Müzik dolu bir fabrikam var
Serdar Saydam tüm dünyaya kumaş veriyor. Ürettiği ipek kumaşlar, İngiliz prensi William'ın eşi Kate Middleton, Jennifer Lopez, Rihanna ve Barack Obama'ya elbise oluyor. Ama Saydam sektördeki başarısının yanında müziğe tutkulu. Ve anneannesine adadığı, “çocuklarıma mirasım” dediği albümü “Lamia'nın Torunu-Sonsuz Aşk”ın heyecanını yaşıyor. Moda üssü dediği fabrikasında da müzik eksik olmuyor.
Versace’den Kenzo’ya, Armani’den Dior’a kadar dünya çapında birçok modacıya kumaş veren Türkiye'nin en önemli tekstil kuruluşlarından olan Saydam Tekstil’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Serdar Saydam tüm söz ve müzikleri kendisine ait olan “Lamia'nın Torunu-Sonsuz Aşk” albümünü yayımladı. Albüme Jehan Barbur, Atakan Akdaş, Osman Ziyagil ve Merve Utandı Kalkan sesleriyle katkıda bulunuyorlar. Caz, alaturka ve tasavvufun iyi harmanlandığı temiz bir albüm olmuş bu. Biz de Serdar Saydam ile hayatı ve müzik serüvenini konuştuk.
- Albümünüz adı “Lamia'nın Torunu”, “Sonsuz Aşk”. Anneannenizin ismi Lamia. Nedir hikayeniz?
-Yedi yaşında başladım müziğe, önceleri klasik eğitim aldım ama hiçbir zaman nota öğrenmedim. Çünkü neyi duysam onu çalıyordum, öğretmen bana çalarken ben onu öğrenmiş oluyordum. O yüzden de nota okumaya gerek duymadım hiç. Türk sanat müziği ise hep kulağımdaydı, ninni gibiydi. Anneannem ise çok özel bir kadındı, onunla büyüdüm. Yalnızca müzik kültürü anlamında değil, hayatımda hep çok önemli bir kadın olarak yaşadı, şu an da gönlümdeki yeri büyük. Atatürk'le sohbet etme fırsatını yakalamış bir kadındı, silah arkadaşlarından birinin kızıydı zaten. Disiplini, nezaketi, dünyaya bakışı ile günümüzde kaybolan İstanbullu'lardan biriydi. “Hadi oğlum bana piyona çal” derdi. Ne isterse hemen dinleyip, deşifre edip ona çalardım. Bu albümle anneanneme gönül borcumu ödüyorum, teşekkür ediyorum. Zaten sevgisini hep yanımda taşıyorum. Bir de çocuklarıma bıraktığım en güzel mirasım bu.
- Tekstil sektöründesiniz ve ses getiren bir markasınız. Öte yandan. Biraz da oradan bakalım duruma?
Fransız lisesinde okurken hocamız test bir yapmıştı, ilgi alanlarımız üzerine bir araştırmaydı. Benim sonuçlarımda iki tepe noktası vardı; biri piyano diğeri işletme. Ve hayatım boyunca öyle de oldu. Ya baba mesleği ya müzikti yolum. Tabii öncelikle baba mesleği ağır bastı. Babama çok küçükken sormuştum “niye tekstili seçtin?” diye, cevabı beni tekstile bağlamıştı; “insanlar mutlu günlerinde kumaş alırlar. Onlar mutlu olunca sen de mutlu olursun” demişti. İşte ben de yıllarca insanları mutlu ederek mutlu oldum ama kendimi yalnızca tekstilci, kumaşçı olarak görmedim. Hem modacı olarak hem de modanın bir parçası olarak gördüm. Bunu da müzik sağladı. Yaptığım her şeye burnunu sanat soktu. Tasarımcılarla, modacılarla yoldaş oldum, bizim bir rüyamız vardı, onun peşinden gittik. Doğru insanlarla, doğru zamanlarda, doğru yerlerde biraraya geldik.
-Kumaşla kurduğunuz özel bir bağ var mı?
Renkleri seviyorum, koyu bir adam değilim. İçimde tutmak istemediğim farkındalıklarım var ve bunları bir şekilde yansıtmak istiyorum. Kumaş ise hayatımızın bir parçası, büyük bir parçası. Biz her şeye dokunuruz. Tensel bir ilişkimiz var, meslek hastalığı belki de. Dokunduğum pek çok şeyi anlarım, analiz ederim, belki de hissederim ve yanılmam. Piyanonun tuşlarına dokunmak da öyle benim için.
-Bunca yoğunlukta piyano çalmaya nasıl zaman ayırabildiniz, piyano biraz nankördür, ihmal ederseniz hemen silkeler adamı.
Ben her akşam çalarım, terapimdir müzik. Aksatmam çünkü nefes alırım, soluklarınım. Zaten uzun gecelerde yanlış çaldığım eserlerden çıktı bestelerim! Bir söz-müzik aynı anda geliyor bende. Epey başına buyruk yapıyorum müziğimi. Albümde ise elbette bir zaman yolculuğu, anneannem, çocukluğum, çocuklarım, lise yıllarım, tüm hayatım orada... Prodüksiyon ve kayıt aşamasında da eldeki bestelere hiç müdahale etmedim, ne hissediyorlarsa onu verdiler.
-Albümünüzdeki müzisyenler de inanılmaz. Jehan Barbur, Atakan Akdaş, Osman Ziyagil, Merve Utandı Kalkan, Ediz Hafızoğlu, Aziz Şenol Filiz.
Onları dinlemeyi zaten çok seviyordum, Caz denince de Nardis özellikle sevdiğim bir mekan zaten. Yapımcı Aziz Şenol Filiz ile bu yola çıktık, aranjör Cem Tuncer ile biraraya gelip şarkıları dinledik. Hiç acelem de yoktu, işe başlamak beni mutlu ediyordu ama bir anda kar topumuz çığ gibi büyüdü. Zaten ben işin mutfağına da çok girmedim, yarattığım şeyin büyümesini izliyordum. Ben doğru insanlara bıraktım hislerimi. Büyük müzisyenler onlar, onların da bu çalışmadan keyif almaları, ruhlarını katmaları beni en çok mutlu eden şeydi. Hepsi ruhtaştı, hepsi kendi albümü gibi sahiplendi ortaya bu güzellik çıktı. Klasik caz ve Türk Sanat Müziği enfes bir harman, buna tasavvuf da inanılmaz yakışıyor. Ruhani, insanı kendine çeken tadı yakalıyorsunuz böylece.
-Fabrikanızda nasıl bir patronsunuz, fabrikanız nasıl ya da?
Ben ona fabrika değil moda üssü diyorum. Zaten fabrikayı organize sanayi bölgesine taşıdıktan sonra baştan yarattık. Mesela sürekli müzik yayını var içeride. Dokuma gürültülü iştir ve özel kulaklıklarla ses önlenir. Ben o kulaklıkları müzikli yaptım. Bunun için özel ekipman getirdik. Genelde benim istediklerimi dinliyorlar ama ben yok kendi müzikleri koyuyorlar. Yalnızca dokuma atölyesi değil tüm fabrika müzikli. En son gittiğimde oyun havası çalıyordu, istek parçalar da oluyor! Fabrika bittiğinde dört duvar teslim ettiler, ben ise duvarları yıktırdım ve çünkü çalışanlar yeşili görsünler istedim, her tarafı cam yaptırdım. İnsanların ışığa, güneşe ihtiyacı var çünkü. Orada da iki piyanom var, biri misafirleri ağırladığım alanda, diğeri ofisimde. Anneannemin bana bıraktığı para ile aldığım manevi değeri çok büyük olan Steinway'im de orada.
-Pera Palas’ta düzenlenen albüm gecesinde albümün mistik ruhuna uygun bir de defile vardı. Bu tarz başka etkinlikler olacak mı ya da sahneler?
Özlem Süer “Sonsuz Aşk”ı hazırladığı özel kostümlerle yorumlamıştı. Bu olayı Paris'te, New York'ta, Londra'da, Tokyo'da yapabilir miyiz bunu düşünüyoruz şimdi. Albüme hayat veren ekibi de biraraya getirip canlı performanslar yapmayı düşünüyorum yakın zamanda.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği