Viyana günlükleri...
Doni hayatıma girdiğinden bu yana şehirdeki birçok evsiz ve alkolikle de ahbap olmaya başladım. Kimi zaman gecenin bir yarısı sallanarak evlerine gitmeye çalışırken çıkıyorlar karşıma, kimi zaman da Doni onlara özel ilgi gösterip yanlarına gittiğinde görüşüyoruz... Onlar, Doni üzerinden verdikleri selamları gülümseme ile karşılanınca mutlu olan, aslında kimselerle derdi bulunmayan, zaten kendi der
Sadece evsizler ve sarhoşlar mı? Değil elbette... Buranın insanı, tanımadığıyla ilgilenmek istemez, aslında yakınlıktan da pek hazzetmez ama yanında bir köpeğin varsa, neredeyse herkes bir laf atar sana... Metroda, yolda, restoranda herkes gülümseyerek bakmaya başlar. Bilirsin ki zaten gülümsedikleri sen değil, yanındaki köpeğindir. Öte yandan, bu ilgiyi ve sevgiyi fazlasıyla hak eden, çok merhametli bir köpek Doni. Viyanalıların aksine herkesi, hiç ayrım yapmaksızın bağrına basabilir. Sıcak kafelerde oturan keyifli insanları da, soğukta içki içerek ısınmaya çalışan evsizleri de... Nitekim akşam alacasında yine birini görüyor uzaktan. Buz gibi soğukta, kanalın kenarında uyku tulumunun içine girmiş, geceyi tek başına geçirmeye hazırlanan, hemen hemen hiç Almanca bilmeyen Polonyalı evsizin yanına seyirtip pat diye oturuveriyor. Bu yakınlığı beklemeyen adamın gözlerinin içi gülüyor. Tasmasından çeksem de kalkmak istemiyor Doni, sanki adamın yalnızlığını hissediyor da arkadaşlığıyla ona iyi gelmeyi umuyor... Şehirdeki başka birçok Polonyalı gibi, muhtemelen orada da bir işi olmadığı için kalkıp buralara gelen bir adam. Bir süre inşaatlarda kayıtsız çalışıp üstüne bir de parasını alamadıktan sonra kendine Tuna Kanalı’nı mesken tutmuş. Zaten bu civarın dışında çok da bir yer bilmiyor şehirde. Ona, evsizlere sıcak yemek, uyku yeri sunan organizasyonları anlatıyorum, haberi olmadığını görüyorum. Aslında çok hasta. Sigortası olsa, belki de hemen alıp bir hastaneye yatırırlardı, kim bilir?
Duyarsızlaşma...
Yaşam kalitesi sıralamasında hemen her sene ilk sıralarda adı anılan Viyana’da da sınırsız bir yoksullukla boğuşan insanlar yaşıyor işte... Avrupa Birliği sınırlarını daha yoksul ülkelere doğru genişletmeye başladığından bu yana Viyana’da da böyle işsiz, evsiz, sigortasız, dilsiz bir sürü insana rastlamak mümkün. Kimi dileniyor, kimi müzik çalarak para toplamaya çalışıyor. Kendi vatandaşlarını ve bu ülkede oturma izni olan evsizleri birtakım programlara dahil ederek, hayata yeni bir başlangıç yapma fırsatı tanıyan Viyana şehri, bu her şeye yabancı insanlara pek bir şey sunamıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden kısa süre sonra refaha kavuşmayı başaran bu küçük Avrupa ülkesinin başkenti de artık mülteci akınıyla, işsizlik, yoksulluk sorunlarıyla mücadele ediyor. Sağcı politikalara da verimli bir zemin hazırlayan bu ortamda insanlar iyiden iyiye duyarsızlaşıyor ötekine...
Tıpkı Avusturyalı ünlü yönetmen Michael Haneke’nin filmlerinde değindiği gibi, ne kadar refah içinde yaşarsak yaşayalım, dünya üzerinde sıkıntı çeken birileri olduğu sürece, onların dertlerine sırtımızı dönme lüksümüz yok artık. Mesafeler o denli kısaldı ki aslında öteki dediğimiz, sandığımız gibi yabancı değil artık. Dünya denilen bu küçük köyde, çok uzaktaki komşularımızın sıkıntıları bir anda evimizin içine çörekleniveriyor.
Özetle, bir yerlerde birisinin canı yanıyorsa, içimiz sızlamak zorunda bizim de. Aşırı sağcı politikalarıyla tepki toplayan koalisyon hükümeti birkaç hafta önce “İbiza Skandalı” ile devrilen Avusturya için de yeniden sosyal politikalara dönüş için bir şans var mıdır acaba?
selda67@yahoo.com
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması