"Masayı kuranlar arasında yer alacağız"

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin bölgesindeki her şeyden sorumlu olduğunu, bölgede yaşanabilecek her türlü krizi, sorunu ve barış tehditlerin ortadan kaldırmak için çalışacaklarını belirterek, "Türkiye'nin yeni bölgesel düzen politikası budur. Masaya oturulacaksa, masaya oturanlar, kuranlar arasında olacağız. Masaya ilişenler arasında olmayacağız" dedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.05.2010 - 10:36

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Forum İstanbul 2010'un ikinci gününde, "Türkiye: Yeni global dönüşümde köprü mü yoksa bölgesel oyun kurucu bir merkez mi?" başlıklı oturumun açılış konuşmasını yaptı. Türkiye'nin dış politikasını katılımcılara anlatan Davutoğlu, uluslararası dış politikayı büyük bir nehre, bölgesel ve ulusal politikaları da bu büyük nehre bağlanan küçük ırmaklara benzetti. Küçük ırmaklarda yaşanan dalgalanma ve değişimlerin büyük nehri de etkilediğini belirten Davutoğlu, Türkiye'nin de kendisine, "Sadece akışa uyum göstererek akan bir aktör mü olacak, yoksa o debiyi etkileyen, yönlendiren nehrin nereye gideceğini şekillendiren uluslararası bir aktör mü olacak" sorusunu sorması gerektiğine dikkat çekti. Türkiye'ye biçilen kültürler arası köprü kavramının iyi niyetli ancak yeterli olmadığına işaret eden Davutoğlu, şu anda dünyada küresel bir siyasi düzen sorunu yaşandığını, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi kurumların kendisini yeniden reforme etmesi ihtiyacı olduğunu söyledi.
 

Bölgedeki her şeyden sorumlu olacağız

Yeni düzenin daha katılımcı olması gerektiğine dikkat çeken Bakan Davutoğlu, aksi takdirde dünyanın şu anda yaşadığı sorunlara çare bulamayacağını dile getirerek, "Eskiden olduğu gibi belli aktörler bir araya gelip karar vererek, diğerlerinin onları takip etmesini mi bekleyecekler yoksa tüm bu gelişmelerden etkilenen aktörlerin bu gelişmelere etki edebilme hakkını kabul mü edecekler" diye sordu.

Türkiye'nin tarihi ve coğrafi konumu sebebiyle hem Asyalı, hem Avrupalı, hem Afrikalı, Ortadoğulu, Akdenizli, Karadenizli, Kafkas ve Balkan olduğundan bahseden Bakan Davutoğlu, ülkenin bütün bu havzadaki her şeyden de sorumlu olduğunun altını çizdi. "Her olayın içinde olacağız" diyen Davutoğlu, "Gücümüz yeter ya da yetmez her krizi engellemeye çalışacağız. Barışı tehdit eden her çalışmayı durdurmaya çalışacağız. Her çatışma potansiyelini gidermeye çalışacağız. Türkiye'nin yeni bölgesel düzen politikası budur. Bu bölgelerde düzen nasıl kurulacaksa o şekilde kurmaya gayret edeceğiz. Kurucuların arasında olacağız. Masaya oturulacaksa, masaya oturanlar, kuranlar arasında olacağız. Masaya ilişenler arasında olmayacağız. Bunu bu gün daha bir özgüvenle söylemek ihtiyacıyla karşı karşıyayız" şeklinde konuştu.

Konuşmasında Türkiye ve İran arasındaki ilişkilere de değinen Davutoğlu, "Diyoruz ki İran ile ilgili ya da bölgemizle ilgili her sorun bizi etkiliyorsa, bu sorunda söz söyleme hakkına sahibiz. Sonuçlarına katlandığımız süreçlerin akışlarına da katılma hakkımız vardır. Herhangi bir şekilde şu veya bu kararın alınıp bizim de bu kararı sıradan uygulayıcıları konumunda görülmemiz mümkün değil" diye konuştu.

Türkiye'nin bu durumu sadece İran'da yaşamadığını, bölgesel krizlerin küresel krizlere dönüştüğünün en bariz örneğinin Gürcistan krizi sırasında ortaya çıktığını hatırlatan Davutoğlu, Gürcistan-Osetya arasında başlayan krizin, bir anda Gürcistan Abhazya, Gürcistan-Rusya, Rusya-Amerika ve Rusya-NATO arasında bir krize dönüştüğünü hatırlattı. Yaşanan bu krizlerden en fazla etkilenin ülkenin yine Türkiye olduğunun altını çizen Davutoğlu, Türkiye'nin tüm bu krizleri çözme noktasında da yetki sahibi olduğunu ve gereken tüm girişimlerde bulunduğunu söyledi.

AB'nin Lizbon anlaşmasıyla yeni bir tabloya kavuştuğunu ve kendisini bu uluslararası dönüşümün içinde bir yere konumlandırması gerektiğini belirten Davutoğlu, şunları söyledi:

"En kritik soru da şu: Küresel dönüşümün lokomotif gücü mü olacak Avrupa, 19 - 20.yüzyıl başlarında olduğu gibi İngiliz ve Fransız sömürge sistemleri içinde belirleyici bir güç mü olacak? Yoksa 2. dünya savaşı sonrasındaki etkisini kaybetme refleksi yaşadığı yani AB ve Sovyetler Birliği arasında gücünü kaybeden Avrupa realitesini aşamayacak mıyız?' Eğer kültür halkalarıyla buluşma, onlarla kültürel sentez, karışım oluşturabilen bir Avrupa mı? Yoksa tek din, tek etnisiteli mümkünse ve tek kültürlü bir Avrupa içinde gittikçe kendi içine dönerek yalnızlaştırdığı bir Avrupa Birliği mi? Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi kabul edip etmeme süreci Türkiye kadar AB'nin kaderini de belirleyecek bir süreçtir."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler