Orhan Kemal’den ‘Eşe Dosta Selâm’ (14.06.2021)
Mektup tanıklıktır. Zamana, insan ömrünün anlarına, duygu ve düşüncelerine sahip çıkmaktır da. Işık Öğütçü’nün hazırladığı Eşe Dosta Selâm: Mektuplar (**) bizi Orhan Kemal’e biraz daha yaklaştırıyor. Öğütçü, adeta, Fikret Otyam’ın bıraktığı yerden devam ederek bir Orhan Kemal anı-mektup kroniği çıkarıyor ortaya.
ORHAN KEMAL’DEN KALAN, YANSIYAN BİRİKİM
Mektup yazıyorsanız bunu daha iyi anlarsınız. Bir de yazılan mektupların okuyanıysanız… Bunların her biri size birçok şey söyler. Ötesi, alır taşır düşlere düşüncelere, akıp geçen zamana.
Yaşananların hiç de zamansız olmadığını anlatır size mektuplar. Özellikle de sanatçı/yazar mektupları… yepyeni dünyalar taşır onların yaratıcı evrenlerine, yaşama seyirlerine dair.
Hatırlarım, Fikret Otyam’ın 1975’te yayımlanan (*) Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları’nı… Okurken kendimi nasıl kaptırmıştım! Çok değil, Orhan Kemal beş yıl önce, 2 Haziran 1970’te veda etmişti bu hayata. Radyoda on üç haberlerinde bunu duyduğumda donakalmıştım. On altı yaşın heyecanıyla Orhan Kemal okuyordum, masamda onun kitapları vardı.
Bundan tamı tamına beş yıl sonra karşıma çıkan Fikret Otyam’ın kitabı benim için tam bir öğrenme/zamana yolculuk şenliğiydi.
ORHAN KEMAL’İ ANLAMA KİTABI...
Otyam’ın mektupları düzenleme biçimi ise etkileyici gelmişti bana. Anı-mektup diyebileceğimiz bir yöntemle hazırlamış, onunla dostluğunun anılaşan ânlarına dönerek adeta bir Orhan Kemal romanı çıkarmıştı ortaya. Ki; bir biyografi, bir biyografik mektup-roman da denilebilirdi buna.
Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları benim gözümde hâlâ bir “Orhan Kemal Okuma Kılavuzu”dur.
Orhan Kemal’in 29 Haziran 1955 tarihini taşır. Bu 1970’e kadar sürer.
Şu an bile yeniden okurken “bir dostluk kitabı ancak böyle kurulabilir” dedirtiyor bize Otyam. Üstelik önemli tanıklık getiriyor hem Orhan Kemal’in yaşamına hem de dönemin edebiyat/düşün/kültür ortamına.
Anılarda, mektuplarda süreduran hayatların tanıklığını kayda geçmek önemli. Yazılı toplum olabilmenin de bir göstergesidir bu.
Tutkulu bir Orhan Kemal okuru olarak Otyam’ın bu kitabını adeta didikleyerek, notlar alarak okumuştum. Yetmemiş satırlar çizmiş, sayfa aralarına notlar alınmış kâğıtlar bırakmışım…
Evet, Fikret Otyam yazın tarihine önemli bir kayıt düşüyordu; hem yaşadıkları hem yazdıkları hem de yazılanları bir araya getirmesiyle adeta bir çağrı da yapıyordu: Yaşadığınızı yazın, yazılana değer verin, taşıyıcı olun.
Bugün yeni bir Orhan Kemal kitabıyla buluşunca, ister istemez ilk kez günışığına çıkan Fikret Otyam kitabına döndüm.
Işık Öğütçü’nün hazırladığı Eşe Dosta Selâm: Mektuplar (**) bizi Orhan Kemal’e biraz daha yaklaştırıyor. Öğütçü, adeta, Otyam’ın bıraktığı yerden devam ederek bir Orhan Kemal anı-mektup kroniği çıkarıyor ortaya. Otyam’ın tanıklığına yeni ekler taşıyor. Hatta bunu tümlüyor da diyebiliriz.
1926 doğumlu Fikret Otyam’ın 1914 doğumlu Orhan Kemal’le dostluğunu kıvandıran şey elbette ki yazarak ve yaşayarak paylaştıklarıdır. İşte bu noktada mektup, dönemin en önemli iletişim aracı. İnsanlar birbirlerine mektup yazarak gidiyorlardı.
Işık Öğütçü de Otyam’ın izinden giderek, babası Orhan Kemal’in arşivinde kendisine yazılan mektuplardan yola çıkarak, her bir mektubu yazanın ardına düşmüş. Mektup sahiplerinin yakınlarına, onların arşivlerine kadar gitmiş. Yazanla yazılanın (yazılanı) buluşturmuş. Bu karşılıklı mektupların anlamı/değeri de burada belirgince karşımıza çıkıyor.
Kitap ilkten aile mektuplarıyla başlıyor. Orhan Kemal’in babası Abdülkadir Kemali Bey’in 17 Haziran 1937’de siyasi sürgün olarak Beyrut’ta yaşadığı sırada yazdığı uzunca bir mektupla açılıyor kitap. Bunu 1937’de yazdığı ikinci mektubu izliyor. Babanın oğula mektubu birçok açıdan irdelenmeye değer nitelikte.
Ardından Bursa Cezaevi’nden eşi Nuriye Hanım’a 1941/43’te yazdığı mektuplar geliyor. Beş yıllık hapislikten sonra Adana’ya dönen Orhan Kemal, Kemal Tahir’e, ardından da Nâzım Hikmet’e yazar.
Kronolojik bir sıraya göre dizimlenen mektupların hazırlanma yöntemi üzerinde duracak değilim. Çünkü bu konuda hem acemilikler hem de editörel çalışmanın yetersizliği gözle görülür biçimde ön planda.
Şu var ki, mektupların bir araya getirilmesi, yazan/yazılan kişilerin edebiyat dünyamızda iz bırakan birer kimlik olması ve elbette mektuplarına yansıyan düşünceler birkaç açıdan önemli.
Bu mektupları önünüze alarak pekâlâ bir Orhan Kemal biyografisi yazabilirsiniz. O nedenle sürekli yinelenen bir gerçekliktir, bizde biyografi yazımının yetersizliği. İster istemez bunu da günlük / mektup / anı / özyaşamöyküsü türlerinin göz ardı edilmesine bağlarız. Doğrudur da.
Orhan Kemal mektuplarının izini sürerek dönem edebiyatının ve siyasi/kültürel ortamının nabzının ne yönde attığını da görebiliriz. Hatta basın ve yayın dünyasının seyrine de… dönem yazarlarının kitaplarının yurtdışında yayımlanma serüvenlerine de tanıklık ederiz.
Kuşkusuz burada Nâzım Hikmet’in Orhan Kemal’e mektupları özel bir yer tutar. Onun ustası, öğretmeni, yol/yön göstericisidir. Nâzım Hikmet’in bu ilgisi Orhan Kemal hapisten çıkınca da sürer.
Varlık Yayınevi ve Varlık dergisinin yöneticisi Yaşar Nabi Nayır’ın ilk mektubu ise Orhan Kemal için bir tür işaret fişeği gibidir: Edebiyatımızda bir Panait Istrati geliyor muştusunu verir Nayır ve destekler onu.
Kemal Tahir’le yazışmalar da göz doldurur nitelikte. Ayrıca Orhan Kemal’in senaryo yazarlığına dair önemli bir yanını da burada görürüz: Yörük Ali Efe’nin öyküsünü senaryo olarak yazması, Efe’nin oğlu Cengiz Yörük’le yazışması…
Güzin Dino ile yazışması yapıtlarının çevirisi için önem kazanır. Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt mektupları ise başka bir değerdedir Orhan Kemal’in hayatında.
Muhsin Ertuğrul, Orhan Asena yazışması yazarımızın tiyatroya dönük yanını anlatır bize. Yapıtlarının sahnelenme serüvenine tanık oluruz.
İlhan Berk’in Paris’ten yazdığı tek mektup ile Orhan Kemal’in Memet Fuat’a mektubu düşünce yaşamımızın o günkü seyrine dönük önemli kayıttır aslında. Üzerinde düşünülmesi, tartışılması gereken konuların ipuçlarını da verir.
Orhan Kemal’in Fakir Baykurt’un Amerikan Sargısı romanına dair kısa değerlendirmesi ise usta bir anlatıcının yansız, övgüleyici bakışıdır.
Fikret Otyam’ın gene bu kitaba alınan mektupları ise apayrı bir sıcaklık, dostluk örneğidir.
Ne yanıyla bakarsak bakalım mektup, günümüzde hâlâ önemini koruyan bir yazın türü. Özellikle de yazar/sanatçı mektupları. Yazıldıkça edebiyatın arka planını görüyoruz, anlıyoruz, bunlardan hareketle yeni yeni yapıtların yazılmasına kapı aralıyoruz.
Mektupların yayıma hazırlanması ve yayımı ise apayrı bir süreç. Sanırım buna değinmek başka bir yazının konusu.
(*) Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları / Fikret Otyam / E Yayınları / 496 s.
(**) Orhan Kemal: Eşe Dosta Selâm / Mektuplar / Yazdıklarım-Yazılanlar / Işık Öğütçü / Everest Yay. / 52 s.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu