Thomas Berhard’tan “Goethe Öleyazıyor”

Thomas Bernhard'tan dört öyküyü barındıran "Goethe Öleyazıyor", diğer Bernhard yapıtlarından alışageldiğimiz özellikkerin tümünü barındırıyor. Yazarın hemen her yapıtında göze çarpan, belki bir diğer görüşle, taviz vermediği konular üzerinden, yine o bildik anlatımıyla kurmuş dünyasını bu öykülerinde Bernhard.

Yayınlanma: 27.10.2013 - 15:46
Abone Ol google-news

file:/Users/apple/Desktop/1236%20kitap/%C4%B0NDD/24KD08/KTHOMAS1.jpgThomas Bernhard yapıtları Türkçede yayımlanmaya devam ediyor. Daha bundan birkaç ay önce M. Sami Türk’ün çevirisiyle Amras – Watten okuyucu karşısına çıkmıştı. Şimdi de Fatih Özgüven’in çevirisiyle Goethe Öleyazıyor’u okuyoruz. Haberler de güzel ayrıca, Thomas Bernhard yapıtları Türkçeye kazandırılmaya devam edecekmiş. Üstelik, şimdiye kadar olduğu gibi nitelikli çevirmenlerin dilinden... Bernhard çevirmenlerine ayrıca bir pazantez açmak gerekir kanımca çünkü Bernhard’ın bugün hâlâ anılıyor ve önemli noktalarda görülüyor olmasındaki en büyük pay, dil’de yakaldığı o benzersiz üslupta yatıyor. Yazarın kendi dilinde yakaladığı bu üslûp özelliklerini başka bir dile aktarmanın zorluğu da açık. O nedenle Bernhard çevirmenlerine ayrıca dikkat etmek gerekir diye düşünüyorum. Tıpkı bu zamana kadar yapıldığı gibi...
Yazarın son yayımlanan kitabı da yetkin bir çevirmenin, Fatih Özgüven’in, elinden geçmiş. Thomas Bernhard’ın dil kaygısını, kurgu zekâsını ve en önemlisi üslubunu yansıtan dört öykü yer alıyor kitapta.
Aslında Goethe Öleyazıyor’daki öyküleri, diğer Bernhard yapıtlarından ayrı bir yere koymak, farklı bir değerlendirmeye girişmek pek mümkün görünmümyor çünkü yazarın hemen her yapıtında göze çarpan, belki bir diğer görüşle, taviz vermediği konular üzerinden, yine o bildik anlatımıyla kurmuş dünyasını. O dünyada ise sinir harbi, ebeveyn çatışması, nefret ve söylenme hali en dikkat çeken özelliklerden. Bu kitap özelinde ise şunu söyleyebiliriz: Yazarın bu bitmez ve ciddi bir enerji de isteyen öfkesinin sınırları daha bir netleşip küçük ama sağlam zeminlere oturuyor. Bernhard’ın daha önceki yapıtlarından bu duyduğu öfkeye dair çarpıcı sahneler, yıkıcı anılar ve söylemler kaldı akıllarda. Goethe Öleyazıyor’da bu sahne, anı ve söylemlere yenilerini ekleyeceğiz. “Ben dil”de kurduğu öykülerinde herkesin o olduğunu bildiği “ben”lere, kimsesizmişler gibi davranacağız. Okuru zorlar mı? Evet, ama Thomas Bernhard için değer. Yazarın, o boşluksuz, okuyucuyu ürperten yapıtlarının arasında neler gizlendiğini merak edenlere de tadını alabilmek adına güzel bir başlangıç kitabı olabilir Goethe Öleyazıyor.

“DÜRÜST” ÖYKÜLER
Kitap, kendisine adını da veren öyküyle açılıyor. Bu öyküde yazar ölüme yaklaşmış ve aklıyla hafiften oynanmış bir Goethe anlatıyor bize. Ancak işin garip yanı, Goethe’nin son günlerini Ludwig Wittgenstein’la birlite geçirmek istemesi. Birbirlerini tanımalarına elbette imkân yok. Ne zamanlar uyuyor böyle bir tanışmanın gerçekleşebilmesine ne de başka bir şey. Edebiyatın gücünü nereden aldığını yüzümüze vuran bir öykü aslında “Goethe Öleyazıyor”. Hayalgücü her şeye kadirdir diyerek yazar, bizim zaman algımızı kaşıyor, kurcalıyor. Hatta araya tanıklar koyuyor anlatıcı Goethe’nin gerçekten Wittgenstein’ı yanında istediğine dair. Daha da garibi Goethe, kendisini telgrafla davet etmeyi uygunsuz bulup bir ulak yolluyor ona. Lâkin kader ağlarını çoktan örmüştür ve gönderilen ulak, Wittgenstein’ın cenazesine yetişebilir ancak. Olaylara, hatta edebiyatın kendisine karşı sergilenen “ironik” duruşun en güzel örneklerinden birini segiliyor Bernhad bu öyküde.
Ardından gelen iki öykü; “Montaigne” ve “Yeniden Görüşme”de ise yazar, aile ve ebeveynlere karşı duruşunun bir başka örneğini veriyor. Aileden, mümkün olduğunca uzakta durulması ve ne kadar çabuk kurtulunursa o kadar iyi olacağının hikâyesini dillendiriyor yazar öykülerde. Bu aileye ve ebeveynlere karşı takındığı tutum ve tutturduğu dil öylesine öfkeli ki Bernhard’ın, işi satıraralarına bırakmadan her cümlede yüzümüze vurarak gerçekleştiriyor bunu. Bernhard’ın ebeveynlere ve aileye karşı duruşu bir farklılık göstermiyor bu öykülerde. Bildiğimiz Bernhard ama şöyle bir durum var ki öfkesinin dürüstlüğünden beslendiğini görüyoruz bu iki öyküde yazarın. Bu bağlamda Thomas Bernhard’ın kendini ne birine ne de kendine açtığını söyleyebiliriz. O sadece yazdıklarına, edebiyatına açmış kendisini. Öykülerdeki “dürüstlük” de bunu gösteriyor bize.
Kitabın son öyküsü ise Bernhard’ın ülkesine duyduğu öfkenin bir yansımasını sunuyor bize. Öfkesine uygun olarak irtibatını kestiği mimar bir arkadaşına yazdığı mektuptan buluyor hikâyesini “Alev Alev Yandı Kül Oldu. Sabık Bir Arkadaşa Gezi Raporu” adını taşıyan öykü. Yazarın ülkesine duyduğu aslında öfkeden de öte. “Tiksinti” bunu tanımlamada doğru kelime olacaktır. Kendine, insan görüşüne ters gelen her şeye, herkese öfkelenebilen nadir güzel insanlardan Bernhard. Söz konusu bu öfkesinin genellenebilceği ise tek bir nokta var: O da ülkesi Avusturya. Avusturya’nın özellikle toplum ve düşün yaşamı tiksindiriyor adeta Baernhard’ı. Sanatçılardan politikacılara ve felsefecilere uzan geniş bir yelpazede yer alan insanlar Bernhard’ın bu tavizsiz öfkesinden nasiplerini alıyorlar öyküde. Bu öfkesini ise sürekli mırıldanan, aynı şeyi tekrar tekrar başa vuran bir ihtiyar adamın ağzından verir gibi dile getiriyor adeta. Öfkeli bir ihtiyar...
Bernhard, özyaşamöyküsünün de fazlasıyla yansıdığı yapıtlarında her ne kadar yoluna belirli izlekleri ve çok değiştirmediği, hatta onunla özdeş hale gelen üslubu ile devam etse de okuyucusuna her seferinde özgün metinler sunmayı başarabilmiş bir yazar. Goethe Öleyazıyor’daki öyküler de aynen böyle işte. Çok Bernhard ama bir o kadar özgün.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler