Karantina Ekranı: “ZeroZeroZero” - Kokainin yolculuğu
BluTV’de yayınlanan “ZeroZeroZero” adlı 8 bölümlük mini dizi uluslararası uyuşturucu ticaretinin kirli dünyasını gözler önüne seriyor.
2008 yılında aralarında Orhan Pamuk’un da bulunduğu Nobel ödüllü 6 isim, gazeteci yazar Roberto Saviano’ya destek amacıyla bir çağrıda bulunmuş ve çok fazla ölüm tehdidi alan gazetecinin korunmasını talep etmişti. Dario Fo, Mikhail Gorbachev, Günther Grass, Rita Levi-Montalcini, Desmond Tutu ve Orhan Pamuk’a bu çağrıyı yaptıran sebep İtalya’da çok güçlü bir organize suç örgütü olan Camorra’nın ipliğini pazara çıkaran Roberto Saviano’nun aldığı ölüm tehditleri sebebiyle saklanarak yaşamak zorunda kalmasıydı. Saviano’nun uzun araştırmalar sonucu yazdığı “Gommorah” adlı kitap İtalyan sinemacı Matte Garrone tarafından sinemaya da uyarlanmış ve aynı adı taşıyan film Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışarak Büyük Ödül’ü (Grand Prix) almıştı. Yukarıda bahsettiğim çağrıya imza atanlar arasında da Jose Saramago, Elfriede Jelinek, Lech Walesa, Paul Auster, Chuck Palahniuk, Ian McEwan, Tahar Ben Jelloun, Jonathan Franzen, Martin Amis gibi isimler de vardı. O zamandan bu yana gerilim azaldı ve Saviano da saklanmaktan vazgeçti. Gerçi son kitabı “ZeroZeroZero” dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçılığının üzerine gidiyor ve Saviano yeni tehditlere maruz kalabilir. Bu karantina günlerinde bize düşense Saviano’nun kitabından aynı adla uyarlanan ve BluTV’de yayınlanan 8 bölümlük diziyi izlemek şimdilik.
“Narcos” (Netflix) tutkunlarını da ekran başına toplayacağını düşündüğüm Amazon yapımı “ZeroZeroZero” İtalyan suç örgütü ‘Ndrangheta (Napoli’de 200 yılı aşkındır faaliyet gösteren bir mafya örgütlenmesi) ile Meksika uyuşturucu karteli arasında gidip gelen bir hikâye anlatıyor. İtalyanlar alıcı, Meksikalılar ise satıcı. Bir de bu iki örgüt arasında nakliye hizmeti veren aracılar var ki dizi de aslında bu aracıları odak noktasına yerleştiriyor. Büyük ölçüde de kokainin Meksika’dan İtalya’ya yaptığı uzun yolculuğu mercek altına alıyor “ZeroZeroZero”. Üç farklı yapıyı, birden fazla bakış açısıyla ve üç kıtada takip eden anlatıda çok büyük oranda suç dünyasının içinde kalıyoruz. Yani suçluların peşine düşen polisler, kanun güçleri yok. Daha doğrusu var aslında ama orada da işler çok temiz değil ve suç örgütlerinin eli oralara dek uzanmış durumda. Dizide izlediğimiz karakterlerin çok büyük bir kısmı aslında ‘kötü’ olarak nitelediğimiz, en fazla anti-kahraman olarak öne çıkabilecek tipler yani. Bu açıdan “ZeroZeroZero” tavizsiz bir gerçekçilik peşinde ve bunu da maharetle başarıyor. Hem Saviano’nun yazımına danışmanlık ettiği senaryonun hem de önemli yönetmenler tarafından kotarılan rejinin bunda önemli bir payı var elbette.
VENEDİK’TE GÖRÜCÜYE ÇIKMIŞTI
Önemli yönetmenler derken Arjantinli sinemacı Pablo Trapero (“The Clan” ile en son beğeni toplamıştı), İtalyan yönetmen Stefano Sollima (“Sicario: Day of the Soldado” ile “Gomorrah” TV dizisinin yönetmeni) ve Danimarkalı Janus Metz’i (“Borg/McEnroe” ile “True Detective”in 2. sezonunda bir bölümü çeken belgesel sinemacı) kastediyorum. İlk kez Venedik Film Festivali’nde görücüye çıkan ve büyük ölçüde olumlu eleştiriler alan dizinin kendine has bir anlatım üslubu olduğunu da vurgulamak gerekir kanımca. Yönetmenler farklı olsa da bu anlatımdan taviz verilmemiş ve senaryo buna göre şekllendirilmiş. farklı açılardan olayların anlatılması ve dramatik kurgunun buna göre biçimlendirilmesi hem izleyiciyi hikayenin içine daha güzel entegre ediyor hem de farklı karakterlerin motivasyonlarını daha detaylı olarak vererek anlatıyı zenginleştiriyor. Bir örnek vermek gerekirse, beş tonluk uyuşturucu sevkiyatını yapan iki kardeşin belli bir noktada ayrı düşüşlerini ve her ikisinin de başlarına neler geldiğini sırayla izliyoruz ve zamanda geri dönüşlerle aynı zaman dilimini iki ve hatta daha fazla yaşamış oluyoruz. Böylelikle hikaye boyut kazandığı gibi biz de olayı çok daha bütünlüklü olarak görme fırsatı yakalıyoruz.
Dizinin başlıca rollerini Andrea Riseborough (“Mandy”deki rolüyle hatırlıyoruz kendisini en çok) ve Dane Dehaan üstlenirken yan rollerde Gabriel Byrne, Tchéky Karyo, Adriano Chiaramida, Guiseppe De Domenico, Harold Torres gibi isimler var. Oyuncular bir yana, diziye en büyük katkılardan birini de gerilimi sürekli canlı tutan, tekinsiz atmosferini büyük bir ustalıkla kuran müzikleriyle Mogwai yapmış kanımca. Onun ötesinde elbette uyuşturucu kaçakçılığı üzerinden (Gabriel Byrne’ün canlandırdığı Edward Lynwood karakterinin deyişiyle ‘Dünya ekonomsini ayakta tutan’ bir işkolu bu) ele aldığı her düzlemde iktidar savaşını anlatıyor “ZeroZeroZero”. İtalya’da mafya için iktidar savaşını, Meksika’da ordu içi iktidar savaşını anlatıyor ve bir noktada hikaye cihatçılara kadar uzanıyor ve sembolik de olsa doğu ile batı arasındaki savaşa da değiniyor. Her halükarda ilginç ve gerçek saptamaları olan, şiddet düzeyi yer yer çok yükselen ama son tahlilde sağlam bir yumruk çakan etkileyici bir dizi var karşımızda; tam da eve kapanmışken bir bakmakta fayda var.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani’nin arabası
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu