Sevgisiz Bir Toplum Yaratıldı
Bireysel ve toplumsal yaşamımızda huzur, güven, hoşgörü ve sevginin kalmadığı bir süreci yaşıyoruz. Yazılı ve görsel basında asi bir ruh hali, baskı, kuşku ve korku üreten salvolar, savaş çığırtkanlığı, günlük, sıradan olaylar gibi dile getiriliyor. Sevgimizin kuru bir dal gibi içimizi kemirdiği bir süreçteyiz. Hayatımızın zenginliği olan sevgiden içimizde iz kalmadı. Komşularımızla sıfır sorun, çok başlı çözümsüz sorunlar yumağına dönüştü.
Günümüzde her şeyin kirlendiği bu süreçte sevgi, yerini sevgisizliğe bıraktı. Sevgisiz bir toplumda nasıl yaşanır ki? Gerçek sevgi, bilginin toplandığı kitap, umudun yeşerdiği toprak ve duygunun aktığı ırmak gibidir. Karl Marx, “sevgi emektir” diyor. “Sevgiler paylaşıldıkça büyür, acılar paylaşıldıkça azalır”, özdeyişinin anlam zenginliğini görelim. Gerilmiş yüz hatları, çatılmış kaşlar, gergin söylemlerle ne yapılmak isteniyor?
TV haberlerini izlerken ıssız anlar içimize doluyor. Kuşku dolu uykusuz gecelerimiz, hüzün ve giz dolu yaşamımız kararıyor. Biz yetişkinler böyleyken çocuklar ve gençler ne durumda; durup düşünmeliyiz. Bizleri yönetenlerin yaşamımızın dayanılmaz ağırlığında, ayrışım ve farklılıklar yerine dürüstlüğü, doğruluğu, örnek insan olmayı deneseler ne olur ki! Ne gezer! İçinden çıkılmayan terör, gündemden düşmeyen Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarının bitmeyen tutukluluk halleri. Kısıtlı demokrasimizle endişe verici yürütme ve yargı ile nereye varılacağı belli değil. Bugün insanlarımıza tek tip, tepeden ve baskıcı yöntemlerin tohumları ekiliyor. Ülkemiz yangın yeri gibi, umursuz bir bekleyişte...
Asırlardır bereketli Anadolu toprağı yeterince ekilmedi. İnsanlarımız eğitilmedi ve bu talihsiz ülkemiz istenilen boyutta gelişemedi. Bugün yine eğitimimiz sorunlarla dolu. 4+4+4 içinden çıkılamayan, çelişki ve karmaşalarla dolu bir eğitim uygulaması. Eğitim bilimsellikten soyutlandırılıp dinselliğe kucak açıyor. Adım başı açılan imam hatip liseleriyle varılmak istenen hedef belirleniyor. Yeni kılık kıyafet yönetmeliği ile de başörtüsü sorununun tüm eğitim kurumlarında yaygınlaşmasına zemin hazırlanıyor. Eğitimimizdeki yozlaşma, atanamayan öğretmenler, Atatürk ve ilkelerinin ders kitapları ve okullardan çıkarılması bir tür ayrımcılığın körüklenmesi değil mi? Doksan yıllık kazanımlar, değerler, çağdaşlıklar bir kalemde silinip atılıyor. Bütün bunlar sevgisiz bir yaşamın dışavurumu değil mi?
Napolyon, “Gerçek dostlar yıldızlara benzerler, karanlık çökünce görünürler” demiş. Ülkemiz insanının gerçek dostlara gereksinimi var. Ülkemizin karanlıklarını bir yıldız gibi aydınlatacak dostlar! Unutulmamalıdır ki, “umut umutsuzluktan, var etmek yok etmekten, sevgi nefretten üstündür.” Yokluğun, yolsuzluğun, korkunun, baskının ve şiddetin insanımızı hayatından bıktırdığı bu süreçte, empati kültürünü geliştirerek sevgi ve hoşgörüyle ülkeyi yönetmeye ne dersiniz?
Sevgi bağlarını sıkı tutarak, sevmeyi, sevilmeyi bilmeliyiz. Mevlana, “Bir insanın dış görünüşü, içinin aynasıdır” özdeyişiyle yöneticilerimize çok şeyler anlatıyordur. Bireye ve topluma sevgi ile seslenmek ve yaklaşmak karlı kış günlerinin ortasında onlara baharı yaşatmaktır. Bahar gelmeyecek mi? Sevgi çiçekleri açmayacak mı? Huzur dolu günler gelmeyecek mi?
Bilgisizliğin hortlattığı töre cinayetleri, kadına şiddet, cinayet haberleri içimizi acıtıyor. Kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesi, ülkece dünya sıralamasındaki geri gidişimizi belirliyor. Fransızlar, “sevgi Ay’a benzer, büyümediği zaman küçülmeye başlar” özdeyişi ile sevginin büyümesini ya da küçülmesini irdeliyor.
İçimizi kemiren terör belasının, kınalı kuzuları genç yaşta toprağa vermesi, acıların en büyüğü. Çözülemeyen, kanla yunulan, içinden çıkılmayan bir sorun. “Dahili ve harici bedhahların” kışkırttığı bir iç yarası… Eflatun, “Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır" derken, Ludwig, “Dilin sınırları, dünyanın sınırlarıdır” sözüyle düşünülen her sözü dışavurarak toplumu germemek gerektiğini hatırlatıyordu. Kavgacı, baskıcı, korkutucu bir yönetim yerine sevgi dolu, hoşgörülü ve iyimser olmak, toplumu da sevgi toplumu haline getirecektir. Ancak, aldatıcı sevgi değil, sevgide doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik ve insanca yaklaşım önemlidir. Anadolu toprağı, Yunus’un sevgi temleri; Mevlana’nın hoşgörü ve anlayış imgeleri; Hacı Bektaş Veli’nin “Bir olalım pir olalım” deyişlerinin ılık esintileri insanlarımızı olgunlaştıran söylemlerdir. Bu nedenle sevgi varken nefret niye; barış varken savaş niye, diye soruyorum.
Sevgi dolu güzel günlere yelken açalım.
*İ. Gürşen KAFKAS Eğitimci-Yazar
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi