'Suyu Arayan Adam' ve Kadrosu
Son sözümü baştan söyleyeyim. Lütfen bu kitabı alın ve hemen okuyun. Ne zaman basılmış, hakkında kim ne yazmış, şu anda okunur kitaplar listesinde kaçıncı sıradaymış gibi ısınma turlarına girmeden, ‘Biz onu çoktan okumuştuk’ demeden yeniden okuyun. Şevket Süreyya Aydemir’in “Suyu Arayan Adam” adlı kitabından söz ediyorum. Ben yıllardır başucu kitaplarımdan olan bu yapıtı nereye oturtacağımı hâlâ bilemedim. Anı mı, öykü mü, roman mı, bir dönemin perde arkası mı, bir büyük liderin ve yol arkadaşlarının bitmez tükenmez coşkusu mu? Kararsız kaldım, iyisi mi okumayanlar okusun, okuyanlar yeniden okusun ve ne olduğuna hep birlikte karar verelim.
Şimdi kitabın sayfalarını çevirelim…
“Yeni devletin bütçesi çok mecalsizdi. Bütün kaynakları kurutan iki büyük harpten henüz yeni çıkılmıştı. Her şeyi yeniden ve temelden yapmak lazımdı. Ankara bu mecalsiz ve takatsiz bütçeye, kendi ruhundan bir şeyler katan, onu böylece zenginleştiren idealist insanlara sahipti. Çankaya’daki basit bağ köşkünde genç, dinamik, halkına bağlı bir insan yaşıyordu. Ondan taşan hayatiyet havası kıraç ve harap Ankara’ya durmadan yayılarak, ruhları tazeliyordu…
Maarif Vekili Necati Bey, genç, hareketli bir insandı. Ona göre zamanın gecesi gündüzü yoktu. Vekâlette iş, bütün dairelerin kapıları kapandığı zaman başlar, müdürlerin ve umum müdürlerin odalarında lambalar gecenin geç saatlerine kadar yanardı. O bu toprağın beklediği adamlardan biriydi, ama bu toprağın alıştığı adam değildi.”
Şimdi daha iyi anladığımız ve özlemini çektiğimiz o insanlara gelelim...
Onlar sanki bir başka dünyanın insanlarıydılar. Yaşamlarının merkezinde devlet malını korumak, ülkeyi ve halkı koşulsuz- karşılıksız sevmek vardı. Devletin parasını harcarken içleri titrer, bindikleri geminin kaptanı değil, tayfası olmayı yeğler, “Benim memurum işini bilir” gibisinden alçakça ve ahlaksızca sözleri ağızlarına almaz, sadece görevlerini yetkinlikle yaparlardı. Güç odaklarının, şanın, şöhretin yanında yer almazlardı. Mafyayla, para babalarıyla, sonradan görme zenginlerle sünnet-düğün-eğitim giderleri gibi ilişkiler içine girmez, taksitle yaşar, borçla ölürlerdi. Özetle “büyük” sözcüğü onların yanında “küçük” kalırdı... Gerilere gittiğimde, bellek müzemizi araladığımda, anıların üstündeki örtüleri kaldırdığımda, şimdi daha iyi değerlendiriyorum yaptıklarını…
Yıl 1920. Ankara’ya gelen milletvekillerinin bir bölümü tanıdıklarının evlerinde, bir bölümü Karaoğlan çarşısındaki altı ahır olan han odalarında, bir kısmı da yatılı okul öğrencileri gibi Erkek Öğretmen Okulu’nda kalıyorlar. Milletvekillerinin aylık ödenekleri yalnızca 100 lira. 1930’lu yıllara gelince o milletvekilleri, 500 lira olan maaşlarını 350 liraya indirmek için teklif verirler ve teklif oybirliğiyle kabul edilir. Bu olay bugün anlamakta da, anlatmakta da zorlanacağımız çok özel bir örnek olarak siyasi tarihimizde yerini almıştır.
Şimdi daha çok özlüyorum o insanları…
1923-1938 yılları arasında “kalkınma hızı” bakımından Rusya ve Japonya ile birlikte dünyada ilk 3 ülkeden biri olan Türkiye, 2009’da kalkınma hızıyla olmasa da “birilerini kalkındırma hızıyla” rakip tanımamaktadır! Adlarının önünde koca koca unvanlar taşıyan, ama utanmak nedir bilmeyen, yıllarca uygulanan ekonomi politikalarında sanki hiç suçları, sorumlulukları, önerileri, katkıları yokmuş gibi davranan adamların simit, sakız, karanfil alıp vermeye indirgediği ekonomik krizimizle, “yurtdışı eğitim bursu” içeren özel dostluklarımızla, bir türlü açılamayan “açılımlarımızla”, 16 milyonu bulan açlık sınırındaki yurttaşımızla, çocuklarının sünnet ve düğün takılarıyla sermayeyi doğrultan büyüklerimizle kalkınma hızımız açık seçik ortada değil mi?
Çok pahalı bir ucuzluğun sergilendiği, vasatlığın doruğa tırmandığı ülkemizde, siz hâlâ bu ülkede kalite niye prim yapmıyor diye üzülenlerden misiniz? Üzülmeyin! Geçmişimizi aydınlatan değerlerimizi düşünün, geleceğimizi karartan büyüklerimizi izleyin, ertelenen umutlarımıza bakın ve ilerleyen yaşımızı dikkate alın...
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması