Milletvekili Maaşları ve Asgari Ücret
Milletvekilliği bir “meslek” değildir ve olmamalıdır. Milletvekiliği, kendisi istemediği için, partisince aday gösterilmediği için ya da seçilemediği için sona erebilecek, “geçici” bir görev sayılmalıdır. Bugünkü TBMM’nin öncüsü olan 1920 Meclisi’nin üyeleri arasında, o zamanın bozkır Ankara’sında, han odalarında kendi yemeklerini pişirerek görev yapan insanlar olduğu da unutulmamalıdır.
Milletvekillerine yapılan ödemeler ve zamlar, bugünlerde yine çok tartışılıyor. Bu tartışmalarda, çoğu zaman popülizmin, demagojinin, duygusallığın, “kendine yontmanın” örneklerine de sıkça rastlanıyor. Bu arada çok daha önemli kimi sorunlar da gölgede kalıyor.
Tarihte, parlamento üyeliği gibi görevlerin “onursal” mevkiler sayıldığını; bu görevleri üstlenenlere herhangi bir ödeme yapılmasının söz konusu olmadığını gösteren örnekler vardır. Görevin onuru açısından bakıldığında pek yerinde görülebilecek bu örneklerin, aslında bu görevleri geçim derdinden uzak “soylu” ve sömürgen sınıfların tekeline bıraktığı, dolayısıyla çağdaş gerçeklere aykırı olduğu kuşkusuzdur.
Milletvekillerine, yaptıkları işin onuruna uygun bir ücret ödenmesi çağdaş yaşamın gerçeklerinin getirdiği bir zorunluluktur.
Bu sorunu olabildiğince nesnel bir temele oturtarak irdelemek için, bazı basit saptamalar yapmak, sanırım yararlı olacak.
Öncelikle şunu belirtmek isterim: 1960’lardan günümüze, milletvekillerine yapılan ödemeler ne zaman arttırılsa, tartışmaların, eleştirilerin alevlendiği, ama kısa bir süre sonra her şeyin unutulduğu gerçeğine değinmek isterim. Bugünün hararetli tartışmaları da kısa bir süre sonra unutulursa, buna şaşmamak gerekir.
İlk ‘anayasal’ düzenleme
Milletvekillerine verilecek ödenekler ve yolluklar konusu, ilk kez 1961 Anayasası ile “anayasal” düzeyde düzenlenmişti: Ödeneğin aylık tutarı birinci derecedeki devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk da ödeneğin yarısını aşamayacaktı. Bu konular da “kanunla” düzenlenecekti.
Burada, çok önemli bir gerçeği anımsamak yerinde olacaktır: Milletvekillerinin ödenekleri ve yollukları “kanunla” düzenlenir.
Bu demektir ki, milletvekillerinin çeşitli ayrıcalıklarının biri -belki de başlıcası- kendilerinin alacağı parayı kendilerinin belirleyebilmeleridir; çünkü kanunlar, milletvekillerinin oyuyla kabul edilir. Kendilerine kamu bütçesinden ödeme yapılanlar arasında, böyle bir yetkisi olan başka hiç kimse yoktur.
Milletvekillerine tanınmış olan bu yetkinin, aynı zamanda büyük bir manevi sorumluluk gerektirdiğinde kuşku yoktur.
Bu yetkinin kötüye kullanılması olasılığına karşı bir önlem olarak, 1961 Anayasası’nın düzenlemesine göre, TBMM üyelerinin aylıklarına ve ödeneklerine, her ne suretle olursa olsun, yapılacak zam ve ilaveler, ancak bu zam ve ilaveleri izleyen milletvekili genel seçimlerinden sonra uygulanabilecekti. Anayasanın bu açık hükmüne karşın, yapılacak zamlar ve ilavelerin de Anayasa Mahkemesi’nce denetlenmesine olanak vardı.
1961 Anayasası’nın bu maddesi, 12 Mart döneminde (1971 yılında) değiştirilmiş ve “birinci derece” yerine “en yüksek devlet memuru” ibaresi konulmuş, bir sonraki milletvekili seçimlerinden önce yürürlüğe girme engeli de kaldırılmıştır. 1982 metni, bu ilkeleri aynen yinelemiş, ayrıca emeklilik konusunda çok lehte hükümler getirmiştir (ayrıntılar için 2001 yılında değiştirilmiş olan 86. maddeye bakılabilir).
Günümüzde durum
Milletvekilliği ne kadar onurlu ve önemli bir görev olursa olsun, milletvekili seçilmek için gerekli yasal koşullar, en alt düzeydeki bir kamu gö-revine atanmak için gerekenlerden fazla değildir: İlkokul mezunu olmak, yirmi beş yaşını doldurmuş olmak, (zorunlu askerlik yükümlüleri için) askerlik yapmış olmak; hırsızlık, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak vb. “yüz kızartıcı” suçlardan hüküm giymiş olmamak gibi.
Milletvekillerinin ödenek ve yolluklarının yanı sıra, milletvekilliği sona erdikten sonra bile yararlandıkları başka ayrıcalıkları da vardır: örneğin, kendilerinin ve aile bireylerinin en üst düzey sağlık hizmetlerinden yararlanmaları. Bu ayrıcalıklar, aile bireyleri için, milletvekilinin ölümünden sonra da devam eder. 12 Eylül “darbe anayasası”nın “mimarı” olan ve bütün üyeleri askeri cunta tarafından atanan Danışma Meclisi üyeleri de bu kapsamdadır.
Milletvekilliği bir “meslek” değildir ve olmamalıdır. Milletvekiliği, kendisi istemediği için, partisince aday gösterilmediği için ya da seçilemediği için sona erebilecek, “geçici” bir görev sayılmalıdır. “Eski” milletvekilliği elbette milletvekilliği gibi önemli bir statüdür, ama bir meslek değildir. Meclis dışı kalan kişi, milletvekili olmadan önceki işine döndüğünde, milletvekilliği süresince edinmiş olduğu deneyimlerle kamuya daha yararlı hizmetler yapabilir. Bu arada, bilimsel anlamda kendini geliştirmek isteyenler için, Türkiye’nin en zengin (ama belki de çok az kullanılan) kitaplığının, TBMM Kütüphanesi olduğu da unutulmamalıdır.
Sonuç
Milletvekillerine yapılan ödemeler ve tanınan çeşitli ayrıcalıklar, çağdaş yaşamın gerçekleri göz önüne alınarak belirlenmeli; milletvekillerine, gö-revin saygınlığıyla uyumlu bir yaşam sağlanmalıdır.
Ancak burada ölçüt “tüketim toplumu”nun yapay olarak şişirilmiş yaşam tarzı olmamalıdır. Milletvekilliği, zorunlu bir görev değil, ancak “talip” olanların, bazen parti genel merkezlerinde birbirinin önüne geçmek için savaşım verdikleri bir iştir.
Bugünkü TBMM’nin öncüsü olan 1920 Meclisi’nin üyeleri arasında, o zamanın bozkır Ankara’sında, han odalarında kendi yemeklerini pişirerek görev yapan insanlar olduğu da unutulmamalıdır. Milletvekillerinin aylık, ödenek, yolluk, sağlık harcamaları ile görünen ve görünmeyen ayrıcalıklarının toplam maliyeti, dolambaçlı hesaplarla değil, açıkça ortaya konulmalıdır.
Anayasasında “sosyal” devlet olduğu yazılı bir ülkede, milletvekillerine yapılacak ödemede “asgari ücret”in esas alınması ne kadar anlamlı olurdu, değil mi?..
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı
- Kayıp Amerikalı Suriye'de bulundu: 'Hacıyım' dedi...