Mahir Çayan? Pırrrrrr!!!
Firar sonrası koğuşta direniş yapıldı. Direniş bittikten sonraki yoklamada kaçanların adı okununca derin bir sessizlik oldu. Org. Faik Türün, onlara ne olduğunu el işaretiyle gösterdi: Mahir Çayan? Pırrrrr!!!
Maltepe Cezaevi’nin üzerine karanlık inmişti.
Nöbetçiler duvarın dibine yerleşmişti.
Ne var ki, 5 tutuklu çoktan kaçıp gitmişti.
Soğuk kış akşamında, ağaçlıklı bir alandan koşarak geçip krokide yeri çizilen beyaz taşın oraya gittiler.
Kimse yoktu. Ne insan, ne araba... Yolun kenarında ne yapacaklarını düşünürken bir araba farının giderek yanaştığını gördüler.
Ziya Yılmaz, sonrasını Barış Mutluay’a şöyle anlattı (Nota Bene Y., 2014):
Dolmuşla ters yöne
“Araba yaklaşınca bizimkiler küt diye yere yattı, ben sap gibi kaldım.
‘Yahu niye yatıyorsunuz’ dedim.
‘Sen de yatsana’ diye bağırdılar bana...
Saklanma psikolojisi tabii
Neyse ki adam görmemiş saklanışımızı; görse, ‘Niye yattı bunlar’ diye kuşkulanacak.
Mahir konuştu şoförle:
‘Arkadaşlar yorgun, uzandılar beklerken’ filan dedi.
Dolmuş ters yöne, Kartal istikametine gidiyor. Aslında biz diğer tarafa gitmek istiyoruz. Yolda konuşmadık, adam da nemrudun tekiydi iyi ki... Ne o sordu, ne biz cevap verdik.
Beşiktaş’ta yürüyüş
Böylece Kartal’a vardık. Kartal’dan otobüse bindik.
Kadıköy yönüne geldik. Arkadaşlardan aldığımız adres için ilgili yerde iki avukatı bulduk. Sonra ayrıldık oradan... Kadıköy’e vardık; oradan da Üsküdar’a geçtik. Vakit kaybetmeden karşıya gitmek için büyükçe bir kayığa bindik.
Kürekçi bizi Beşiktaş’a getirdi, iskeleye yanaştı. İnince ne yapacağımıza karar vermemiz lazım.
Mahir:
‘Biz Ulaş’la beraber Boğaz tarafına gideceğiz. Siz burada bir yerlerde bizi bekleyin’ dedi.
Bunun üzerine Cihan, ‘Kabataş’ta caminin oradaki sebilde bekleyelim sizi’ dedi.
Bir aksilik olmasın diye orayı dikkatlice tarif etti Mahir’e
Beşiktaş’tan yavaş yavaş yürümeye başladık. Kabataş’a, sebile vardık. Ömer’le ben orada beklemeye başladık. Cihan da göz mesafesinde başka bir yerde:
‘Ben buralarda çok eylem yaptım, buradaki bütün polisler beni tanır, dikkat çekmeyeyim’ diyerek iki saat kadar dolandı civarda...”
Çayevinde bekleyiş
Onlar Sebil Çayevi’nde beklerken Mahir Çayan ile Ulaş Bardakçı, adresini Necmi Demir’den aldıkları, Ortaköy’de bir eve gittiler, ancak ev sahibini bulamadılar.
Bunun üzerine Alaattin Ulusoy’un cezaevinde kendilerine adresini verdiği evi denediler.
Ulusoy, ‘Gelin, ben sizi saklarım’ dedi.
Saat 22.00’ye geliyordu.
Beş tutuklu, Alaattin Ulusoy’un Beyazıt Karakol Sokak’taki evinde buluştu. Ev, harabe haldeydi. Kalınacak gibi değildi. Başka bir yer arandı.
Ulusoy, daha emin bir yer araştırmak üzere çıktı. Gece yarısından sonra döndü. 5 firariyi Kumkapı Havuzlu Hamam Sokak’ta bir başka eve götürdü.
Saat 04.00 olmuştu.
Orada, ışıkları yakmadan, nöbetleşerek sabahı ettiler.
O sırada Maltepe’de
Beş firari, İstanbul’un en görünür semtlerinde yolculuk ederek, ev değiştirerek gezinirken Maltepe Cezaevi yönetimi, hâlâ firarın farkında değildi.
O gece nöbetçi olan Teğmen Ali Haydar Yedek, hayatının akışını değiştiren saatleri şöyle hatırlıyor:
“Görevli subay arkadaşlarımız 17.00’de, müdürümüz Yarbay Çimentepe 18.00’de evlerine gittiler. Nöbetçi amiri olarak ben, nöbetçi astsubay olarak Astsubay İhsan Yavuz, görevli diğer er ve erbaşlar gece görevimize devam ettik.
Radyodaki 19.00 haber bülteninde, Ankara’daki bazı cezaevlerinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm cezalarını protesto amaçlı olaylar olduğunu duyduk.
Tutukluların kaldığı bölümlere kulak kesildik. İçeride hiçbir anormallik, ses, hareket sezmedik, duymadık, görmedik.
Herkes görevinin başında idi, ortalıkta sessizlik vardı. Olağanüstü hiçbir durum yoktu. Ben İhsan Yavuz astsubayla birlikte tutukluların kapısını gören yerdeki odamda oturuyordum.
Tutukluların yatma saati gelmişti. 23.00 sıralarında Astsubay İhsan Yavuz’u rutin kontrol için tutukluların bulunduğu kesime gönderdim. Giderken de tabancasını aldım.”
‘Sayım yaparsan…’
Astsubay İhsan Yavuz’un tutukluların sayımını yapması gerekiyordu. Sayıma kalkışırsa firar hemen ortaya çıkacaktı.
Kendisini koğuş kapısında Kamil Dede karşıladı:
“Deniz’lerin idam kararı büyük infial yarattı. İçerde herkes burnundan soluyor, bence şu an hiç sayım yapmaya kalkışmayın” dedi.
Astsubay Yavuz, ikna oldu, içeri şöyle bir göz atıp sayım yapmadan döndü.
Koğuştakiler bir oh çekti; hiçbir şey olmamış gibi sessizce gün doğumunu beklediler.
Sabah, kıyamet kopacaktı.
KAMİL DEDE ANLATIYOR:
Tankların namluları bize doğru çevrildi
“Sabah mahkemeye götürmeden önce çorba vermeye geldiler. Çorbaları aldık, kapıları kapattık, ranzaları devirip kapıların arkasına barikat kurduk. Arkadaşlara zaman kazandırmak için direniş başlattık. Dedik ki:
‘Biz direnişteyiz, Deniz’lerin idam kararını ve onlara yönelik dayak olayını protesto ediyoruz, mahkemeye gitmiyoruz.’
Başta biraz anlayışlı davrandılar.
Fakat tam direniş sırasında bir asker, duvar dibinde çöp kutusunun kapağını görmüş.
‘Komutanım burada bir çukur var’ diye bağırdı.
Baktık bahçede bir faaliyet başladı, toprağı kazıyorlar. Bir süre sonra tüneli ortaya çıkardılar, ama kaçış oldu mu, olmadı mı, bilemiyorlar daha...
Komutan geldi. Tutuklular adına ben idarenin yanındaki bir pencereden onlarla konuştum:
‘Söyle Mahir gelsin’ dedi.
‘Gelsin de vurun değil mi’ diye cevap verdim.
Kızdı. Giderek sertleşmeye başladı. Yan tarafıma doğru bir el ateş etti.
Biz de slogan atmaya, marşlar söylemeye başladık. Kadınlar tarafından bağırışlar yükseldi.
Çevreyi sardılar. Tanklar geldi, namluları bize çevrildi.
Anons yaptılar. Dediler ki:
‘Size 13’e kadar süre veriyoruz. 13’te gireceğiz, ayakta kim varsa tarayacağız.’
Aramızda toplandık, ‘Ne yapalım’ diye tartıştık. Saate baktık, arkadaşlar kaçalı epey olmuştu.
Epey vakit kazandırmıştık. O saate kadar uzaklaştılarsa ne âlâ, yoksa yapacak bir şey yoktu.
Pencereye çıktım.
‘Eylemimiz başarıyla sonuçlanmıştır, son veriyoruz’ dedik.
Direnişi bitirdik. Kapıları açtık, içeri girdiler.”
OKTAY KAYNAK ANLATIYOR:
Devrimci subaylar tüfeklerini indirdi
“Koğuşta, tünelin başındaydım ben..
Öbür uçtan, ‘Anam asker düştü’ diye bir ses geldi.
Deliği buldular. Ben de bu uçtan sesleri duyuyorum.
Komutan, askere ‘Gir lan’ diye bağırdı.
Asker girince ben bu uçtan iki metre yüksekten bir meyve kasasını yere bıraktım, çukurun dibi suydu. Asker, çıkan sesten korkup geri kaçtı.
Komutan yine ‘Gir ulan’ diyor; bu yine geliyor korkarak...
‘Komutanım bir ses geliyor’ deyip kaçıyor.
O ara nereden buldularsa bir kedi buldular. Kediyi tünelden içeri soktular. Kedi tünelin öbür girişinde biraz duruyor.
Ben yine bir ses çıkarıyorum.
Fırlayıp kaçıyor; Zırhlı Tugay’ın askerleri de peşinden...
Yakalayıp getiriyorlar.
Yeniden tünele sokuyorlar.
Böyle bir komedi... Biz de seyrediyoruz.
Akşam iş ciddiye binince bitirdik eylemi... Açtık kapıları...
‘Sayım var’ dediler. Bizi yan yana dizdiler.
Baktım, 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Faik Türün geldi; arkasında 3-4 general daha... Cezaevi müdürü de orada...
Türün oyulmuş kabak gibiydi. Sayımda, ‘Mahir Çayan’ diye bağırıyor.
Ses yok.
Eliyle havayı tarıyor, ‘Pırrrrr’ diyor. Sonra da komutana ‘Görürsün sen’ anlamında parmağını sallıyor.
Herkesi saydı. 5 kişinin eksik olduğu anlaşıldı. Bizi alıp götürdüler.
O gün bizi cezaevinden çıkarırken hep teğmenler vardı. Ellerinde Tomsonlarla iki yana dizilmiş, arabaya kadar bir koridor oluşturmuşlardı.
Biz geçerken, o teğmenlerin bir kısmı silahlarını yere indirdi. Gözlerindeki sempati ışığını gördüm.
Çünkü aynı yaşlardaydık. Türkiyeliydik. Ve onlar da biz de devrimciydik.”
ALİ HAYDAR YEDEK ANLATIYOR:
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü
“Gün ağarmaya başladığında içerde isyan başladı. Yarbay Çimentepe’nin çağırmasıyla Alay Komutanımız tutukevine geldi. Durum değerlendirmesi yaptılar ve zorla da olsa içeri girilmesine karar verdiler. Ek güvenlik önlemleriyle içeri girildi ve yarım saat kadar sonra gerçek ortaya çıktı:
Örgütün önde gelen yöneticileri yapılan yoklamada yoktu.
Ne olduğunu, nasıl olduğunu tam anlayamadan içeriden bir haber daha geldi:
Firarilerin yattığı odada bir tünel girişi bulunmuştu. Olay aydınlandı. Beş tutuklu tünelden kaçmışlardı. Tünelde kazma ile ilgili araçlar ve aydınlatma düzeneği bulundu. Hemen her tarafa bilgiler iletildi ve aramalara başlandı. Benim başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü, fakat kendimden emindim. Bir kusurum yoktu. Hep birlikte uyutulmuştuk.”
MAHKEMEDE SAYIM
'Uçtuuu...'
Cezaevinin askeri nakliye aracı tutukluları mahkemeye götürdü.
Mahkemeye alınırken isimler okunarak yoklama yapıldı.
Görevli asker, ‘Mahir Çayan’ ismini okuduğunda, bütün tutsaklar hep bir ağızdan bağırdı:
“Uçtuuuu..!”
“Ömer Ayna!”
“Uçtuuuu..!”
“Ulaş Bardakçı!”
“Uçtuuuu..!”
“Ziya Yılmaz!”
“Uçtuuu..!”
“Cihan Alptekin!”
“Uçtuuuu...”
Saat 16.15’te mahkeme başladı.
Kamil Dede ayağa kalkarak söz aldı ve yazılı ortak savunmayı okumaya geçmeden önce bir açıklaması olduğunu söyledi.
Şöyle dedi:
“Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi savaşçıları olan arkadaşlarımız, dün gece kazılan 15 metrelik tünelden kaçmışlardır.”
Türkiye firarı, bu açıklamadan öğrendi.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Arnavutköy'de sürpriz hasat: Sanki hiç toplanmamış gibi
- Memurlar için yeni dönem başlıyor
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki