Kurşunlar Hepimize / 5
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, saat 9.28’de ertesi gün yayımlanacak yazısını Cumhuriyet gazetesine faksladıktan sonra, İletişim Fakültesi’nde 2. sınıflara vereceği “Cumhuriyet” dersine gitmek üzere Çayyolu Engürü Sitesi’ndeki evinden çıkarak kaldırımın önündeki “06 GK 377” plakalı Volkswagen Passat marka otomobiline yöneldi. Otomobilinin ön camının önünde silecekle kaporta arasına sıkıştırılmış olan gazete kâğıdına sarılı paketi gördü. Sağ eliyle otomobilinin kapısını açarken, sol eliyle paketi aldığı sırada patlama gerçekleşti.
Bazı basın kuruluşlarını telefonla arayan kişi ya da kişilerin, suikastı İBDA-C adına üstlendikleri açıklandı.
Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelik bombalı suikast, öğrencileri ve okurlarını üzüntüye boğdu. Olayın duyulmasının ardından, Bayındır Tıp Hastanesi çok sayıda siyasinin, öğrencilerinin ve okurlarının akınına uğradı.
Okur ve yurttaşlar Cumhuriyet gazetesine gönderdikleri fakslar ve telefonlarla üzüntülerini dile getirirken, “Bu suikast laikliğe karşı olanların, yolsuzluk ve yobazlığı besleyenlerin, Atatürk devrimlerine karşı olanların gerçek yüzünü gözler önüne sermektedir” mesajlarıyla suikastı kınadılar. Siyasiler yaptıkları açıklamalarda, sadece “üzgün” olduklarını belirtmekle yetindiler.
Ahmet Taner Kışlalı’nın evinin bulunduğu sokak yurttaşların protestolarına sahne oldu. Kışlalı’nın sevenlerinin ziyaretleri olaydan sonraki günlerde de sürdü. Okurları, sevenleri ve öğrencileri evinin önüne karanfiller bırakarak mumlar yaktılar.
Fotoğraftaki çarpı
Cumhuriyetin temel kazanımlarına ve Atatürk ilke ve devrimlerine karşı kışkırtıcı yayınlarıyla saldıran dinci basın, diğer Cumhuriyet yazarlarına saldırdığı gibi, Ahmet Taner Kışlalı’yı da hedef göstermişti. 13 Mayıs 1999 tarihli sayısında, fotoğrafının üzerine çarpılar koyarak “Yuh pişkin zorba”, “Zorba Kemalist gemi azıya aldı” başlıkları atan Akit gazetesi, hedef gösterme kampanyasında başı çekiyordu. Kışlalı, diğer bütün Cumhuriyet yazarları gibi, canı pahasına da olsa ilkelerinden ödün vermedi.
Benzeri Var mı?..
Cumhuriyet gazetesi 22 Ekim günü “Hedef Cumhuriyet” manşetiyle çıktı. “Benzeri Var mı?” başlıklı başyazıda şu görüşler dile getirildi:
“Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanları, gazetemizi hedef olarak görüyorlar. Dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir olay yaşanıyor. Devletin ve hükümetlerin gözleri önünde, Cumhuriyet yazarları birbiri ardından öldürülüyorlar; Cumhuriyet’te yazarlık yapmak, ölümle sınava girmek anlamını kazanıyor.
Bırakınız hukuk devletini, bırakınız demokrasiyi bir yana; böyle bir olayın yaşandığı ‘kanun devleti’ olabilir mi?.. En önemlisi, sorumuzu yanıtlayabilecek sorumlulukta bir ‘merci’ Türkiye’de kaldı mı?..”
Su tartışması
Kışlalı’nın otomobilinin alev almasının ardından söndürmek için çevrede bulunan beton kamyonlarından su sıkıldı. Jandarma yetkilileri, bu işlem sırasında kanıtların bazılarının kaybolduğunu söylediler. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, suikastı aydınlatmak için teknolojinin bütün olanaklarını kullandıklarını belirtti. Tantan, kanıtların kaybolduğu değerlendirmeleri konusunda ise, “Su hadisesi güvenlik güçlerinin müdahalesinin öncesinde olmuş. Vatandaşlar yanan aracı söndürüp soğutabilmek için su sıkmışlar” dedi. Araca su sıkılarak kanıtların kaybedilmesi 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu’nun katledildiği olayın ardından yürütülen soruşturmanın akıbetini akıllara getirirken, Kışlalı’nın öldürülmesinin ardından kamuoyunca sorulan pek çok soru da yanıtsız kaldı.
Avrupa’nın merkezi Köln kentinde bulunan ve “Hilafet Devleti” adı altında, Türkiye’de şeriata dayalı bir İslam devleti kurmak için çalışan Kaplancıların yayın organı “Ümmet-i Muhammed” gazetesinde yayımlanan haberde, Kışlalı için “Bir Kemalist kâfir daha ortadan kalktı” denildi.
Kaplancıların Köln’de basılan ve Almanya’da neredeyse tüm camilerde ücretsiz olarak dağıtılan haftalık gazetelerinde verdikleri haberde şöyle denildi: “Laik ve demokrat kafa yapısıyla kâfirlikte en uç noktada bir yerde, kâfirliğin en olgunlaşmış döneminde, her fanide olduğu gibi Allah’ın takdir ettiği öyle ya da böyle bir çeşit ölümle bir Kemalist kâfir daha ortadan kalktı, elhamdülillah. Adı, Ahmet Taner Kışlalı. Bu herif, laik dinsiz kafa yapısıyla görev yaptığı üniversitede ders verdiği şu kadar genci kâfirleştiriyor.”
“Bir hiç için ölmedi”
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın kızları Dolunay Uluç ile Altınay Kışlalı yaptıkları yazılı açıklamada, Türk insanına güvenlerinin altını çizerken, failin meçhul olmadığını vurguladılar. Uluç ve Kışlalı, “Babamızın bir hiç için ölmediğine de inanmak istiyoruz. Bu nedenle, beklentimiz sadece güvenlik birimlerinden değil, TBMM’den, hükümetten, tüm demokratik parti ve kurumlardan ve en önemlisi tepkisini barışçı, uygar ve demokratik yollarla göstererek demokratik sistemin rayına oturmasında katkıda bulunma gücüne sahip olan kamuoyundandır” dediler.
‘Türkiye Cumhuriyeti \tiçin ölüm yok’
Cumhuriyet gazetesi Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk, Ankara’da Cumhuriyet gazetesinin önünde yapılan törende “Arkadaşlar, bu cinayeti işleyen katillere bin kere lanet olsun. Ama bu cinayeti işletecek ortamı yaratan ve devrimci, laik, demokratik, insan haklarına dayalı Cumhuriyetin amaçlarında birleşen insanları bölenlere de lanet olsun” dedi.
Selçuk, sözlerini, “Burada ben inanıyorum, bu süreç içinde Cumhuriyet yazarları tek tek öldürülseler de, kaybolsalar da laik Türkiye Cumhuriyeti yaşayacaktır. Laik Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet gazetesi bir bütündür. İki Cumhuriyet birbirinden ayrılamaz. Birinin yaşaması öbürünün yaşamasını besleyecek, destekleyecektir. Bugünden tezi yok seferberliğe geçerek görevimizi yerine getirmiş olacağız. Ahmet Taner Kışlalı’yı kucaklayıp, güzel yolculuklar diliyorum. Eminim ki o her zaman yaşayacaktır” diye tamamladı.
Son kitabı: Ben demokrat değilim
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın yaşamını yitirdiği bombalı suikasttan bir gün önce “Ben Demokrat Değilim” adlı kitabını baskıya gönderdiği ortaya çıktı.
Kışlalı, “Cumhuriyet mi, demokrasi mi” tartışmasına tepkisini kitabına verdiği “Ben Demokrat Değilim” adıyla ortaya koyuyor, “Demokrasi uğruna Cumhuriyetin yıkılmasına izin verilmeli mi” sorusuna, “Hayır” yanıtını veriyor ve “Çünkü eğer Cumhuriyeti koruyabilirseniz, yitirdiğiniz demokrasiye bir gün yeniden kavuşabilirsiniz. Ama eğer Cumhuriyeti yitirirseniz, demokrasiyi de zaten yitirmişsiniz demektir” açıklamasını yapıyordu. Kışlalı, basılmış halini göremediği kitabında, “Ordu ve Siyaset, Atatürk ve Kemalizm, Demokrasi, Laiklik ve Türban, Güneydoğu Sorunu, Sol, Kültür ve Yazın” ana başlıklarıyla Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu tarihsel gelişim sürecinde irdeliyordu.
Kilit isim hâlâ firarda
2000 yılında, UMUT operasyonu çerçevesinde yürütülen soruşturmada, aralarında Prof. Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Prof. Ahmet Taner Kışlalı ile Doç. Bahriye Üçok suikastlarına katılan Tevhid/Selam örgütünün çok sayıda üyesi yakalandı. UMUT davasında, Kışlalı suikastına katılanlardan “Tekin” kod adlı Ferhat Özmen, Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan, “anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs” suçundan idama çarptırıldı. Daha sonra cezalar ömür boyu ağır hapis cezasına çevrildi. Özmen’in hazırladığı bombayı Yüksel’in gözcülüğünde Aytufan araca yerleştirdi. Araca bombayı koyan Aytufan Çeçenistan’a gitmeye hazırlanırken Sapanca’da yakalandı. Özmen ile Yüksel’in suikasta birlikte katıldıklarını söyledikleri Oğuz Demir ise hâlâ yakalanamadı.
'Terör güçsüzün yöntemi'
Ahmet Taner Kışlalı, 1939’da Tokat’ın Zile ilçesinde doğdu. Banka memuru Hüseyin Hüsnü ve öğretmen Lütfiye Hanım’ın oğlu, gazeteci-yazar Mehmet Ali Kışlalı’nın küçük kardeşidir. Kilis Kemaliye İlkokulu’ndan (1951) sonra, Kilis Ortaokulu’nu ve Kabataş Erkek Lisesi’ni (1957) bitirdi.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1963’te mezun olmadan önce, o zaman Ankara’da yayımlanan “Yeni Gün” gazetesinde çalıştı.
1967’de Paris Üniversitesi’nin Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi Bölümü’nde “Çağdaş Türkiye’de Siyasal Güçler” konusunda doktorasını yaptı. Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak akademik yaşama atıldı. 1971’de “TRT Bilimsel Başarı Ödülü”nü aldı. Daha sonra SBF’de öğretim üyesi ve 1972’de de doçent oldu.
1974-77 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasal Davranış Kürsüsü’nde doçent unvanıyla görev yaptı. 1977’de CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in önerisi üzerine siyasete atıldı ve İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. 42. hükümette getirildiği Kültür Bakanlığı’nda (1978-1979) kurduğu güçlü bir kadro ile Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımına son verilmiş olan klasik kitaplar dizisini yeniden yayımlattı.
Profesör oldu
12 Eylül’den sonra üniversiteye döndü. Siyaset bilimi dersleri verdi. 1988’de profesör oldu. AÜ İletişim Fakültesi’nden emekli olduktan sonra ders vermeyi sürdürdü. Pek çok ünlü gazeteci ve televizyoncunun yetişmesinde önemli katkıda bulundu.
1990’ların başından başlayarak Cumhuriyet gazetesinde “Haftaya Bakış” köşesinde Kemalizmi, laikliği, demokrasiyi, insan haklarını savunan ve eğitime önem veren yazılar yazan Kışlalı, “Terörün, güçsüzlerin başvurduğu bir yöntem olduğu” inancını, dersleri ve yazılarında sürekli vurguladı. ADD ve ÇYDD gibi Atatürkçü ve çağdaş aydınlıkçı derneklerin üyesi olarak Anadolu’nun en uç köşelerine giderek konferanslar verdi.
9 Eylül 1995’te geçirdiği trafik kazasında, 28 Mayıs 1968’de evlendiği ilk eşi Nilgün Kışlalı öldü, kendisi ağır yaralı kurtuldu.
3 kızı var
İlk eşinden Dolunay ve Altınay adında iki kız çocuğu olan Kışlalı’nın, ikinci eşi Nilüfer Kışlalı’dan da Nilhan Nur adında 1 aylık bir kız çocuğu vardı.
Kışlalı Fransızca biliyordu. Birleşmiş Milletler Türk Derneği ile Türk Sosyal Bilimler Derneği üyesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı olan Kışlalı’nın yayımlanmış pek çok yapıtı bulunuyor.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı