Leskov’un büyülü gerçeği!
Nikolay Leskov’un “Büyülü Gezgin” başlıklı seçme öyküleri Türkçede. Leskov böylece diğer Rus klasikleriyle kitapçı raflarında buluşmuş oldu. Seçkide, Büyülü Gezgin dışında oldukça kısa dört başka öyküyle birlikte Walter Benjamin’in altı çizilecek cümlelerle dolu bir yazısı da yer alıyor.
Dostoyevski’nin, kardeşiyle birlikte 1864-65
yıllarında çıkardığı ve maddi sebeplerden ötürü kısa bir ömrü olan Epoch adlı
edebiyat dergisinin ilk sayıları, yazarın unutulmaz eseri Yeraltından Notlar’ı
okurlarıyla buluşturmuştu. Bu önemli derginin sayfalarında kendisine yer bulan,
ama çağdaşlarından oldukça farklı bir yerde duran başka bir yazar daha vardı:
Nikolay Leskov.
Kurgu eserlerini yirmili yaşlarının sonlarında kaleme
almaya başlayan Leskov, artık klasik olarak etiketlediğimiz Tolstoy, Çehov,
Dostoyevski, Gorki gibi yazarların dikkatini çekmeyi başarmış ve onların
övgülerine mazhar olmuştu ama edebiyat tarihinde genellikle onlarla aynı rafta
yer alamadı, yüksek edebiyattan sayılan bir kalem olmadı.
Elbette bunda en önemli sebep, Leskov’un biraz önce
isimlerini andığımız çağdaşlarına göre edebiyatta farklı bir gerçeklik
anlayışına sahip olmasıydı.
Örneğin Tolstoy, şöyle bir karşılaştırma yapmış:
“Dostoyevski’nin bu kadar okunması gariptir. Buna karşılık, Leskov’un
okunmamasını bir türlü anlamıyorum. Leskov, hakikate sadık bir yazar.”
YERSİZ YURTSUZ, EVSİZ VE YALNIZ “GEZGİN”
Yazarın en tanınmış eseri Büyülü Gezgin’in ismini alan
öykü seçkisinde, oldukça kısa dört başka öyküyle birlikte Walter Benjamin’in
altı çizilecek cümlelerle dolu bir yazısı da yer alıyor.
Benjamin’in makalesi sonsöz niyetine eklenmiş olsa da
sadece Leskov hakkında değil, roman ve hikâye anlatımı üzerine de çok önemli
bir kaynak teşkil ediyor. Ayrıca Leskov’un metinlerinden önce okunmasında bir
sakınca olmadığını da söyleyebiliriz.
Edebiyat tarihinde sıklıkla örneğine rastladığımız
yersiz yurtsuz, evsiz ve yalnız “gezgin” tipinden beslenen “Büyülü Gezgin”, Rus
klasiklerinde pek karşılaşmadığımız bir kahraman portresini resmediyor.
Maceradan maceraya koşan ama aslında istediği yolda
değil, mecbur kaldığı yolda ilerleyen, kaderini değiştirmek istese de adeta
lanetlenmiş bir ruh gibi oradan oraya sürüklenen bir kahraman bu.
Suçluluk duygusuyla beslenen ve sürekli cezasını
arayan biri; kendi yıkımına doğru giden bir masal kahramanı sanki. Hem
trajedilerdeki seçilmiş kişiler gibi yüce bir yanı var hem de fazlasıyla
sıradan biri.
İyi mi kötü mü olduğu belli olmayan, her an birinin
hayatını kurtarabilecek ya da sizi sırtınızdan bıçaklayabilecek, ne zaman melek
ne zaman şeytan olduğu anlaşılamayan bir kayıp ruh. Muhafazakâr ve dindar olsa
da, sürekli ilerlemeye ve bazı şeyleri geride bırakmaya açık, hem korkak hem
cesur bir gezgin.
Büyülü olup olmadığıysa Leskov’un resmetmeye çalıştığı
tablonun en önemli kısmı ama bir yandan okurların varacağı bir karar bu. Büyülü
Gezgin, kahramanının toplumsal sınıfı, mesleği, eğitimi, diğer insanlarla
kurduğu iletişim açısından da İngiliz doğaüstü edebiyatındaki benzer gezgin
öykülerinden ayrılıyor.
SHAKESPEARE’İN LESKOV İÇİN AYRI BİR YERİ VAR
Kitaptaki ikinci öykü “Beyaz Kartal”, aslında esere
ismini veren “Büyülü Gezgin”den daha “büyülü” bir metin. R. L. Stevenson’ın
Doktor Jekyll ve Bay Hyde’ı ya da Poe’nun William Wilson’ı kadar derinlemesine
olmasa da korku edebiyatının ve hayalet öykülerinin izleklerine sahne olan bir
“öteki” öyküsü.
Shakespeare’in Macbeth’ine de göndermeleri olan bu
öykünün kitaptaki en karanlık, daha doğrusu gerçeklikle hayalin kesiştiği bu
kitaptaki en “gri” öykü olduğunu belirtmemiz mümkün. Elbette Mtsensk İlçesi’nin
Lady Macbeth’i eserinde olduğu kadar doğrudan göndermeler yok bu öyküde ama
belli ki Shakespeare’in Leskov için ayrı bir yeri var.
Ayrıca Leskov’un eserindeki Lady Macbeth’in,
Shakespeare’in Lady Macbeth’inden daha “Macbeth”, daha kötücül, daha ölümcül
olduğu kitabı okuyanların gözünden kaçmayacaktır.
“Şeytan Kovalama”, “Aptalcık”, “Aleksandrit” başlıklı
diğer kısa öyküler ise efsane ve halk masallarını hatırlatan ama bir yandan da
Bulgakov’un eserlerini çağrıştıran, açıklamayı okura bırakan, daha çok
yaşadığımız gündelik hayatın gizemli, büyülü, hayalperest yanıyla ilgilenen
öyküler. Akılla, mantıkla açıklayabildiklerimizin yanında, açıklayamadığımız ya
da açıklamaya yanaşmayacağımız meseleleri konu edinen bu öyküler, tıpkı “Büyülü
Gezgin” ve “Beyaz Kartal” gibi Leskov’un eserlerinin neden “kayıp” klasiklerden
sayılabileceğini gösteriyor.
Walter Benjamin de Leskov’un neden bir usta olduğunu
anlatırken, onun hikâyeciliğindeki sırrı şöyle ortaya koyuyor: “Aslında, hikâye
anlatma sanatının neredeyse yarısı, aktarılan hikâyenin açıklamalardan ari
tutulmasıdır. Leskov bu işin ustasıdır. Olağanüstü, mucizevî olan olabildiğince
ince ayrıntılarla anlatılır ama olayın psikolojik bağlamı okura dayatılmaz.”
“LESKOV OLMASA MARQUEZ OLMAZDI”
On dokuzuncu yüzyıla geri dönüp baktığımızda, gerçekçilerle
romantiklerin, aklın rehberliğinden çıkmayanlarla, akla sığmayanları
hayallerine sığdıran yazarların büyük bir kapışmasıyla yüzleşiriz.
Dostoyevski’nin insan psikolojisini adeta icat
ettiğinden, Tolstoy’un roman sanatını bir zanaata dönüştürdüğünden bahsederiz.
Leskov, bu
bağlamda Tolstoy ya da Dostoyevski’yle kapıştırılacak bir yazar olmasa da, hem
insan psikolojisi hem de zanaatkârlık anlamında zengin metinler yaratmış, ancak
bunlarla sınırlı kalmayıp, kendi gerçekliğini, dönemin Rus edebiyatı sahnesine
yedirmiş biri.
Gerçeklikte her zaman büyülü bir şeyler olduğunun
farkına varmasaydı ve öyküsünü anlatacağı karakterleri dönemin Rus
gerçekliğinin tam da kalbinden almasaydı, büyük ihtimalle, bugün bir klasikler
dizisinde yer alan bir yazara dönüşmeyecekti.
Özellikle, fantastik bir taşın öyküsünün anlatıldığı
Aleksandrit ve budalalık derecesinde birinin neden meleğe dönüştüğünü konu
edinen Aptalcık adlı kısa öyküler, hem o dönemi böyle bir yazarın gözünden
görmek hem de sıradan insanların hikâyelerinin neden anlatılması gerektiğini
yeniden düşünmemiz için bir fırsat veriyor bize.
Neden batıl inançlarımız olduğunu, neden doğadan
korktuğumuzu, kutsal dediğimiz her şeyin arkasında gayet sıradan sebepler de
olduğunu gösteriyorlar.
Leskov’un bir öyküsünün finalinde söylediği gibi,
“bazen bir nesneye imgelemin getirdiği olağandışı bir ruh haliyle bakmanın da
bir önemi vardır.”
Bu sözün hangi öyküsünde söylendiği önemli değil,
çünkü bu hayal gücü davetiyesi, herhangi bir Leskov öyküsünün başında ya da sonunda
yer alabilirdi.
Leskov’un gerçekliği, gerçek olmayanı da içeriyordu.
Onun gözünde olağandışı ya da olağanüstü, daha az “hakiki” değildi. Leskov’un
gerçekliği, büyülüydü.
Belki de Alberto Manguel o nedenle “Leskov olmasa
Gabriel Garcia Marquez olmazdı,” demişti.
Büyülü Gezgin / Nikolay Leskov / Çeviren: Kayhan Yükseler / Everest Yayınları / 312 s.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık