Kurbanın sesini duymak
“Nefesini Tut”, yegâne birinci tekil şahıs anlatıcısı bitkisel hayattaki Amy ile döküyor derdini. Diğer karakterlere ait bölümler üçüncü tekil şahıs kullanılarak yazılmış. Fiziksel olarak konuşamayan kurbanın, hikâyeyi kendi sesinden anlatmaya çabalayan tek karakter olması zekice bir ironi.
Gillian Flynn’in Kayıp Kız romanının basılmasıyla (2012) başlayan bir edebiyat trendinin içindeyiz. Bu trend, sadece polisiye severleri değil, kadın edebiyatıyla ilgilenenleri de yakından ilgilendiriyor. Ülkemizde de çok satanlar arasına giren Flynn’in Kayıp Kız’ı, Paula Hawkins’in Trendeki Kız’ı, Megan Abbott’ın Cesaretin Var Mı? romanı, hep bu akımın içinde. Hatta adı geçen yazarlar, romanlarının birbirlerine benzerlikleriyle pazarlanmasından hiç gocunmuyorlar. Bu akımın dilimize çevrilen son temsilcisi de Holly Seddon’ın Nefesini Tut romanı oldu. Yukarıda bahsi geçen romanlarla çarpıcı benzerlikler taşıyan bu roman, aslında bir ilk roman olmasına rağmen, bu polisiye trendinin temelinde yatan sosyo-kültürel gerçeklere dair beklenenden daha keskin bir kavrayış içeriyor.
Peki bahsettiğimiz bu romanlar arasındaki benzerlikler nedir? Ya da onları belli bir trendin parçası haline getiren, hatta bir edebiyat fenomeni yapan özellikler neler? Öncelikle tüm bu romanların kadın başkahramanı aynı zamanda okuyucudan (belli sebeplerden ötürü) büyük bir sır saklayan birinci tekil şahıs anlatıcı konumunda (bu tür anlatıcılar edebiyat kuramında “güvenilmez anlatıcı” olarak adlandırılıyor). Sakladıkları büyük sır ifşa olduğunda hem hikâyenin altında yatan gizem çözülüyor hem de okuyucu ters köşeye yatırılmış oluyor. Bu romanlar temaları açısından da birbirine benziyor; hepsi kadınların kuşatılmışlığını ve baskılara karşı geliştirdikleri stratejileri ele alıyor. Klasik polisiyelerde, dedektifler erkek, kurbanlar kadınken, bu yeni nesil polisiyelerde kadınlar çok daha faal rollerde; üstelik çeşitli zaaflarına rağmen dedektifliği de onlar yapıyor.
TRENDEKİ KIZ'LA BENZERLİKLER
Nefesini Tut saydığımız diğer romanlar içinde en çok Trendeki Kız’la benzerlik taşıyor. İki romanda da gizemi çözmeyi görev edinen başkahraman alkolik; iki romanda da her bölüm farklı karakterlerin bakış açılarından yazılmış. Burada küçük gibi gözüken ama aslında roman açısından önemli olan bir fark, Trendeki Kız’da farklı karakterlere ait her bölüm birinci tekil şahıs anlatıcı kullanarak yazılmışken, Nefesini Tut’un yegâne birinci tekil şahıs anlatıcısı bitkisel hayattaki Amy. Diğer karakterlere ait bölümler üçüncü tekil şahıs kullanılarak yazılmış. Fiziksel olarak konuşamayan kurbanın, hikâyeyi kendi sesinden anlatmaya çabalayan tek karakter olması aslında zekice bir ironi.
Amy, 1995 yılında vahşice bir saldırıya uğramış ve ölüme terk edilmiş. Fakat hayata tutunan Amy, şimdi bir hastanede bitkisel hayattakilerle iletişim kurmaya çalışan bir nörologun servisinde yatıyor. Alex ise annesini, kocasını ve işini kaybetmiş bir gazeteci. Yazdığı bir haber yüzünden yolları Amy ile kesişiyor ve onun başına gelenleri bulmayı kendine görev ediniyor. Aslında Alex’in tam da ihtiyacı olan şey böyle bir görev çünkü alkol yüzünden tüm bedeni iflas etmenin eşiğine gelmiş. Durumunun farkında ama kendisini alkol sarmalından çıkaracak bir amacı yok. Trendeki Kız’ın başkahramanı zoraki dedektif Rachel’ınkinin aksine Alex’in alkolizmi, Seddon tarafından daha gerçekçi bir şekilde tasvir edilmiş. Hem alkolün Alex’in bedeni üzerine etkileri hem de bu hastalığı kendi başına kontrol etme yöntemleri, yazarın karakterlerini derinleştirme çabasına bir örnek. Alex alkolik olmasına rağmen, kendisine olayı çözmesi için yardım eden Amy’nin eski sevgilisi Jacob’dan daha güçlü sezgilere sahip. Jacob, gözünün önünde olanları göremeyecek kadar naif. Alex’e yardım eden bir başka kişi de eski kocası polis Matt. Matt, Alex’e bazı ipuçları konusunda yardımcı olsa da, kendi rütbesi gereği polise karşı eleştirel bir tutum takınacak konumda değil. Kısacası, olayı çözmenin tüm yükü Alex’in omuzlarında.
ZAMANE POLİSİYELERİ
Polisiye tutkunları eminim bu romandaki cinayet teşebbüsünün failini kısa sürede tahmin edecektir. Kanımca romanın güçlü olduğu kısım olay örgüsü değil ve biz polisiye tutkunları zaten çoktandır failin kim olduğunu öğrenmek için okumuyoruz. Romanın öne çıkan yanı, karakter derinleştirme çabası kadar yukarda bahsettiğim yeni nesil polisiyenin asıl meselesinin altını iyice çizmesi. Bu da Holly Seddon’ı belli bir formül kullanarak kitabını satmaya çalışan bir taklitçiden öte, bu trendin altında yatan gerçekliği kavramış, gelecek vaat eden bir yazar olduğunu gösteriyor.
Kadın yazarların yazdığı, güvenilmez anlatıcılı bu tür polisiyelerin fenomen haline geldiği son beş sene aynı zamanda feminist hareketin tecavüzü sistematik bir sorun olarak gündeme taşıdığı bir dönem. Daha çok kısa bir süre önce Stanford Üniversitesi’nde yaşanan bir tecavüz olayı, sistemin nasıl tacize uğrayan kadınların aleyhine işlediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Babasının “yirmi dakikalık bir eylemden” dolayı cezalandırılmamasını istediği yüzücü Brock Turner, sadece altı aylık bir ceza alınca, tacize uğrayan kadının yazdığı mektup tüm dünyayı ayağa kaldırdı. Bu mektup sadece yaşanan adaletsizlikten değil, aynı zamanda tecavüzün hemen sonrasında polisin mekanik kayıtsızlığının kadını nasıl travmatize ettiğinden de bahsediyordu. Bu mektubun belki de en can alıcı cümlesinde mağdur, “Bugüne dek, değerimi, mahremiyetimi, enerjimi, zamanımı, güvenliğimi, kendime güvenimi, sesimi elimden aldın” diyordu.
İşte “güvenilmez anlatıcılı” bu yeni nesil polisiyeler tam da adalet sisteminde kadının sesinin yok edilişinin protesto edildiği bu dönemde ortaya çıktı. Tecavüz edilen kadınların tanıklıklarının yok sayılması, ifadelerinin ciddiye alınmaması, hatta daha da kötüsü anlattıklarından suçu teşvik ettileri sonucu çıkarılması ülkemizde de yaşanan sistematik bir sorun. Nefesini Tut romanının bu konuda söyleyecek bir çift sözü olduğu çok açık zira Alex’in, Amy’nin failini bulmasını sağlayan ipucu, on beş sene önce polisin alkollü diye “güvenilmez tanık” olarak ciddiye almadığı, hatta oldukça kötü davrandığı bir tecavüz mağduru kadının tanıklığı. Bitkisel hayattaki Amy’nin zihnine girip önce onun yaşadığı travmayı anlamaya çalışmasını sonra da tüm engellerine rağmen iletişim kurarak saldırganını ifşa edişini okurken, zamane polisiyelerinin kadın anlatısına, tanıklığına ve sesine dair bir temsil olduğunu da anlıyoruz.
Nefesini Tut / Holly Seddon / Çeviren: Özge Küskün / Yabancı Yayınları / 448 s.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu