu şarkılara da ihtiyaç duyulduğunu düşündüğümdendir. Bırak da biraz eğlensin insanlar dedim kendime. Yan Yana Fotoğraf Çektirelim’e kardeşlik edecek tam bir pop albümü yapmaktı istediğim. İki seneden uzun bir zamandır bu albümle birlikte bir de yeni Göç şarkıları yazıp durdum; eşzamanlı olarak iki albüme birden çalıştım. Belki Normal’i Göç’e saklasam daha iyi olabilirdi de bir anda “Normal” kendini Hayvan’ın içinde buldu... Hayvan’ın nerede durduğunu ben kestiremem, zaman bunu bize zaten söyler.

- Bir de “Ben Böyle Aşk Görmedim”, Pandora’nın kutusu gibi. “Aşk Beklemez”, “Nazınla Dünya Sazınla”, “Geceler Kara Tren” ve “Dillere Düşeceğiz” gibi klasikler geliyor aklıma. Sizin için kırılma noktası hangi albümünüzdü?

En zor zamanlarımda olduğum bir dönemde Göç’ü çıkarmıştım. O yüzden her şeye rağmen benim için o nokta Göç noktasıdır. Her gün yeni bir acıya uyanıyoruz. Hiçbir şeyin kimseyi artık ne yazık ki şaşırtmadığı bir zamandayız. Ölüm bile sıradanlaştırıldı insanların gözünde. Kaybedilen insan hayatlarının ardından bilanço diye söz ediliyor, akıl tutulması gibi maazallah… Bunun için Göç’e devam ederek bir şans daha vermek istiyorum gelecekte.

- Hatırlıyorum da kasetlerin milyonlar sattığı dönemde dinliyordum sizi, “Bir Hadise Var”ı hâlâ dinlerim. Nedir alamet-i farikanız?

Teşekkür ederim. Pek çok şarkımı severek dinlemişsiniz, Allah’tan bunları siz söylüyorsunuz. İnsanların iyi- kötü gününde arkadaşlık etmiş, söylemek istediğini söylemiş, ruhlarını onarmaya çalışmış olan şarkılar olabilir mi sizce de… Kelimeler de, dinleyenlerim de sağ olsun hiç yalnız bırakmıyorlar beni.

- Pop müziğin en sahici ismi olarak anılırken bir yandan da bir anti kahramansınız. Aşkı anlatışınız da öyle. Bukowski “İki kişi arasında kaldıysan ikinciyi seç. İlkini sevseydin ikincisi olmazdı” diyordu. Katılır mısınız? Çok mu ahmakça bir yorum...

Bukowski demişse katılırım! Evet ikincinin olması için birinciyi pas geçmek gerekebilir. Ama bunun aksi de mümkün olabilir. Mesela, birinciyi ıskaladığında ya hayat öpücüğünü de ıskalarsan ne olacak. Ben de saçmaladım galiba. İyisi mi Bukowski doğru demiş diyerek sesimi keseyim.l
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler