Sıra dışı bir ilahe: Maria Callas
Annesi için daima çirkin ve şişko bir veletti. O ise ince kalmak için tenya yutuyordu. Puccini’den ve onun operalarından nefret ediyordu ama kariyerinde çok önemli bir yere sahipti. Onassis’i çok sevdi ama ihanet sarmalında savruldu. Dev bir yetenekti. Duygusal, gururlu ve kırılgan soprano Maria Callas. Bu sıra dışı ilahenin öyküsünü İtalyan yazar Alfonso Signorini yazdı.
“Çok duyarlı, çok gururlu ama fazla kırılgan biriyim” diyor efsane soprano Maria Callas, 12 Haziran 1963’te Onassis’in ünlü yatı Christina’da yazdığı ve hiç yayımlanmamış bir mektubunda. La Divina (İlahe) olarak adlandırılan Callas’ın büyük başarılar, iniş çıkışlar, kıskançlıklar ve skandallarla dolu hayatının ve Yunanlı armatör Aristotelis Onassis’le yaşadığı yasak ve fırtınalı aşkın hikâyesini anlatıyor şu günlerde raflardaki yerini alan “Çok Gururlu, Çok Kırılgan” (Turkuvaz Kitaplığı) adlı kitap. Uğruna çok hırpalanacağı güç ve iktidar peşindeki Onassis ile yaşadığı büyük aşk ve ihanet sarmalında savrulan dev bir yeteneğin ve heba olan âşık bir yüreğin sıra dışı öyküsü anlatılan. İtalyan yazar Alfonso Signorini’nin imzasını taşıyor.
Çirkin, şişko velet!
20. yüzyılın ve çağının bir numaralı opera sanatçısıydı Maria Callas... Asıl adıyla Anna Maria Cecilia Sofia Kalogeropoulo… 2 Aralık 1923’te New York’ta dünyaya geldi. Anne ve babası Yunanistan’dan ABD’ye gelen göçmenlerdendi. Babası George Manhetin, Yunanlıların çoğunlukta olduğu yerde eczacı olarak çalışırken ismini Callas olarak değiştirdi. Küçük Maria babasına tapardı, mümkünse tüm vaktini onun dükkânında geçirirdi. Sesinin de aslında ilk keşfedildiği yerdi babasının dükkânı. Dükkânın ortasına dikilip, beyaz bir güvercinin özgürce uçuşunu taklit eden kol hareketleriyle az söylemedi “La Paloma”yı. “Una paloma blanca... Una paloma blanca...” Şarkının sonunda bakışlarıyla gökyüzünün o özgür ruhuna eşlik eder, şık uçuşuna hızlı bir el hareketiyle veda ederdi. Dükkânda alkış sesleri birbirine karışırdı. Sanat yaşamına 9 yaşında aldığı ilk piyano dersleri ile başlaması kaçınılmazdı artık. Ses... Tüm aile biliyordu ki Callas evinin geleceği buydu... 1937’de annesiyle babası boşanınca, anne ve ablasıyla Yunanistan’a dönen küçük Maria için zor günler başlamıştı. Zor kadındı annesi... Zor ve zalimdi... Annesi için daima çirkin, şişko bir velet olarak kaldı, ideal bir ilişkileri olamadı hiç. Annesi ablasını da sanatçı yapmak için çok uğraştı ama olmadı... O Maria değildi, kimse Maria gibi değildi... Annesi belki nefret etmedi ama Maria’yı tam anlamıyla da sevemedi. Maria ünlendikten sonra ise ilişkileri daha da kötüleşti. Maria Callas bunu bir sanatçı olup para kazanmasının ardından hırslı annesinin kıskançlığına bağladı ve onunla görüşmeyi kesti.
Köylü kızı Santuzza
Atina’da İspanyol soprano De Hidalgo’nun öğrencisiydi. Çalışkanlığı ve yeteneğiyle ilgi çekti. Sahneye ise gerçek anlamda 15 yaşında, Pietro Mascagni’nin “Cavalleria Rusticana” operasındaki köylü kızı “Santuzza” rolü ile çıktı. Ve sanki ömrü boyunca kendi yaşantısını oynadı. O dönem Atina’da ulusal konservatuvara 16 yaşından küçükleri almadıkları halde girmeyi başardı. İlk anda sesi kulağa kontralto gibi gelse de daha sonra sesinin oturmaya başlaması ile hocaları onun mezzo-soprano olduğunu fark etmişti.
1940’da bir tiyatro grubunda Shakespeare’in “Tüccar” adlı oyununun şarkılarını seslendirdi. 1941’e gelindiğinde artık profesyonel çalışmalara imza atıyordu. Kariyerinin başında Wagner’in operalarını yorumladı. Birkaç yıl sonra Amerika’ya dönerek babasını buldu ve tekrar Callas ismini alarak Metropolitan operasına girdi.
Manşetler de onu sevdi!
Evet Callas, kariyerine Yunanistan Ulusal Operası’nda küçük bir rol ile başlamış ve “Madam Butterfly” ve “Tristan und Isolde” ile ün kazanmaya başlamıştı ama 1947’de Verona’da ise artık yıldızdı. Yeteneği, insanların ilgisini gittikçe daha fazla çekiyordu. Özellikle medyanın ilgisi onu sürekli manşette tuttu. Aynı yıllarda İtalya’ya giderek uzun bir süre sahne aldı.
Müzik yorumcuları ve onu yakından tanıyanlar, Callas’ın asıl kimliğini bu yıllarda bulduğunu söyleyecekti. Sesi dinleyenleri derinden sarsıyordu, yaşantısı ise medyanın takıntısı haline gelmişti. Gazeteler sanatını yere göğe sığdıramazken, konu özel yaşamına gelince skandal peşindeydi. Callas da yeterli malzemeyi veriyordu hani. Bir keresinde İtalya Cumhurbaşkanı’nın şerefine düzenlenen operanın öncesi rahatsız olduğunu söylemiş, ancak sahneye çıkmak zorunda bırakılmıştı. Ancak Callas operanın ortasında ses çıkarmadan sahneyi terk etmiş, basın konuyu günlerce gündemde tutmuştu. Ne olursa olsun 20. yüzyıl operasının efsanevi divalarından biriydi artık. Öte yandan uluslararası kariyeri opera şarkıcılarının kilolu olmasının beklendiği 1947’de başlayan Callas, 108 kiloya ulaşınca bunalıma girmiş, kendisini çirkin ve sevilemez olarak nitelendirmişti. Yönetmen Luchino Visconti, onunla çalışmaya başlamadan önce 30 kilo vermesini isteyince, 40 kilo vermiş, daha sonra 8 kilo daha kaybetmişti.
İnce kalmak için...
İnce kalma yolunda yaşadığı baskı ve bu uğurda uyguladığı yöntem dehşet vericiydi. Kasten tenya yutuyordu düşünün. Uluslararası Maria Callas Birliği Başkanı olan Bruno Tosi’nin açıklamasına göre ise, Callas çiğ et yemeğe olan merakına bağlı olarak tenyalar üzerine tedavi görmüş, ayrıca iyot tüketimiyle yapılan bir diyet sonucunda kilo vermişti. Bu, tehlikeli bir yöntemdi ancak kendisini güzel bir kuğuya çevirmişti. Tosi’nin tanımıyla Callas “Birçok kadın gibiydi. Tüm hayatı boyunca kilolarıyla savaştı.”
1952’de Emi şirketiyle ilk plak antlaşmasını yapan Maria Callas, bir dönem Londra’da plaklar çıkardıktan sonra 1954’te tekrar Amerika’ya dönerek Lu Çino Fiskonti ile çalışmaya başladı. 1969’da aykırı yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin yönettiği “Medea” adlı filmin çekimi için Türkiye’ye geldi, inanılmaz ilgi gördü, kaldığı Pera Palas’ın önü doldu taştı.
Aşk ve Onassis...
Günün birinde ünlü para babası Aristoteles Onassis ile tanıştı, çılgınlar gibi âşık oldu, masal gibi sevdi. Onassis ona Callas olduğunu unutturan tek erkekti. 1959’da eşi Giovanni Battista Meneghini’den ayrılmasının nedeni belliydi; Onassis’le evlenmeyi çok istiyordu. Sanat onun varlık nedeniydi ama operayı bile bırakacak kadar çok seviyordu Onassis’i. Onun uğruna kaybettiği bebeğini bile sahte adla gömmeyi kabul etmişti. Onassis ise bu aşkına ne kadar değerdi tartışılır ama Maria Callas ile evlenmeyecek, onu acımasız sözler sarf ederek, aşağılayarak terk edecek ve suikast sonucu öldürülen ABD Başkanı George Kennedy’nin eski eşi Jacqueline Kennedy ile evlenecektir. Maria, Onassis’in evliliğini asla kabullenmez, sanatına sığınır adeta.
Puccini’den hiç haz etmedi ama...
İki yıl sonra (1962) tekrar konserler vermeye başlar. Maria Callas’ın Puccini’den ve başta “Tosca” olmak üzere hiçbir operasından zerre kadar haz etmediğini kaçımız biliriz? Ama ‘Tosca’daki “Floria Tosca” karakteri de, tıpkı “Norma” ve “Violetta” gibi kendisiyle özdeşleşir. Kaldı ki “Tosca” operası kariyerinde çok önemli bir yere sahiptir.
1940’ların başında, 18 yaşında genç bir solistken, Atina Kraliyet Operası’nda üstlendiği ilk büyük roldür. Sahneye son kez çıkışı da yine “Tosca”yla olur. Londra Covent Garden Kraliyet Operası’nda 5 Temmuz 1965 tarihinde bu rolle sahnelere veda eder. Bu arada sanatçının en bilinen video görüntüsünün, yine Covent Garden’da 1964’te sahnelenen “Tosca”nın ikinci perdesinden olduğunu da anımsatalım.
Sanat çevrelerinin yaygın kanısına göre, Callas’ın Victor de Sabata yönetimindeki Milano La Scala Orkestrası eşliğinde yaptığı 1953 tarihli “Tosca”sı, bu operanın en ideal kaydıdır. Kalitesi 50 yılı aşkın süredir de aşılamamıştır.
1974’te Japonya’da son resmi konserini verir Maria Callas. Bir sonraki yıl alacağı Onasis’in ölüm haberiyle sahnelere de veda eder. Adeta dünyaya küserek, Paris’te münzevi bir hayatı tercih eder. Geride dev bir miras ve aşılması zor bir sanat eşiği bırakmıştır.
Öldü mü, öldürüldü mü?
16 Eylül 1977’de 53 yaşındayken tek başına yaşama veda etti Maria Callas. Kalp krizinden ölmediği, bir cinayete kurban gittiği söylenedurdu. 9 milyon dolarlık mücevherleri için piyanist arkadaşı Vaseo Devetzi tarafından zehirlenmiş olabileceği iddia edildi. Bu arada Callas’ın Devetzi’ye miras kalan 11 mücevheri Cenevre’deki bir müzayedede 1 milyon 41 bin Avro’ya satıldı.
gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!