Mehmet Yüce'den bir futbol tarihi çalışması: “Osmanlı Melekleri”

Mehmet Yüce, dönemin Osmanlı ve Avrupa basınını tarayarak, başlangıcından 1923'e kadar, Türkiye'de futbolun kadim zamanlarını bir masal heyecanı ve güzelliğiyle anlatıyor çalışmasının bu ilk cildinde. Bu cilt, Futbol Federasyonu’nun kuruluş tarihi olan 1863’ten başlayıp 1923’e dek geliyor. Kitabı, Püren Mutlutürk Meral değerlendirdi.

Mehmet Yüce'den bir futbol tarihi çalışması: “Osmanlı Melekleri”
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 23.09.2014 - 12:55

Memleketin 'ayaktopu' izleri

Bizim memleketin olmazsa olmazıdır futbol. Takımlar, renkler önemlidir; adeta insanların “kimlikleri” gibi… Yeri gelir karakter analizi bile yapılır o “kimlikler” üzerinden. Dostluğu da barındırır içinde; en acı, en hayret verici “çatışmaları” da… Tüm bunlarla birlikte, taraftarların içselleştirdiği bir oyun sahalarda arz-ı endam eder.

Bu içselleştirme eylemi kendi içinde memleketin futbol tarihi merakını de barındırıyor mudur bilinmez, ama birilerinin bu merakını ortaya koyduğunu mevcut kaynaklar neticesinde biliyoruz. Mehmet Yüce de Osmanlı Melekleri ile bu mevcut kaynaklara bir yenisini daha ekleyen bir futbolsever olarak karşımıza çıkıyor. Kendisi aslında bir mühendis ve bununla birlikte futbol tarihimizi yazmak gibi bir niyetinin olmadığını da kitabın önsözünde belirtiyor. Kendisinin deyimiyle “mühendis olmasının da etkisiyle,” eline geçen federasyon tarafından hazırlanmış futbol tarihi kitaplarını okurken dikkatini çeken eksiklikleri tamamlamak üzere yola çıkıyor ve böylece elimizde tuttuğumuz birinci cildi yazıyor. Bu cilt, Futbol Federasyonu’nun kuruluş tarihi olan 1863’ten başlayıp 1923’e dek geliyor. Yazar, 1923’ten sonrasını, kitabın ilerleyen zamanlarda gelecek cildinde inceleyeceğini söylüyor.

1870'LERİN SONU...

Yüce, memlekette futbolun -onun deyimiyle “ayaktopu”nun- oynanmaya başladığı zamanı, bilinenden daha geriye, 1870’li yılların sonlarına kadar götürüyor. Bunun için farklı dillerde yeteri kadar gazete taraması yaptığı da gözlerden kaçmıyor. Farklı kaynaklardan edindiği bilgileri de gerek görsel malzeme gerekse de istatistiki veriler olarak okuyucuya sunuyor. Bu veriler çerçevesinde, Osmanlı’da “ayaktopu”nun 19. yüzyılın sonlarına doğru İngilizler aracılığıyla oynanmaya başladığını görüyoruz. Tabii bu sırada ragbi, kriket ve tenis gibi aklımıza gelmeyecek birçok oyunun da Osmanlı topraklarında icra edildiğini görüyoruz. Bu durum aslında insana ilk bakışta tuhaf gelse de memleketin o günkü çokuluslu yapısı düşünüldüğünde mantıklı olabiliyor. Tabii bu “çokuluslu yapı”dan biraz da Levantenleri, yani Tanzimat sonrasında Osmanlı’da ticaret ve bankerlik yapmak amacıyla yaşayan gayrimüslimleri anlamak gerekiyor.

Levantenlerin kurduğu takımların yanı sıra, milliyetçilik akımının yayılmasıyla da ilişkili olarak, “yerli” takımların da kurulmaya başladıklarını görüyoruz. Bunların arasında Türkiye futbol tarihinde önemli yer tutan İstanbul’un üç büyük takımı da var. Bu anlamda, kuruluş tarihlerine göre bakıldığında Beşiktaş ile Galatasaray’ın “ecnebi” takımlara karşı olarak kurulduğunu görürken; Fenerbahçe’nin kuruluşunda “yerli” rakiplerin etkisinin daha büyük olduğu görülüyor. Aynı zamanda, günümüzde yer yer korkutucu boyutlara erişen takımlar arası rekabete de tarihin kaynakları aracılığıyla tanık oluyoruz. Ligden çekilmeler, farklı takımlardan oluşan bağımsız lig kurmalar, sezon sonu şampiyonluk şildlerinin takımların tekelinde tutulması… O dönemlerde şimdiki gibi farklı kategorilerde kupalar olmadığını için, yeni şampiyon olan takımın şampiyonluk şildini bir önceki şampiyondan alarak üzerine kendi ismini kazıdığını öğrenince, şild teslim etmemenin takımlar arasında ciddi bir kriz oluşturduğunu öğrenmek de şaşırtıcı gelmemeye başlıyor. Bununla birlikte takımların yaşadıkları zorluklar da zaman zaman okuyucunun karşısına çıkıyor. Fenerbahçe’nin kendisini yeterli görmediği için ligden çekilmesi, mali açıdan zorda olan takımların yararlarına “bayramlar” düzenlenmesi, takım oyuncularının sayısının eksik kalması ya da maçtan önce belirtilen forma renginin maça yetiştirilebilmesi durumuna göre belirleniyor olması ve “ecnebi” takımda oynuyor diye devlet eliyle de baskı gören futbolcuların takma isimlerle oynamaları gibi…

NİTELİKLİ BİR BAŞVURU KAYNAĞI

Tahmin edilebileceği gibi, tüm bu anlatılanları yazan Mehmet Yüce de bir futbolsever ve bir taraftar… Bunu kitapta paylaştığı kısa anılarından da anlamak mümkün. Ancak kitabı okuyunca anlayacaksınız ki kendisi bir “fanatik” değil; nitekim bunu, anlatılarında yer yer denk geldiğimiz özlemlerinden, kullandığı kaynaklardan ve herhangi birini ya da bir takımı yüceltmeyişinden de anlayabiliyoruz. Mehmet Yüce’nin tabiriyle, Türkiye’deki futbol tarihinin gelişimine dokunmuş herkes birer “Osmanlı meleği”: Ali Sami Yen de, Fenerbahçe’nin kuruluşunda katkısı olan Saint Joseph’liler de, İzmir’de ilk futbol ve ragbi kulübünü kuran James La Fontaine de… Hiçbir ayrım yapmadan, hiç kimseyi diğerinin üzerine koymadan, hiyerarşi oluşturmadan…

Hani o “Eskilerde her şey daha güzeldi, daha doğaldı…” ifadesi vardır ya; işte bu kitabı okurken de o duyguyu hissedeceksiniz. İçindeki rekabetin diğerini “düşmanlaştırmadan” devam edebildiği, tüm yoksunluklara ve istibdat dönemine rağmen gerek beden sağlığı fikri gerekse de milliyetçi fikirler üzerinden varlığının ısrarla devam ettirildiği “ayaktopu”, bugün de varlığını korumuş ve hatta ciddi şekilde içselleştirebildiğimiz bir alana dönüşmüş durumda. Bu kadar meraklısı olduğumuz bir oyunun kendi topraklarımızdaki tarihini bilmenin de, Osmanlı Melekleri'ne atfedilmesi gereken bir saygı borcu olduğu kanaatindeyim. Aksi takdirde, yanlış bilinenlerden doğan tüm bu çatışmalara gittikçe daha da yanaşan bir “oyun” görmeye devam edeceğimiz şüphesiz…

Yüce’nin bu araştırma kitabıyla merak edilen ve belki de daha önce üzerinde hiç durulmamış ya da durulamamış birçok şeyi ortaya koyabildiği kanaatindeyim. Bununla beraber, araştırılması gereken daha nice alan var tabii. Yüce bunun da farkında olarak bu konuda araştırılması gereken, eksik kalmış alanları belirtiyor ve bu çalışmalar için gerekli olan kaynakların da adını zikrediyor. Böylece, bu konuyla ilgili çalışmak isteyenlere de nitelikli bir başvuru eseri sunmuş oluyor.

“Sadece şampiyonlukta ve kazanılan maçta değil, takımı gol attığında ya da iyi oynadığında da mutlu olabilen” futbolu hırsa ve kine dönüştürmeyen o eski taraftar ruhunun tekrar “dirilmesi” ümidiyle…

Osmanlı Melekleri/ Mehmet Yüce/ İletişim Yayınları/ 398 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler