"Küresel aktörlerin Kırgızistan'daki yerel unsurları domine etme olasılığı var"
Kırgızistan’da kuzeyli ve güneyli liderler arasında çıkan siyası rekabetin kuzeyli-güneyli sorununu tetiklediğini belirten uzmanlar, küresel aktörlerin bu olaylar üzerinden yerel dinamikleri domine etme olasılığına dikkati çekti.
4 Ekim 2020'de Kırgızistan’da yapılan parlamento seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasının ardından mevcut yönetim karşıtı protestoların başlaması ülkeyi büyük bir siyasi kriz ile karşı karşıya bıraktı.
Kırgızistan’da süresi dolmak üzere olan parlamento ve görevden alınma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Cumhurbaşkanı Sooronbay Ceenbekov dışında hiçbir meşru otorite kalmadı.
KIRGIZİSTAN İÇ İSTİKRARINI ARIYOR
Merkez Seçim Kurulu’na göre seçime katılan 16 partiden sadece iktidar yanlısı "Birlik", "Mekenim Kırgızistan", "Kırgızistan" ve "Mekençil" yüzde 7 barajını aşıp parlamentoya girdi.
Milletvekili seçim sonuçlarına itiraz eden muhalif göstericiler, başkent Bişkek'in sokaklarına döküldü. Protestocular, "iktidar yanlısı partilerin hile yoluyla seçimleri kazandığı" iddiasıyla pazartesi gününden itibaren cumhurbaşkanlığı ve hükümet binalarını işgal etti.
Ardından protestocuların bir kısmının Milli Güvenlik Devlet Komitesi'ndeki cezaevine doğru yürümesi üzerine, başta yolsuzluk olmak üzere çeşitli suçlamalarından içeride bulunan eski Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev, eski Başbakan Sapar İsakov ve eski milletvekili Sadır Saparov serbest bırakıldı. Ardından Merkez Seçim Kurulu seçim sonuçlarının iptal edildiğini, Başbakan Kubatbek Boronov da istifa ettiğini duyurdu.
Olaylar nedeniyle Başbakan Kubatbek Boronov ve Parlamento Başkanı Dastan Cumabekov görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı.
Kırgızistan'da son günlerde devam eden gerilime ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Türk Dünyası Tarihi ve Uluslararası İlişkileri Uzmanı Prof. Dr. Nadir Devlet, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla daralan Kırgızistan ekonomisinin olayların patlak vermesinde büyük bir etken olduğunu belirtti.
Rusya'nın, Kırgızistan iç siyasetine görece bir müdahalesi olduğunu ifade eden Devlet, şöyle konuştu:
"2005 ve 2010'da yaşanan devrimlerden zarar gören işletmelerin kapanması bütçe gelirinin azalmasına, ekonominin zayıflamasına yol açtı. Kırgızistan her devrimden sonra kötüleşen ekonomisini toparlamak için dış yardımlara başvurmak zorunda kaldı. Dolayısıyla ülke sürekli dışa bağımlı. Ülkede yaşanan sorunlar dış aktörlerin müdahalesi de olabilir yerel gruplar arasındaki siyasi rekabet de olabilir. Her iki durumda da ülkeye yardım kaçınılmaz. Kırgızistan'ın uluslararası kredilere ihtiyacı var. Türkiye'nin bu ülkeyle iş birliğine ağırlık vermesi gerekiyor."
"KIRGIZİSTAN'DA DEĞİŞİM SÜRECİ AŞAMALI GERÇEKLEŞEBİLİR"
Ankara Politikalar Merkezi Avrasya Uzmanı Dr. Orhan Gafarlı, Kırgızistan'ın Orta Asya'da jeopolitik konumu itibariyle son 15 yıldır değişimlere sahne olduğunu söyledi.
Ülkede siyasi krizlerde kuzeyli ve güneyli liderler arasında çıkan siyasİ rekabetin kuzeyli-güneyli sorununu tetiklediğini belirten Gafarlı, küresel aktörlerin yerel dinamikleri domine etme olasılığına da dikkatİ çekti.
Son seçimlerle beraber ülkedeki tarihİ dengenin bozulduğunu anlatan Gafarlı şunları anlattı:
"Kuzey-Güney elitlerinin ülkedeki jeopolitik denklemde nerede durduğu sorusu son derece önemli. Güneyde altyapı dahil birçok alanda Çin yatırımları var. İş adamları, oligarklar, politikacılar Çin'e ve Rusya'ya daha yakın duruyor. Kuzeyde ise ABD ve AB'nin ağırlığı daha fazla ve Batı tarafından fonlanmaya ihtiyaç duyan bir bölge. Dolayısıyla ülkede Çin ve Rusya yanlısı partiler olduğu gibi ABD tarafından fonlanan partiler ve politikacılar da var. Dolayısıyla ülkede resim tam net olmasa da küresel aktörlerin bir oyunu söz konusu."
Kırgızistan'da bir geçiş dönemi yaşandığını aktaran Gafarlı, meclis ve başkanlık seçimlerinin yeniden yapılabileceğini, bu yönde beklentinin yüksek olduğunu kaydetti.
Orta Asya'nın "demokrasi adası" olarak bilinen Kırgızistan'da meydana gelen siyasi krizi "üçüncü devrim" olarak nitelelemek için henüz erken olduğunu ifade eden Gafarlı, Ceenbekov'un görevine devam etmesi durumunda değişim sürecinin aşamalı olarak gerçekleşeceğini dile getirdi.
Dr. Gafarlı, "Büyük ihtimalle Kuzey ve Güney yeni bir konsensüs oluşturur. Hem Kuzey'in hem Güney'in elitleri belki de yeni bir isim üzerinden mutabakat sağlayacaklar. Çünkü iki eski isim de yıprandı ve kalmaları durumunda bu olaylar büyük ihtimalle devam eder. Dolayısıyla yeni bir isimle bölgesel denge sağlanmak istenebilir." dedi.
"SİYASİ KRİZ DOĞRUDAN ABD-RUSYA ÇEKİŞMESİ DEĞİL"
İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) Avrasya Araştırmacısı Mokhmad Akhiyadov, Kırgızistan’da yapılan parlamento seçimlerinden sonra yönetim karşıtı protestoların ülkeyi siyasi bir krize sürüklediğini, krizin çözümüne dair öngörüde bulunmanın şu an için son derece zor olduğunu söyledi.
Kırgızistan gibi birçok Orta Asya ülkesinin ABD ve Rusya'nın güç mücadelesine sahne olduğunu belirten Akhiyado, "Rusya, Kırgızistan'ın Kant şehrinde Ekim 2003’te üs kurmuştu. Yaklaşık bin askerin görev yaptığı hava üssünde Su-25 savaş jetleri ve Mi-8 helikopterleri bulunuyor. Rusya'nın, Kırgızistan'da hava üssünün yanı sıra sismik istasyon üssü de bulunuyor. ABD, Rusya'nın tahrikleriyle Manas'taki üssünü kapatmıştı. Küresel aktörlerin son çıkan olaylarda yerel unsurları tahrik etme olasılığı her zaman mümkün." şeklinde konuştu.
Akhiyado, Kırgızistan’da yaşanan siyasi krizi sadece kürsel aktörler üzerinden okumanın doğru olmadığını, Kırgız toplumunun iç siyasi dinamiklerinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladı.
Kuzey-Güney ayrımının ülkenin iç siyasetini doğrudan etkilediğini ifade eden Akhiyado, şöyle konuştu:
"Kuzey-Güney ayrımı son parlamento seçim sonuçlarında açıkça görülüyor. 4 Ekim’de yapılan milletvekili seçimlerinde parlamentoya giren dört partinin de güneyden olması ve kuzeyde bulunan, ülkenin başkenti Bişkek’te söz konusu partilerin yüzde 15’in altında bir oy oranına sahip olması olayların nedenini net bir şekilde açıklıyor. Dolayısıyla geçici hükümetin nasıl oluşturulacağı, muhaliflerin yeni seçim kararından ne kadar memnun kalacağı olayların seyrini belirlemede etkili olacaktır."
BATI YANLISI BİR YÖNETİMİN İKTİDARA GELİRSE...
Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ümit Alperen, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) üyesi olan Kırgızistan ile Pekin ilişkilerini son olaylar bağlamında değerlendirdi.
Kırgızistan’daki gelişmelerin Çin’i ekonomik ve güvenlik açısından olumsuz etkileme potansiyeli olduğunu aktaran Alperen, Kırgızistan’da Batı yanlısı bir iktidarın Çin’in ve Rusya’nın Kırgızistan’daki varlığının zayıflamasına neden olacağını savundu.
Kırgızistan’da oluşabilecek bir otorite boşluğundan faydalanacak silahlı örgütlerin Çin açısından ciddi bir risk oluşturabileceğine de işaret eden Alperen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"ABD’nin başını çektiği Batı-Çin arasında derinleşen krizde, Kırgızistan üzerinden de bir cephe açılabilir. Batı sınırlarında güvenlik tehdidi hisseden bir Çin doğudaki askeri kuvvetlerini batı hattına çekmesi, Güney Çin Denizi’nde de ABD lehine bir durum ortaya çıkarabilir. Kırgızistan sınır hattında da istikrarsızlığın bozulması Çin’in kısa ve orta vadeli politik ve ekonomik çıkarlarına tehdit oluşturur."
Alperen, Çin’in Kuşak-Yol Girişimi'nin (KYG) Çin-Orta Asya-Batı Asya (Orta Doğu) koridoru üzerinde bulunan Kırgızistan’daki bir istikrarsızlığın ya da Batı yanlısı bir yönetimin Kuşak-Yol Girişimi'ni doğrudan etkileme potansiyeli taşıdığını söyledi.
Alperen, Kırgızistan’da olası bir kaosun Çin’i Orta Asya’nın en önemli ülkelerinden Özbekistan’a bağlayacak olan Çin-Kırgızistan-Özbekistan demir yolu projesini sekteye uğratabileceğini aktardı.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt