Rakam değil insan-5: Koronavirüsten hayatını kaybeden sağlık teknisyeni Cuma Kurt’un oğlu Umut, ‘Hastaneye yürüyerek gitti, sonra kaybettik’
Geride bırakacağız bu salgın günlerini elbette ama geride “bıraktıklarımızın” acısını da hep hissedeceğiz. Bir Filizkıran Fırtınası gibi girdi yaşamımıza koronavirüs. Sevdiklerimizi kaybettik ki daha acı ne olabilir? Umut Kurt, babası sağlık emekçisi Cuma Kurt’u yitirdiklerine inanamıyor...
Umut, Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü’nde çalışan bir sağlık emekçisi olan babası Cuma Kurt’u yitirdi bu hastalıktan. Öncesi, sırası ve sonrasında yaşadıklarını son derece olgun, acısını içine gömerek anlattı bize. Sağlık sorunlarıyla boğuşan bir aile oldukları için babasının sağlığına dikkat ettiğini, buna rağmen nasıl hastalandığını anlayamadıklarını belirtiyor öncelikle. Hatta öyle ki “Bu salgın en son bize gelir diyorduk” diyor.
Bunu söylemeyenimiz var mı? Nedense birçok musibetin hedefi olmayı pek yakıştırmayız kendimize. Toplumsal rahatlığımızın en berbat yanıdır bu. Kapımızı çalana kadar da durumun ciddiyetini anlayamayız genellikle. Kendimizi tuhaf bir korunak içinde hissetmemizin belki başka zamanlar yararı da oluyordur ama şimdi bunu içinde bulunduğumuz kaos ortamlarında önlem almayı engelleyici bir tutuma dönüştürdüğümüz kesin. Umut da babası da bilinçli insanlar. Yörede eğitime önem veren, aydın bir aile olarak biliniyorlar, dolayısıyla Umut’un “En son bize gelir diye düşünüyorduk” demesi bir boşvermişlikten değil, alınması söylenen önlemleri almış olmalarından kaynaklanıyor. Bu nedenle hâlâ şaşkın o ve aile bireyleri.
Çünkü babası da tüm ailesi gibi sağlığına mümkün olduğunca dikkat eden biriydi söylediğine göre. Üstelik bir sağlık çalışanı olarak salgının sonuçlarından az çok haberdardı da.
ÇOK DİRENÇLİYDİ BABAM, HÂLÂ İNANAMIYORUM
Umut’u en çok şaşırtan, babasında hastalığın tek bir belirtisinin bile görülmemesi. Babalarının kaybından sonra annede ve bir ablada da hiç belirti göstermeden yer etmiş hastalık. Babasında bir ara önce hafif sonra gittikçe şiddetlenen sırt ağrıları olmuş önce. 6 Nisan’da gittikleri hastanede tomografisini çekip eve göndermek istemişler. “O sırada nefesi kesildi babamın. Oksijenle kendine getirebildiler. Sonra on gün yoğun bakıma aldılar” diye anlatıyor Umut yaşananları.
Adeta bizlerle oyun oynayan görünmez bir güç var sanki. Şakalaşıyor gibi. Yoğun bakımdan hayli iyi olarak çıkması sevindirmiş aileyi. Akciğer kapasitesinde yükselme görülmüş, kandaki oksijen seviyesi yükselmiş. Bu iyiye işaret demek tabii ki. Sevinmişler. Babalarını eve götürmeye hazırlanırken yitirivermişler aniden.
İşte bizimle oyun oynayan, kendince belki de şakalaşan güç dediğim bu. Mezarötesi ya da metafizik anlayışlara itibar ettiğimden değil, insan bedeninin dalgalanmalarının bu tür “oyunlar” oynadığını bilerek söyledim bunu.
Bedenimiz de bize oyun oynayabilir. İşte böyle. Umut o nedenle “Hâlâ inanamıyorum. Yerinde duramayan, sadece grip olan, dirençli bir adamdı babam. Hastaneye yürüyerek gidip ölmüş olmasına inanamıyorum” demekte çok haklı.
DOKTORLAR, CİĞERLERİNİN TÜKENDİĞİNİ SÖYLEDİ
“Bir gün ekmek alayım dedim, ‘Sen gitme, ben giderim, benim bünyem sağlam’ dedi. Doktorlar ise ‘Bünyesi çok zayıftı, ciğerleri tükenmiş’ dediler. Ama hiç öksürmedi. Nefesı kesilmedi, ateşi çıkmadı. Babam 15’inde vefat etti, 18’inde böbreğime sancı girdi benim. Tek böbrekliyim ben. Tomografimi çekmediler. Sonra sürüntü testi aldılar negatif çıktı. Bir daha girdim, yine negatif çıktı. Ciğerlerim de temiz” diyerek kendi yaşadıklarını anlatıyor Umut.
SAHİPSİZMİŞ GİBİ GÖMDÜLER
Cenazesine bile gidemedikleri babalarının ölümünde hastane ihmali var mı diye de düşünüyor. Benzeri durumu yaşayan, yani testi negatif çıkıp da hayatını kaybedenler var, Umut da biliyor bunu ama yine de kafasında ihmal kuşkusu duruyor öyle. Haklı sayılabilecek iddialar dile getiriyor. “Babamın üç testi de negatif çıktı. Üçüncü testtin sonucu vefatından sonra negatif geldi” diyor örneğin.
Dahası yazılan raporda “doğal ölüm bulaşıcı hastalık” olarak belirtiliyormuş. “Nedir” diye aradığında ‘yanlışlıkla yazıldı’ demişler ama hâlâ düzeltilmemiş. Babalarının gerçekte neden öldüğünü bilmek elbette hakları. Can sıkan ayrıntılar var.
“Çok iyilik yapan biriydi. Hâlâ arayanlar var. Demokrattı benim babam. Kızerkek ayırmadan büyüttü bizi. Erkek çocuğu olmanın o bilinen ayrıcalığını yaşamadım ben. Maço bir kültür yoktu bizde...”
Gömüldüğü mezarlıkta yanında yatanların hepsi Cuma Kurt’tan daha yaşlı insanlarmış. Mezarlıkları ayırmışlar. “Bu, topraktan bulaşan bir şey değil ki. Neden babamı sahipsizmiş gibi gömdüler” diyen Umut şöyle anlatıyor: “Mezarlıkta yeni gömülmüş biri vardı. Covidliler diye ayırmışlar mezarlığın bir bölümünü. Ama Covidli olmayan, kanserden öldüğünü bildiğim biri de var orada. Yanlış mezarlığa gömüldüğü belli. İnançlı bir aileyiz. Babamın mezar yerini değiştireyim dedim ama kabir azabı çeksın istemedim.”
YAS KÜLTÜRÜNÜ YAŞAMADIK
Yaşamayan bilmez elbette ne büyük acı olduğunu. Ama aile metanetle karşılamış ölümü. Umut’un kız kardeşi hiç ağlamamış örneğin, tutmuş kendini. “Yas kültürünü yaşayamadık, her akşam rüyalarımızda. Kötü bir dönem bizim ve aslında herkes için” diyor Umut.
Giden temiz bir adamdı. Umut’un deyişiyle “çalmayan, çarpmayan bir devlet memuru”ydu. Hak arama mücadelesinin de içinde olan, KESK’e bağlı SES’te sendikal çalışmalar yürüten biriydi. Farklı düşündüğü insanlarla bile iyi ilişkiler kurmayı becermiş ender insanlardan biri oluşunun kanıtı, hijyen dikkatinin gündemde tutulduğu bir ortamda 30 araçlık konvoyla sendikacı arkadaşlarının mezarlığa kadar gidip onu yalnız bırakmamaları.
‘ÖLSEYDİ DUYARDINIZ!’
Sağlık çalışanlarımızın birer kahraman olduğu elbette doğru. İstisnalar var ama. Böyle bir istisnayla karşılaşmış Cuma Kurt’un ailesi. Umut’un bir ablası ebe. Doktor bir arkadaşı var. Kimseden bilgi alamadıkları için onu aramışlar. Verdiği tepki “Neden beni rahatsız ediyorsunuz” olmuş doktorun.
“Haberimiz yok o nedenle aradık” dendiğinde verdiği yanıt çok acımasızca: “Ölseydi duyardınız”. Bunun arkasında siyasi bir gerekçe aramıyor Umut. Karşıt görüştekilerin bile sevdiği bir adamdı çünkü babası. Hayat ölümden sonra da var elbette. Kalanlar için özellikle. Dünyevi hesap kitapla artık işi kalmamış olan Cuma Kurt emeklilik hakkı olmasına rağmen çalışmayı sevdiği için emekli olmamış.
Umut başvurmuş emekliliği için. Hâlâ yanıt almış değil. Hâlâ maaşı bağlanmamış ailesine. Geriye yaşanmışlıklar kalıyor. Sonradan önemli olduğu anlaşılan kimi alışkanlıklar hatırlanıyor. “Yer sofrasında beraber yemek yerdik. Şimdi ayrı yiyoruz” diyor Umut. Ruh hallerini olumsuz olarak çok etkilemiş baba kaybı.
Aynı zaman da salgın da. Ama Umut tüm bu yaşananlara rağmen insanların rahat davranmalarına anlam veremiyor. Diyarbakır’da neredeyse maske takan yok sokaklarda dediğine göre. Oysa Diyarbakır’da tam 23 bin kişi sözümona karantinada. Salgının alıp gittiği yakınlarımızın acısını yaşamanın yanı sıra toplumsal duyarlılıkta hassas olmamak acı sonuçlar doğuracak bir durum oysa.
Umut bir de bunun kavgasını veriyor kendi çapında. Babası hep aklında.
OKUMAYI SEVERDİ, DEMOKRAT BİR İNSANDI
Babasının hak arama mücadelesini örgütlü yapan biri olmasına rağmen bireysel olarak da yardımcı olduğunu söylüyor Umut, acısını biraz olsun hafifleten, yerini babasından duyduğu gurura bırakan iyi sözler duymuş ardından.
Umut’un “Çok iyilik yapan biriydi. Hala arayanlar var. Ankara Keçiören Sağlık Koleji’nden nakil yapıp Diyarbakır Atatürk Sağlık Meslek Lisesi’nden mezun oldu. Ankara’dan okul arkadaşları aradılar sürekli ölümünden sonra. Bir kadın aradı, babam bir seminer için Elazığ’dan dönerken otogarda her nedense parası olmayan kadına üzerindeki paranın yarısını vermiş. Memur maaşıyla geçinen, dört çocuklu bir adamdı oysa” dediği Cuma Kurt ancak 2003’te bir ev, 2011’de bir araba sahibi olabilmiş.
Kız-erkek ayırmadan büyüttü Umut 87 doğumlu. Artvin Harita Teknikerliği Bölümü’nden mezun, halen Dicle Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenci. Kız kardeşi felsefe örğencisi. Okumayı seven, eğitime önem veren bir aile. Babaları da öyleymiş. “Demokrattı benim babam. Kız erkek ayırmadan büyüttü bizi.
Erkek çocuğu olmanın o bilinen ayrıcalığını yaşamadım ben” diye gururla anlatıyor Umut. “Maço bir kültür yoktu bizde” deyişi kadınlar için cehenneme döndürülmüş bir ülkede her erkekten duyulacak bir söz değil. Zoruna giden şeyler de olmuş Umut’un. Diyarbakır Sağlık Müdürlüğü yöntiminden, hem ölümünden önce hem de ölümünden sonra Fırat Bey dışında arayıp soran bile olmamış.
Öldüğü gün twitter’da mesaj yayımlamış müdürlük. Ölen bir başka arkadaşları için başsağlı mesajı varken, babasıyla ilgili olarak “geçici bir çalışan”mış gibi ifadelerle sadece öldüğünü duyurmuşlar. “Neden böyle yaptılar anlamadım” diyor Umut.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması