Seçilmişlikten atanmışlığa giden sürecin mağdurlarından biri olan Prof. Dr. Raşit Tükel, ‘Üniversiteler siyasi iktidarın güdümüne girdi’ diyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP’li Bulu’yu Boğaziçi’ne rektör olarak atamasının ardından süren protestolar, ülkede rektörlük seçiminin nereden nereye geldiğini sorgulattı. Türkiye’de ilk rektör, Cumhuriyetin ilanından 10 gün sonra seçildi. İlk sırada seçilmesine karşın atanmayan Raşit Tükel, “Rektörlerin 12 Eylül darbesi öncesi 35 yıl seçilirken, şimdi Cumhurbaşkanı’nın ataması, özerkliğin kalktığının, üniversitelerin siyasi iktidarın güdümüne girdiğinin göstergesidir” dedi.

Seçilmişlikten atanmışlığa giden sürecin mağdurlarından biri olan Prof. Dr. Raşit Tükel, ‘Üniversiteler siyasi iktidarın güdümüne girdi’ diyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 19.02.2021 - 06:00

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak AKP’li Prof. Dr. Melih Bulu’yu atamasının ardından başlayan protestolar sürüyor. Bulu’ya yönelik protestoların temeli Cumhuriyet kazanımlarının birer birer yok edilmesinden kaynaklanıyor. Cumhuriyetin ilanından 10 gün sonra şimdiki adı İstanbul Üniversitesi olan Darülfünun’a ilk üniversite rektörü seçildi. 12 Eylül darbesinin ardından YÖK’ün kurulmasıyla özerkliğine darbe vurulan üniversitelerin dönüşüm süreci başladı. AKP iktidarı ile birlikte darbe döneminin de gerisine gidilerek 2016 yılında çıkarılan KHK ile rektörlerin seçimle gelme koşulu kaldırıldı. Seçilmişlikten atanmışlığa giden sürecin mağdurlarından biri olan Prof. Dr. Raşit Tükel, “Üniversitelerde rektörler 12 Eylül darbesi öncesinde 35 yıl boyunca öğretim üyeleri tarafından seçilirken günümüzde rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanması, üniversitelerde özerkliğin tümüyle kalktığının, üniversitelerin siyasi iktidarın güdümüne girdiğinin en somut göstergesidir” dedi. 2015’te İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne ilk sırada seçilmesine rağmen atanmayan Prof. Raşit Tükel, akademideki değişim süreci ve Boğaziçi Üniversitesi protestolarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

- 2015’te yapılan seçimde birinci olmanıza karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan, rektörlüğe Prof. Dr. Mahmut Ak’ı atamıştı. Bu, bir değişimin başlangıcı mıydı?

2015’te İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimi sürecinde yaşadıklarımız üniversitemize özgü değildi. Üniversitelerde uzun yıllardır rektörlük seçimleri sonrasındaki YÖK değerlendirmesinde sıralama değiştirilmekte, en yüksek oy alan adaylar alt sıralara kaydırılabilmekte ve Cumhurbaşkanı en çok oy alanların dışındakileri atayabilmekteydi. O dönemde İstanbul Üniversitesi’nde yapılan seçime yönelik antidemokratik müdahalelere karşı çıkmış, üniversite iradesini savunmuştuk. Oylarımızın takipçisi olarak sürdürdüğümüz o dönemdeki mücadele, yıllardır benzer rahatsızlığı yaşayan üniversitelerden gelen desteklerle büyümüş, güçlü bir ses olmuştu. Demokratik, özgür, özerk bir üniversite talebinin bu sesi, bugünlerde Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan kayyım rektör atamasıyla daha da güçlendi.

‘TEPKİ YILLARIN BİRİKİMİ’

- Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan atamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Öğrencilerin ve akademisyenlerin tepkisi neden bu kadar sert oldu?

Boğaziçi Üniversitesi’ne seçim yapılmadan rektör atanması mevcut yasalara uygun ancak meşru ve kabul edilebilir değildir. Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanmasının öncesinde ve sonrasında çok sayıda üniversiteye benzer şekilde atamalar yapılmıştır, yapılmaya da devam edilmektedir. Boğaziçi Üniversitesi’ni diğer üniversitelerden ayıran, başta öğretim üyeleri ve öğrenciler olmak üzere üniversite bileşenlerinin bu duruma sessiz kalmamaları olmuştur. Boğaziçi Üniversite-si’nden çıkan bu güçlü sese, diğer birçok üniversitenin verdiği destek ve dayanışma mesajları, demokratik, katılımcı, özgür ve özerk bir üniversite talebinin bir ifadesi olarak alınmalıdır. Öğrencilerin ve akademisyenlerin tepkisi, üniversitelerde yıllardır sürmekte olan antidemokratik uygulamalara, üniversitelerin üniversite olmaktan çıkarılıp siyasi iktidarın güdümünde bir kurum olarak yapılandırılmasına güçlü bir tepki olarak görülebilir.

- Atanmış rektöre tepkiler sürerken hukuk ve iletişim Fakültesi kurulmasına karar verildi. Bundaki amaç nedir sizce?

Fakültelerin kurulma kararı, üniversite içinde konuyla ilgili değerlendirmeler yapılmadan, üniversite senatosunda görüşülmeden alınmıştır. Sonuçta, üniversite iradesinin tamamen dışında alınan bu karar, demokratik teamüllere aykırıdır. Ancak, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildikten hemen sonra değiştirilen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, Cumhurbaşkanına üniversitenin teklifi ya da görüşü olmadan fakülte açma yetkisini vermektedir. Bu durumda, üniversitenin kararı ve hatta bilgisi dışında açılacak olan iki fakültenin Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğretim üyesi dengelerini değiştirmek dışında bir amacı görünmemektedir.

‘SİYASİ İKTİDARIN GÜDÜMÜNDE’

- Boğaziçi süreci akademinin geldiği nokta konusunda bize ne söylüyor? Özerklik ve akademik özgürlüklerin sonu mu?

Üniversitelerde araştırma, üretme, yaratma, öğretme gibi bilimsel etkinlikler ancak tam bir akademik özgürlük ortamında mümkün olabilir. Akademik özgürlüğü sağlamanın koşullarından biri de akademik özerkliktir. Akademik özerklikten anlaşılması gereken öncelikle, üniversitelerin kendi üyelerinin demokratik usullerle oluşturdukları organlar eliyle yönetilmesi ve siyasi iradenin müdahalesinin dışında yer almaları olmalıdır. Bu doğrultuda, üniversitelerde eğitim veren, okuyan, araştırma yapan ve çalışanların, yani tüm bileşenlerin aktif katılımını sağlayan bir yönetim anlayışı hâkim olmalıdır. Dolayısıyla üniversite bileşenlerinin iradesini yansıtacak şekilde yapılacak rektörlük seçimleri üniversitelerde özyönetimin, diğer bir ifadeyle karar verme ve verdiği kararları uygulamada bağımsız davranabilmeyi ve dış baskılardan etkilenmemeyi garanti eden akademik özerkliğin önkoşuludur. Üniversitelerde rektörler 12 Eylül darbesi öncesinde 35 yıl boyunca öğretim üyeleri tarafından seçilirken günümüzde rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanması, üniversitelerde özerkliğin tümüyle kalktığının, üniversitelerin siyasi iktidarın güdümüne girdiğinin en somut göstergesidir.

‘SAHİP ÇIKILMALI’

- Akademinin durumu konusunda siyasilere neler söylemek isterdiniz?

Eleştirel düşünmeyi öğrenme ve yaratıcılığı geliştirmenin üniversite eğitiminin temel amacı olması gerektiğidir. Üniversiteler kamusal konumlanışa sahip olmalı, toplumla ilişkilerini geliştirmeli, kâr ve ekonomik çıkar için değil toplumsal amaçlar ve toplumun gereksinimlerinin karşılanması için çalışmalıdır. Son olarak da üniversitelerine sahip çıkarak kurum dışından meşru ve liyakat uygun olmayan rektör atanmasına karşı çıkarak barışçıl biçimde tepkilerini gösteren akademisyenlere ve öğrencilere yönelik baskıların kaldırılmasını, bazı öğretim üyeleri ve öğrenci topluluklarının hedef gösterilmekten vazgeçilmesini ve anayasal haklarını kullanırken gözaltına alınan, tutuklanan ve konut hapsi ile cezalandırılan öğrencilerin serbest bırakılması talebini buradan ifade etmek isterim.

KHK İLE KALDIRILDI

15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra 29 Ekim 2016 tarihli 676 sayılı KHK ile 1992 yılı öncesine dönülerek üniversitelerde rektör seçimleri kaldırıldı. Yapılan düzenlemede, devlet üniversitelerinde rektörün, YÖK’ün önerdiği profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanması koşulu getirildi. 2 Temmuz 2018’de kabul edilen 703 sayılı KHK ile daha da ileri giderek devlet üniversitelerine rektör, doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmaya başlandı.

İLK REKTÖR SEÇİMİ CUMHURİYET’İN İLANINDAN 10 GÜN SONRA

Osmanlı döneminde 1870’li yıllarda Avrupa’daki örneklerine benzer şekilde kurulan ilk üniversite Darülfünun’a ilk rektör Cumhuriyet’in ilanından 10 gün sonra 1923 yılında seçildi. Türk eğitimci, yazar, hattat, siyasetçi İsmail Hakkı Baltacıoğlu Darülfünun Emini ‘seçilerek’ Cumhuriyetin ilk üniversite rektörü olmuş oldu. Rektörlük seçimlerini kaldıran iki önemli tarih var, 1981 ve 2016. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, 4 Kasım 1981 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile birlikte, devlet üniversitelerinde rektör, YÖK tarafından önerilen profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanmaya başlandı. Böylece, 1946 yılında yürürlüğe giren 4936 Sayılı Üniversiteler Kanunu ile 35 yıldır uygulanmakta olan rektörlerin üniversitelerin profesörleri tarafından seçilmesi koşulu, 12 Eylül darbesinin sonrasında kaldırılmış oldu. 1992 yılında 2547 sayılı Kanun’da değişiklik yapılarak seçim geri getirildi. Ancak yasanın ilgili maddesi, üniversitelerde rektörlük seçimi sonucunda en çok oyu alan altı adayın YÖK’e bildirilmesi, YÖK’ün altı aday arasından üç adayı Cumhurbaşkanlığı’na sunması, cumhurbaşkanının da YÖK tarafından sunulan üç adaydan birini rektör olarak ataması şeklinde düzenlenmişti. Yasa değişikliği sonrasındaki ilk yıllarda seçim sonucuna bağlı kalarak rektör atamaları gerçekleştirilirken, 2000’li yıllarla yani AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte rektör atamalarında üniversite öğretim üyelerinin tercihleri dikkate alınmadan atamalar yapılmaya başlandı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler