Lübnan sanıldığı kadar zayıf değil
Taif Anlaşması’yla ülkedeki güçlerin iktidarı paylaşmış olmaları, güçlü bir bankacılık sektörünün varlığı, Hizbullah’ın diğer silahlı grupları baskılaması sonucu çekişmelerin siyasi arenaya kayması, ordunun önceki dönemlerden çok daha fazla düzenli bir güç haline gelmesi Lübnan’ı hayatta tutmaya devam edecek.
Hayat pahalılığının yol açtığı karışıklıklar, çok etnisiteli/dinli/mezhepli olmanın getirdiği siyasi istikrarsızlık, İsrail başta olmak üzere komşu ülkelerin egemenlik savaşlarında ele geçirilecek mevzi olmak Lübnan’ın bölgenin en kırılgan ülkesi gibi görülmesine yol açıyor. 1975-90 arası süren, 150 bin kişinin yaşamına mal olan iç savaşın travmasını halen yaşayan ülkede çok sayıda can kaybına yol açan şu mühimmat deposu patlaması iç savaş mı başlıyor sorusunu getirdi akıllara haklı olarak.
İsrail’in “biz yapmadık” açıklamasını Hizbullah da doğruladı malum. İsrail yapsa da Hizbullah kendisine ait olduğu iddia edilen silahların bulunduğu depoya yapılan saldırıyı kabul etmekle zafiyetini de kabul etmiş olacağından İsrail’in açıklamasını doğrulamak zorunda kalmış olabilir tabii. Ama söylenenlere göre olay bir “kaza”. Ancak “kaza”nın uzun zamandır İsrail’in hedefindeki Hizbullah depolarında meydana geldiği doğruysa İsrail’i memnun edecek bir “kaza” bu.
HER ŞEYE RAĞMEN AYAKTA
Patlamanın nedeni kaza mı saldırı mı yakında anlayacağız. Ama bu vesileyle Lübnan’ın onca politik karışıklığa, mezhep kaynaklı gerilimlere rağmen hala varlığını sürdürüyor oluşunun nedenlerini anımsatmanın tam sırası.
Lübnan’ı ayakta tutan önemli kolonlardan biri 1989 Taif Anlaşması. Bu Anlaşma sayesinde ülkedeki güçler iktidarı paylaşma konusunda uzlaşabildiler. 1958 ile 1975’teki iç savaşların Maronitlerin devletteki hakimiyetlerine karşı bir itiraz olduğu anımsanırsa bu anlaşmanın önemi ortaya çıkar. Lübnan devleti, oligarşik, yozlaşmış bir devlet, malum. Ama buna rağmen toplum üzerinde son derece sınırlı bir devlet baskısı var. Bu nedenle komşu ülke yönetimlerinden daha açık, çoğulcu bir toplum özelliği gösteriyor. Bu toplum aynı zamanda ülkede siyasi reformlar yapılması için de bastırıyor. Yine bu nedenle kimi komşu ülkelerdekinin aksine yönetimlere karşı silahlı gruplar oluşmuyor.
Ülkenin en önemli siyasi gücü Hizbullah başta Sünni örgütlenmeler olmak üzere diğer siyasi gruplara karşı öylesine büyük bir –silahlı- avantaja sahip ki, bu durum söz konusu grupların sorunları silahla çözmelerini engellemiş oluyor. Mayıs 2008'de Beyrut'ta, Hizbullah ile Sünni Gelecek Hareketi arasındaki çatışmalar Hizbullah'ın lehine kesin bir şekilde sona ermişti. Şimdi gruplar arası çekişmeler tamamen siyasi arenaya dönmüş durumda.
Ülkeye ilgileri, -çoğu zaman müdahale biçiminde- sürüyor olan İran ile Suudi Arabistan’ın, Suriye ile Yemen’de sürdürdükleri vekalet savaşları nedeniyle Lübnan siyasetine etkileri eskisi gibi değil. Çünkü iki ülkenin de öncelikleri artık başka. Taif Anlaşması uyarınca Sünniler Başbakanlık gibi bir pozisyona da sahipler ülkede. Bunu tersine çevirecek girişimler Suudi Arabistan’ın da işine gelmez. Taif anlaşması sonlandırılırsa bundan Hizbullah’ın kazançlı çıkacağını bilen Suudi Krallığı temkini elden bırakmıyor uzun süredir.
Toplumsal coğrafi konumlanışın da ülkenin ayakta kalmasında büyük etkisi var. Hizbullah ile Şiiler Beyrut, Bekaa ile Güney’de güçlüler. Sünniler Beyrut’ta siyasi olarak güçlü konumda oldukları gibi Trablusgarp, Dinnyeh ve Akkar’da etkililer. Beyrut’un kuzeyi ile Batroun, Kisirwan ve Metn'in nüfusunun çoğu Hristiyanlardan oluşuyor. Bu dağılım çatışma riskini de azaltan bir özellik taşıyor.
ORDU O ESKİ ORDU DEĞİL
Politik yapı berbat ama Lübnan ordusu ile iç güvenlik güçleri eskisinden daha düzenli ve de etkili. Lübnan ordusu 2007’de Fethül İslam adlı önemli bir örgütü alt edebilmişti. ABD ile Avrupa ülkelerinden gelişimi konusunda çeşitli dönemlerde destek almıştı Lübnan. Ordu, kapsayıcılığıyla, Sünni topluluğundaki bazı gerginliklere rağmen, tüm ulusal yapıların ortak noktası haline geldiği için siyasi yapıya etki etme gücüne de sahip.
Çok büyük bir mülteci akınına uğramasına rağmen (1 milyonu kayıtlı olmak üzere 4 milyon mülteci var ülkede) ciddi bir ekonomik çöküş yaşamadı Lübnan ve ekonomisi iyi kötü ayakta kalabildi. Nedeni diasporadan hayli fazla döviz girdisinin olması, bundan önemlisi de ülkede güçlü bir bankacılık sektörünün varlığı. Tüm bu gerekçelerle Lübnan devlet olarak varlığını onca badireye rağmen sürdürüyor.
Tabii ki siyasi/idari sistem dökülüyor. Ülke iki yıl boyunca Cumhurbaşkansız kaldı. 2015’de başkent Beyrut, belediye ile valilik arasındaki anlaşmazlık yüzünden çöp dağlarından geçilmez haldeydi. Silahlı gruplar ülkenin çeşitli bölgelerinde eylemler yapıyorlar zaman zaman. Bekaa’nın sınır kasabası Arsal’da Suriye kökenli cihatçı gruplar hayli güçlü. Ekonomideki yavaş büyüme işsizliğe, göçe yol açmakta. Buna rağmen Lübnan ayakta kalmaya devam ediyor, edecek de.
DURUMU DEĞİŞTİRECEK FAKTÖRLER
Ama Suriye’de ve Yemen’de vekalet savaşını sürdürüp de Lübnan’da şimdilik sakin duran İran ve Suudi Arabistan vekalet savaşını Lübnan'a taşırlarsa durum değişebilir. Lübnan’daki Sünni topluluklar içinde Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Yemen’de olduğu gibi bir radikalleşme yok, Hizbullah faktörü nedeniyle. Bu konum değişikliğe uğrarsa işte o zaman Lübnan yok olabilir.
İddia edildiği gibi bu korkunç patlama gerçekten bir kazaysa, ekonomik anlamda ciddi bir yük de bindirse Lübnan’ı parçalamayacak. Ama eğer varsa ihmalin siyasi sonuçları elbette ağır olacak. Bu yeni gerilimlere yol açarsa, örneğin depoların sahibi olduğu iddia edilen Hizbullah kazadan dolaylı olarak sorumlu tutulursa kaos ciddi olarak kapıda demektir.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?