Prof. Dr. Nermin Abadan Unat: Yılmak yok, direnin

İlk kadın siyaset bilimci, Türkiye’nin ilk kadın akademisyen ve gazetecilerinden, hocaların hocası Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, Cumhuriyet'e konuştu. Unat, son olarak Boğaziçi'nde gerçekleşen 'Kayyum Rektör' protestolarına ilerleyen yaşına rağmen katılarak destek vermişti.

Yayınlanma: 29.08.2021 - 04:00
Prof. Dr. Nermin Abadan Unat: Yılmak yok, direnin
Abone Ol google-news

İlk kadın siyaset bilimci, Türkiye’nin ilk kadın akademisyen ve gazetecilerinden, hocaların hocası Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, 18 Eylül’de tam 100 yaşına basacak. Asırlık bir çınar gibi hiç eğilmeden, ömrü mücadeleyle geçen Unat, son olarak “kayyum rektör” protestolarının sürdüğü Boğaziçi Üniversitesi’nde dik duruşuyla bir kez daha karşımızdaydı. “Ben iyimser ölmek istiyorum” diyen Unat, “Atatürk’ün açtığı yollardan hiçbiri kapanmadı. Bazı insanlar kötümser. Ben bardağın yarı dolu olduğunu görüyorum. Ne yaparsanız yapın Türkiye, bir kralın oturtulduğu Ortadoğu ülkeleri gibi değil, olmaz” diyor. Unat, gençlere ve kadınlara da “Yılmak yok, dayanın, gitmeyin!” diye sesleniyor.

 Nermin Hanım sizin ilginç bir hayat hikâyeniz var. Ailenizden ve çocukluğunuzan bahsedebilir misiniz?

Babamın adı Mustafa Süleymanoviç’ti ve Boşnaktı. Ailem 19. yüzyılın sonunda Bosna Hersek’ten İzmir’e geldi. Babam, üzüm, fındık gibi ürünlerin tüccarlığını yaptığı için sık sık Hamburg-İzmir arasında gidip geliyordu. Böyle bir yolculuk sırasında annem Elfriede Karwinsky ile tanışarak evlenmişler. Annem Kuzey Almanya’da doğmuş bir baronesti. Ben altı yaşımdayken Viyana’dan İstanbul’a yerleşmeye karar veriyorlar. Bir cuma akşamı, hafta sonu için yatılı okuldan eve geldim ve baktım ki evde çok insan var. Birisi gelip “Vah vah” deyip beni okşadı. Meğer babam ölmüş.

Avrupa’dan Türkiye’ye hiç Türkçe bilmeden yalnız başınıza geliyorsunuz...

Babam ölünce Budapeşte’ye yerleştik. Gittiğimiz kahvelerde her türlü dergi ve gazete olurdu. Ben de bunları okurken Türkiye’de Atatürk diye biri olduğunu ve çocukları parasız okuttuğunu öğrendim. Parasız okul... Mucize gibi geldi bana.

14 yaşındayken annem para veremiyoruz, artık okul da yok, dedi. Bunun üzerine Türk Büyükelçiliği’ne gittim. Türkiye’ye gitmek istediğimi ve param olmadığını söyleyince Büyükelçi Behiç Bey, uzatmadan “Salı günü gelin size bilet vereceğim, gidersiniz” dedi. Hiç unutmuyorum, biletimi 5 Kasım 1936 için verdi. Aç kalmayayım diye yemek kuponu, İstanbul’a varınca polis müdürüne vermek üzere bir mektup ve biraz para... İstanbul’a geldim, babamın ailesinin yaşadığı İzmir’e gitmek için gemiye bindim. Bir köşede uyumuşum. Sabah bir uyandım ki muhteşem bir manzara... Hiç görmediyseniz tavsiye derim. Denizden İzmir’e girmenin çok güzel bir manzarası var.

‘ATATÜRK REHBERİM’ 

Oğlunuzun adı da Mustafa Kemal. Gazi Mustafa Kemal’le nasıl bir bağınız var? Sizin için Atatürk ne anlam ifade ediyor?

Doğum odasına girerken hemşire göbek adı ne olsun, diye sordu. Erkek olursa Mustafa koyacaktık. Erkek olduğu kesinleşince doğum odasının kapısında Yavuz’a, siz Türk inkılabı tarihi öğretiyorsunuz, adı Mustafa Kemal olsun demişler. O şekilde adını koyduk.

Atatürk her zaman bana hayatta rehber oldu. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünün benim hayatta aldığım her kararda tesiri var. Atatürk’ün kadınlara her fırsatı tanıması bana yol gösterdi.

KARANLIKTA BİLE DELEN BAKIŞLAR...

Atatürk’ü zannederim gördüm. İstanbul’a geldiğimizde, annem ve babam Büyükada’da iken Atatürk de oradaymış. Bir akşam babam beni kapıya çıkarmıştı. Arabanın içinde birisi oturuyordu. Yüzünü göremiyorum. Yalnızca babamın “Paşam, işte kızım” dediğini hatırlıyorum. Sekiz yaşındaydım. Ve yalnız o adamın bakışları... Nasıl bir bakıştı! karanlıkta bile delen... Onu hiç unutmuyorum. Bir de şöyle bir şey hatırlıyorum; babamın Büyükada’da kiraladığı köşkün hemen yakınında bir adam, hep bir ağacın dalında oturuyordu. Onun Troçki olduğunu sonradan öğrendim.

Türkiye’deki kadın hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Kadın meselesi en büyük problem, çünkü laiklik bizim için hayat memat meselesi. İçinde yaşadığımız son 20 yılda kadın sorunu konusunda hiç ilerlemedik. İktidar mümkün olduğu kadar kendi hayalindeki kadını oluşturmak istiyor; en az üç çocuk yapan, eve bağlı, çalışırsa da ona göre giyinmesi gereken. Ama böyle olmadı. Bizim kadınlar fevkalede direniş kabiliyetine sahip. Müthiş güvenim var. Yarın daha fazla baskı yaparlarsa kadınlar da daha fazla direnecek. En ufak olayda bizim kadınlar hemen ortaya çıkıyor. Buradan Taliban’a karşı protesto düzenliyorlar. Fevkalede dayanışma hissi var.

Siz kendi seçiminizle Avrupa’dan Türkiye’ye gelmiş ve ülkeye ciddi katkılarda bulunmuş bir akademisyensiniz. Şu an ise gençler Türkiye’den Avrupa yolunu bulma derdinde.

Bugünkü gençlerin dışarıya gitme arzusunu ben anlamıyorum. Dışarıya gitiğin zaman sen orada bir kum tanesisin. Senin yeteneklerini, kıymetini keşfedene kadar zaman geçecek. Kendi ülkende belki çabalarsan daha çabuk bulunur. Belki BioNTech aşısını bulan Özlem Türeci ve Uğur Şahin’i örnek göstereceksiniz. Ama onların çok mütevazı şartlarda okuduklarını okudum. Ona Almanya’da göçmen çocuklarına uygulanan ayrımcılık uygulanmamış anladığım kadarıyla.

Bugünkü tüm birikiminizle baktığımızda Türkiye ve dünya sizce göre nereye gidiyor?

Evvela iklim meselesi korkunç, çünkü kapitalizm ihtardan hiç anlamıyor. Ne kadar yapılmaması gereken girişimler varsa onları yapıyor. Rüzgârdan faydalanmak varken kömür kullanıyor. Buna benzer bir sürü şeyler. Fakat ben iyimser olarak ölmek istiyorum. Çünkü bir zamanlar bundan kötüsü olamaz diyordum. Sonra neler oldu... En kötüleri bile kum tanesi gibi kaldı. Biz bu duruma layık mıyız? Değilsek eğer çaba sarf etmek lazım. Atatürk’ün açtığı yollardan hiçbiri kapanmadı. Bazı insanlar kötümser. Ben bardağın yarı dolu olduğunu görüyorum. Ne yaparsanız yapın Türkiye, bir kralın oturtulduğu Ortadoğu ülkeleri gibi değil, olmaz.

‘MÜCADELE ET’

Son olarak gençlere ve kadınlara ne söylemek istersiniz? Bir mesajınız olur mu?

Dayanmak neye karşı olursa olsun... Ne kadar dayanırlarsa o kadar güçlü olurlar. Zaten kadınlar yaşam boyu dayanırlar. Çocuklarını büyütürken, kocalarına... Yılmak diye bir şey olmamalı. Ben yılmadım. Kadın olduğum için, erkekler iki defa profesörlüğümü engellemeye çalıştı. Ben dayandım, onlara kendi çalışmalarımı anlattım. İster özel ister kamusal hayatınızda sabretmek ama mücadele etmek lazım. Yalnızca sabredip öylece oturmak değil, ortaya çıkmak, protesto etmek...

GENÇLERE KİTAP TAVSİYELERİ 

  • Adalet Ağaoğlu- Ölmeye Yatmak
  • Adalet Ağaoğlu - Fikrimin İnce Gülü
  • Yaşar Kemal - İnce Memet
  • Halide Edib Adıvar - Sinekli Bakkal
  • Aldous Huxley- Yeni Cesur Dünya
  • George Orwell - Hayvan Çiftliği
  • Thomas L. Friedman - Dünya Düzdür: Yirmi Birinci Yüzyılın Kısa Tarihi
  • Thomas L. Friedman - Geciktiğin İçin Teşekkür Ederim: Çılgıncasına Hızlı Bir Çağda Ayakta Kalma Rehberi 

İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler