Kumaşında zarafet ve nezaket var

Erol Evgin, bu yıl sanat yaşamının 50. altın yılını kutluyor ve yeni yılın son konserini 29 Aralık gecesi PSM Zorlu Center’da veriyor. Bunca yıldır sahnede çizgisini hiç değiştirmeden şarkılarıyla bir ekol olmuş sanatçının portresini, yine kendisinden habersiz, çevresinde titiz bir araştırma yaparak Şermin Topçu yazdı.

Kumaşında zarafet ve nezaket var
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.12.2019 - 02:00

Çocukluğu 70’li yıllarda geçen kadınların anlatacağım hikâyeyi gayet iyi anlayacağına eminim: İlkokulda öğrenciyim; 8 ya da 9 yaşlarındayım, sınıf arkadaşımızın erkek kardeşi doğmuştu. Sınıfın kızları arasında yeni doğan bebeğin ismi ne olsun diye oylama yapmıştık. Sonuç Erol çıkmıştı. 70’li yıllarda yıldızı parlayan ve bir daha hiç sönmeyen Erol Evgin’den ötürü elbette… İşte “Öyle Bir Şey” idi bizim kuşağın Erol Evgin sevdası… Sonradan anladık ki o dönemde doğan pek çok çocuğun isminin Erol olmasının nedeni de oydu. 70’lerin tertemiz neşesini, zarafetini ve nezaketini bizlere beyefendi sıfatının hakkını sonuna kadar vererek yansıtan Erol Evgin gündelik yaşantısında nasıl bir insan? Şahsen hep merak ederdim. Sahne hayatı dışındaki Erol Evgin’i araştırmak, yakınlarını konuşturmak, ev halini soruşturmak yine bana düştü. Keyifle başladım, açık söyleyeyim keyifle de bitirdim. 

‘BİR DE BANA SOR’ KISMI 

 Bir şeyi itiraf edeyim: Aşırı kibar ve zarif görünen erkeklere karşı hep bir rezervim vardır; bazı nazik erkekleri biraz kazıyınca maskesinin altından yedi düvelle kavgalı, kırıcı, hatta yakınlarıyla mahkemelik bile olabilen insanlar çıkabiliyor. Acaba Erol Evgin’in de, hele ki sanatçı kişiliğinden gelen arızaları var mıydı? Dillere destan zarafeti ve nezaketi normal hayatında da geçerli miydi? Hani bazı insanları smokin dışında başka bir kıyafetle gözünüzün önüne getirmeniz mümkün değildir. Erol Evgin de bunlardan birisi. Erol Evgin’i pijamalı – terlikli ev haliyle düşünebiliyor musunuz? Ya da parmak arası terlikle! Mümkün değil. Adeta doğuştan takım elbiseli ya da smokinli bir adam. Ev hali nasıldır diye sordum. Hiç yanılmamışım; Erol Bey’i ailesi dahil pijama ile gören yok. Muhtemelen terlikli gören de yoktur, ev ayakkabısı giyiyordur. Yaşamın içine katılmış zarafeti hayatının her alanında geçerli. Çay içmesi de, yemek yemesi de, dostlarıyla eğlenmesi de, çocukları Elvan ve Murat ile ilişkisi de tüm dünyaya nezaket dersi verir gibi adeta… Hayatının en önemli ve en kıymetlisi her zaman “Prensesim” diye hitap ettiği eşi Emel Hanım. Erol Evgin’in Emel Hanım’a karşı aşk lügati çok zengin. Emel Hanım ise evin her şeyi ve ailenin görünmez yıldızı. Erol Bey kızı Elvan’a Elloş, oğlu Murat’a ise Muratım ya da Murti diye hitap ediyor. Eminim çocukları da kendisine babacığım dışında başka bir şeyle hitap etmiyordur. Genelde insanın çocuklarının arkadaşları ağabey ya da amca diye hitap ederler. (Yeni nesil falancanın annesi ya da babası diye hitap ediyormuş, çok güldüm) Ancak kendisi hiçbir zaman Erol ağabey ya da Erol Amca olmamış. Çocuklarının arkadaşları ona her zaman Erol Bey diye hitap etmiş. Ayrıca yıldızının en parlak olduğu 70’li yıllarda dahi çocuklarını hiç ihmal etmemiş, eli her zaman onların üstünde olmuş. 

Hep en lezzetliyi yemeyi seven, hep kaliteli lezzetler arayan Erol Bey kendisi yemek yapar mı? Ki bazı erkekler mutfağa ne kadar yakışır değil mi? Ne var ki mutfakla hiç ilgisi yokmuş; hatta yumurta bile kıramazmış. Çay demlemeyi bile bilmezmiş. Katıksız bir keyif adamı olduğunu belirtiyor yakın dostları. Elbette her sanatçı gibi mükemmeli arayışının altında da bu yatıyor olmalı. Sık sık toplandığı dostlarıyla evinde gerçekleştirdiği buluşmaları lezzet buluşmalarına çeviriyor. Ve şaşırtan bir özelliğini daha öğreniyorum: Etrafı gülmekten kırıp geçiren, aşırı esprili bir Erol Evgin olmasını. Cem Yılmaz’la katıldığı bir TV programında şarkı söylerken elini sallaması ile dalga geçen Cem Yılmaz’a “Ya ne sallasaydım” diye cevap veren ve ekran başında kopmama sebep olan Erol Evgin dostlarıyla da her ortamda böyle, hiç sakınmadan espri yapabilirmiş. Jilet tarzına alışık olduğumuz, kravatsız hiç görmediğimiz Erol Evgin daima Türk markalarını tercih ediyor ve alışverişini bazen İstinye Park’tan kendisi yapıyor. Sahne kıyafetlerini ise uzun yıllardır Şinasi Günaydın tasarlıyor. 

MİMAR EROL EVGİN 

Babası Vanlı, kendisi Moda doğumlu olan Erol Evgin’in çok da iyi bir eğitimi var. İstanbul Erkek Lisesi’nden sonra DGSA’da mimarlık bölümünü bitiriyor. Ama içindeki müzik sevgisi nedeniyle sahnelerde buluyor kendisini, bir de Çiğdem Talu, Melik Kibar’la müthiş bir üçlü oluşturup İşte Öyle Bir Şey’ler söylemeye başlayınca hiç mimarlık yapmıyor. Ama 80’li yıllarda arabesk müziğin yükselişe geçmesiyle birlikte dönüyor mimarlığa. Yüksek mimar ve aynı zamanda sınıf arkadaşı olan Emel Hanım ile 20 yıl kesintisiz mimarlık yapıyor. İmza attıkları çok sayıda eser var. Bağdat Caddesi’nde pek çok binanın projesi Emel – Erol ikilisine ait. Polonezköy civarında pek çok sayfiye evinde de mimar olarak imzaları var. Asıl mesleğinin mimarlık olmasının getirdiği sanat yönü ağır basan bir alışkanlığı da var: sanat koleksiyonerliği. Koleksiyonunda Fikret Mualla, Eşref Üren, Turan Erol, Leyla Gamsız, Eren Eyüboğlu, Neş’e Erdok, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi büyük ressamlar bulunuyor. Aynı zamanda yakın arkadaşı olan Devrim Erbil’in de eserleri mevcut. Bir de hat koleksiyonu var. Hayatı boyunca sigaraya elini dahi sürmemiş. İçkiyi sosyal ortamlarda içiyor, genellikle rakı ya da viski tercih ediyor. Para ile ilişkisi oldukça sınırlı. Ancak yıldızının parladığı 70’li yıllarda akıllı yatırımlar yapmış, finansal konularda hiç risk almamış, hep aklını kullanmış. Beş erkek kardeşiyle oldukça dar gelirli bir aile olarak geçen çocukluğun ardından aksini düşünmek zor tabii… 

YAŞLANMAYAN ADAM

Çevresindekilere Erol Evgin’in yaşlanmayan adam olmasının, 1947 doğumlu olmasına rağmen 40 yaşında gibi görünmesinin sırrını soruyorum. “İç huzurunu yakalamış olmak” diye cevap veriyorlar tek ifadeyle. Hayatla hiçbir alıp veremediği yok, kendisine sorsak “Mevlana” derdi. Kimseye öfkesi yok, her şeyle barışık. Torunlarına hep vakit ayırıyor, çok kıymet veriyor. Tabii onlarla futbol oynayıp yerlerde yuvarlanan bir dede değil fakat onlara sonsuz sevgi ve saygı besliyor. Bütün şarkıları hepimiz tarafından ezbere bilinen, her dönem dinlenen, milyonlarca defa dinlesen bıkılmayan Erol Evgin sahnede gördüğümüz gibi gerçekten beyefendi kelimesinin hakkını veren bir zarafet sembolü. Yumuşak karnı, hassas olduğu bir tek konu var ki, biz de bu naif ve zarif beyefendiyi kırmamak adına es geçiyoruz! Elbette kolay değil 50 yılın Erol Evgin’i olmak. Bizim kuşak kendisiyle büyüdü, onsuz bir hayatı bilmedi. Onun için Çiğdem Talu ve Melih Kibar ile birlikte hep beraber bu şarkıyı söylesek: “Sen Olmasan Canım… Gerçekten bu hayat daha da çekilmez olur”!..


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler