Yandaş Dilipak'tan Erdoğan'a: Sınırsız ve sorumsuz

Abdurrahman Dilipak, son günlerde yazdığı özellikle iktidara yönelik dile getirdiği 'uyarı'larla gündemde.

Yandaş Dilipak'tan Erdoğan'a: Sınırsız ve sorumsuz
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.01.2016 - 19:04

Dilipak, 31 Aralık günü Yeni Akit'te yayınlanan 'Kumar' başlıklı yazısında, "Gelin fuhuştan, işretten, alkolden, uyuşturucudan ve kumardan vazgeçin. Ankara’da, İstanbul’daki ve diğer illerdeki günah evlerinizi, otellerde, yatlarda yediğiniz haltları ve inlerinizi biliyorlar. Girenler-çıkanlar kayıt altında." ifadelerini kullanmıştı.

Son günlerde özellikle iktidara yönelik yazdığı 'uyarı' yazılarıyla gündeme gelen Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Rotahaber'den Eşref Aydoğmuş'a konuştu.

Dilipak söyleşisinde, 'Erdoğan zaten şimdi sınırsız ve sorumsuz. Fakat Başkan olunca sınırlı ve sorumlu bir başkanlık olacak' şeklinde ifadeler kullandı.

İşte o röportaj:

 *Öncelikle 31 Aralık günü yayınlanan yazınızdan başlayalım, çok konuşuldu. “öncelikle tepedekileri uyarmak istiyorum” diyerek başlıyorsunuz yazıya. Kim bu ‘en tepedekiler’? Neden böyle bir yazı yazdınız? “Ankara’da, İstanbul’daki ve diğer illerdeki günah evlerinizi, otellerde, yatlarda yediğiniz haltları ve inlerinizi biliyorlar. Girenler-çıkanlar kayıt altında” diyorsunuz. Kim kayıt altına alıyor? ‘Günah evleri’ nedir?

-Servet ve güç sahibi olan insanlar bazen nefislerine, heva ve heveslerine kapılırlar, Şeytan da onlara musallat olur. Şeytanlaşan ins ve cin, Hannâs’ın vesveseleri, ihtiras başlarını döndürür. Bu dün de böyle idi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.

Kitabımız ve öğüt kitapları, bu uyarılarla doludur... İstihbarat örgütleri, Kripto bir takım kadrolar, mafya, Paralel Yapı, herkes bir kirli oyunun bir ucunda. Derin devlette de, 28 Şubatta da, sağda da, solda da durum aynı. İktidar çevrelerinde de, muhalefet çevrelerinde de her yerde her zaman olur böyle vakalar.

‘KUMAR’ YAZISI İÇİN İKTİDAR KANADINDAN BOL BOL TEBRİK VE TEŞEKKÜR ALDIM

*Bu iddialarla ilgili kaynağınız nedir? Tam olarak kimleri kastediyorsunuz? Biraz daha somutlaştırabilir misiniz?

-Ben bir gazeteciyim. Herkesin bildiği şeyler; mektuplar, duyumlar, gelip konuşanlar… Her namazda Salât-u Selâm getirdiğimiz Hz. İbrahim’in âlinden İshak Aleyhisselâm’ın iki oğlu vardı. Aralarında niza vardı. Habil Kabil olayı, ya da Yusuf’un kuyuya atılması.. O zaman da sonra da bu tür şeyler hep oldu ve olmaya devam edecek... 28 Şubat’ta Emekli Generallerin hepsi, daha sonra batacak bankalara üşüşmüşlerdi.

*İktidar kanadından bir tepki gelmedi kamuoyuna yansıyan. Bu yazınızdan rahatsızlık duymadılar mı hiç? Sizi özel olarak uyaran, arayan oldu mu?

-Hayır, bol bol tebrik ve teşekkür aldım. Mesela dün de biri aradı partinin üst yönetiminden. Herkes benden biraz  çekinir. Zaman zaman bu tür uyarılarda bulunmam gerektiğini söyledi dostlar. AK Parti’nin yükselmesi için daha fazla arınması gerek. Safralardan kurtulması gerek. Her iktidarın çevresinde nemalanmak isteyen tipler olacaktır. Ben de uyarıda bulunuyorum.

Ama suçluya da haksızlık yapılmamalı. Ergenekon Balyoz’un müdahiliydim ben mesela. Ama şuan Balyoz’dan Ergenekon’dan tutuklanan arkadaşlarım var benim evime gelen, benim ziyaret ettiğim. Aramız iyidir. Mesela Muammer Karaduman. Arayın sorun ‘Dilipak nasıl biridir’ diye. Demek istediğim şu; eleştirdiğim kişiler bana yakın dururlar. Benim şahıslarla ilgili bir durumum yoktur.

MEŞHUR “PROJE PARTİSİ” TARTIŞMASI

*Graham Fuller’le görüşmenizden sonra, sizin bir CIA ajanı olarak tanınan bir kişi ile görüşmeniz tartışma konusu olmuş, Yörünge dergisi de bu iddialarla ilgili sizi desteklemek için kapak yapmıştı 1993’te. O olay neydi?

-Fuller, daha sonra Paralel Yapı olarak tanımlanan “paralel devlet ve paralel din projesi”ne benim de destek vermemi istiyordu. İsrail’in varlık güvenliğini garanti altına alacak, batı kavram ve kurumları içinde bir İslam tanımını esas alan, ABD ve NATO’nun askeri ve stratejik hedeflerine karşı tehdit oluşturmayan bir İslam algısı, bize özgürlük ve refah vadeden, bizi oyuna dahil eden bir projeden söz ediyorlardı. Ben reddettim. Bazıları kabul ettiler…

*Sizce neden böyle bir suçlama yöneltildi/yöneltiliyor size?

-Böyle bir suçlama, Graham Fuller’le işbirliği yapanların uydurdukları bir karalama kampanyası. Bu dünyada kim ne yaptı ise din günü Allah onların yaptıklarını önlerine koyacak. Ben 45 yıllık bir gazeteciyim. Her gün yazıyorum. Ne yaptım, ne söyledimse hepsi kayıt altında. Yanılgılarım, çelişkilerim, hepsi ortada. Bu iftirayı yapanlar kendileri düşünsünler. Müddei, iddiasını ispatla yükümlüdür. İddia gerçek değilse, kişi o iddiasını kendi gerçekleştirmiş gibi muaheze olunur. Onlar benim günahlarımın öbür dünyada gönüllü hamalları olacaklar.  Ve tabi bu yalana alet olanlar da. İddia sahiplerinin öfkeleri ağızlarından taşıyor. Öfkeleri akıllarından büyük olunca, böyle saçmalıyorlar.

*Ali Bulaç 22 Aralık 2014’teki "AK Parti bir proje miydi?"  başlıklı yazısında Erbakan’ın ölmeden önce kendisiyle bir görüşmesinde AK Parti’nin nasıl kurulduğunu uzun uzun anlattığını ve elindeki bazı belgeleri gösterdiğini söyledi. Yazısında projenin Muhsin Yazıcıoğlu’na da teklif edildiğini fakat onun kabul etmediğini belirtiyor.  Abdurrahim Karslı da sizin, AK Parti’nin bir proje olarak ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kurulduğunu iddia ettiğinizi söylemişti… Ak Parti bir proje parti olarak mı kuruldu? Çamlıca’da bir görüşmeden söz edildi. O görüşmeden de bahseder misiniz?

-ABD’nin Paralel Yapı vasıtası ile AK Parti üzerinden BOP ile, hem İsrail’in güvenliğini garantiye almak, hem Batı standartlarında bir İslam algısını Türkiye üzerinden İslam dünyasına yaymak, hem ABD ve NATO’nun askeri ve stratejik hedeflerine Türkiye’yi taşeron yapma planı projesinden söz ettim. Ama birileri "sarhoş olduğunuz zaman namaza yaklaşmayınız" ayeti gibi anladı , ya da çarpıttı bunu. Paralel komploya bir örnek de bu.

Benim yazılarımı okuyanlar ve konuşmalarımı dinleyenler belki on kez anlattığım yazdığım bu konudaki söylediklerimi bilirler. Erdoğan’ı, bu projede riskli gören Paralel Yapı Erdoğan’a siyaset yasağı getirilmesinde de rol aldı, daha sonra meclise taşınmasında da. O plana göre Baykal Cumhurbaşkanı olacaktı, paralelciler de MİT ve Emniyet üzerinden devleti kuşatacaktı. Gül Cumhurbaşkanı olunca plan suya düştü. Zaten Paralel yapının Erdoğan düşmanlığı o gün başladı. Her iki taraf da birbirini fazla ciddiye almıyordu.

Paralel yapı ABD ve İsrail, Vatikan vs desteğini alınca özgül ağırlığına güveniyordu. Tam bir güç zehirlenmesi yaşıyordu. Zaten bu işe bir de dini bir veçhe kazandırmışlardı. İşe biraz da kehanet katınca herkes uçmuştu.

Benim bu konudaki sözlerim, yazdıklarım ortada. Bu süreçte paralel yapı bana karşı düşmanca, yalan ve iftiralarla saldırdı ve saldırmaya devam ediyor.

 * “Paralel Yapı” ile mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Şamil Tayyar, ‘Paralelle mücadele, Ergenekonvari yapıları aklamaya dönüştü’ dedi. Tayyar’ın bu sözünü ve bu minvaldeki açıklamalarını nasıl yorumlarsınız?

-Herkes kendi sözünün sahibidir ve açıklamak da onlara düşer. Mücadele yetersiz, geç kalındı. Ben 17 Aralık’tan 6 ay önce olacakları yazdım.  Cemaat de, parti kanadı da yalanladı. Komplo dediler, falan.

Zaten son güne kadar, geçen 10 yıldaki her iki tarafa uyarılarımı, kimse ciddiye almadı. Sonra olan oldu. Belki başta ABD ve AB ile iyi geçinme gayreti vardı. Ergenekon’a, derin devlete karşı paralel yapıdan destek almaları gerekiyordu. Ama bir yere geldi koptu.

ERGENEKON VE BALYOZ YARIM KALDI

-Bana kalırsa Ergenekon ve Balyoz da yarım kaldı. Ama esasen Ergenekon ve Balyoz bu hali ile Paralel yapının bir komplosu idi. Onların üçte biri bu işlerle ilgili idi. Ergenekon  ve Balyoz, Paralel yapıya karşı olan devlet icindeki unsurların tasfiye operasyonu idi. Üçte biri de cemaatin, kendi önünde engel gördüğü kadroların boşaltılması için planlanmıştı. Zaten eğer teslim olsalardı o dosya kapatılacaktı.

 *Doğu Perinçek, geçtiğimiz günlerde sizin de yazarı olduğunuz Yeni Akit grubunun kanalına konuk oldu. ‘Dünya tersine döndü’ tarzı yorumlara neden oldu bu durum. Şamil Tayyar da eleştirmişti. Siz nasıl değerlendirdiniz?

-Ben herkesle konuşabiliriz diye düşünüyorum. Benim; kulağı olan herkese söyleyecek sözüm var, söyleyecek sözü olan herkese verecek kulağım var.

DOĞU PERİNÇEK İLE OLAN FOTOĞRAFIN HİKAYESİ

*Doğu Perinçek’le çok eski yıllardan bir fotoğrafınız var. İnternette dolaşıma da girmişti. Hatta o fotoğraf üzerinden size yüklenildi de; ‘Kirli ilişkiler içerisinde’ vs gibi ithamlarla. O fotoğrafın hikayesi nedir? Doğu Perinçek’le bir tanışıklığınız, hukukunuz var mı? Varsa nereden gelmektedir?

-Paralel Yapının aşağılık bir kurgusu. Perinçek’le 1980 sonrası birçok panelde bir araya geldik. Aybar’la da, Toktamış’la da öyle, herkesle.

Perinçek’le birlikte bir panele katıldık, başkaları da vardı panelde. "Savaş, Barış, İktidar" adı ile iki ayrı yayınevinde defalarca basılan bir kitap var. O kitap, o panelin çözümüdür, o fotoğraf da o panelde yan yana otururken çekilmiş, basında o panelle ilgili haberde kullanılan bir fotoğraf. Bu fotoğraf üzerinden bir algı operasyonu yapıyorlar. Zavallıca bir çaba, suçlayacak başka bir şey bulamıyorlar anlaşılan. İstanbul Üniversitesi önünde ortak başörtüsü açıklamamız da var Perinçek’le. 

YALAN, HAKARET, İFTİRA KİME OLURSA OLSUN DOĞRU DEĞİL

 *Yeni Akit’in ‘dilini’ nasıl değerlendiriyorsunuz? Kimi muhafazakar yazarlar, Akit’i ‘Ümmetin siperi’diye nitelendirdi. Böyle bir temsil durumu için dili fazla sert (kimi zaman hakaret içeren) değil mi?

-Hakaret, yalan, iftira kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun doğru değil. Öfke ve şiddet diline gelince, bunun ölçüsü kendilerine yapılan haksızlık karşısında duyulan acı ve öfkeyle orantılı olması gerekir.

Paralel Yapının bana karşı tüm iftira ve komplolarına, algı operasyonlarına, yalan ve iftiralarına karşı, benim tepkimin şiddeti buradaki ile sınırlıdır.

ÖMER ÇELİK’TEN KEŞKE ÖZÜR GELSEYDİ

 *Ömer Çelik’in İsrail’le ilgili ‘dostluk’ açıklaması için ‘maksadını aşan bir ifade’ dediniz. İHH Başkanı Bülent Yıldırım da “özür dilemeli” demişti. Fakat özür, ya da özre benzer bir açıklama gelmedi?

-Keşke gelseydi. Bazen özür dilemek de erdemdir. Bir de politikacılar ne söyledikleri kadar, sözlerinin nasıl anlaşıldığına ve bu sözlerin çarpıtılma ihtimaline karşı da dikkatli olmalı. Daha önce AB konusunda çok güzel tespitler yaptı. Doğruya doğru, İsrail konusundaki ifadeleri yanlıştı. Yanlışa yanlış.

*Mavi Marmara gemisinden sizin ve bazı AKP’li vekillerin son anda indiğiniz farklı isimler tarafından dile getirildi. Gerçekten son anda indiniz mi? Neden o gemiyle gitmediniz?

-O da yalan ve iftira. Hiç binmedim ki, geminin hareketi 15 gün ertelenince, ben de milletvekilleri de gidemeyecekti. Benim Umreye gitmem gerekiyordu, 500 umreci ile birlikte ve bunun tarihi 3 ay önceden belli idi. Her gün gazetede sür manşet yayınlanıyordu.

Gitmek üzere binen inmedi. Ben zaten hiç binmedim. İstanbul’dan yolcu ettik. Ben İstanbul’da ilk bir hafta basın faaliyetlerini yönetecektim. Bunu belki yüz defa yazdım, söyledim, ama birileri anlamak istemiyor. Canları cehenneme. Elbet bir gün mutlaka bu müfterilerle din gününde karşı karşıya geleceğiz.

ERDOĞAN’IN, BEŞTEPE’YE İSLAM BELDELERİNDEKİ MÜSLÜMAN TOPLULUKLARDAN BİRER DANIŞMAN ATAMASI GEREKİR

*Geçenlerde ‘Beştepe’den de bahsederek yaptığınız bir konuşma, ‘Dilipak Erdoğan halife olacak dedi’ şeklinde yorumlandı. Neden öyle bir açıklama yaptınız? Beştepe’nin 1100 küsür odasından neden bahsettiniz?

-Hayır, "halife olacak" demedim. Yasaya göre "Hilafet, mana ve mefhum olarak Cumhuriyetin mana ve mefhumunda mündemiçtir" deniyor.  Meclis müzakeresinde "Millet Meclisinin şahsı manevisinde mündemiçtir" deniyor. Bu anlamda, Hilafete bağlı topraklardaki Müslümanların hak ve hukuklarının korunması Türkiye’nin uhdesindedir. Bunu söylüyorum.

Eğer Erdoğan, kanunun verdiği bu yetkiyi kullanacaksa, her İslam beldesindeki Müslüman topluluklardan bir danışman ataması gerekir. Bu şekilde hilafet bağlamında Osmanlı, milletler topluluğu da hayat bulmuş olur. Bu, Türkiye için bir imkandır diyorum.

Fransız milletler topluluğu var, İngiliz milletler topluluğu var, Emaneti Mukaddese bizde, peki niye o halkların temsilcilikleri Beştepe’de olmasın? Yasayı uygulamak suç mu, ya da bu yasa hukuka mı aykırı? Bana niye bunu soruyorsunuz da siz bu hakkı, bu hukuku savunmuyorsunuz mesela? Aslında benim bunu sormam gerekmez mi?

“ERDOĞAN ŞİMDİ SINIRSIZ VE SORUMSUZ”


 *Peki, Erdoğan başkan olacak mı? Olursa bizi nasıl bir Türkiye bekliyor?

-İnşaallah olacak. Önce Anayasa değişecek herhalde, daha doğrusu eş zamanlı bu da olacak. Başkanlık sistemine geçerken, sadece Erdoğan’ın statüsü değil, yerel yönetimler, valilik ve kaymakamlıklar, hatta muhtarlıkların da yeniden yapılanması gerekecek ama kimse bunu konuşmuyor.

Erdoğan zaten şimdi sınırsız ve sorumsuz. Fakat Başkan olunca sınırlı ve sorumlu bir başkanlık olacak. Parlamenter sistemin sağlıklı işlemesi, kuvvetler ayrılığı ve parlamento denetimi için bu daha doğru bir çözüm. Hem yolsuzluktan şikayet edip hem de buna karşı çıkmak bir çelişki.


‘ÖLÜNÜN ARKASINDAN KONUŞULUR’

*Hasan Karakaya’nın vefatının ardından özellikle muhalif kesimde kimi zaman ağır ifadeler kullanılarak konuşulmaya başlandı. Karakaya’nın Türkan Saylan’ın ardından ‘Ölünün arkasından konuşulmaz diye bir kural yok’ yazmasını da buna gerekçe gösterdi bazıları… Ölünün arkasından konuşulur mu?

-Evet. "Tebbet yeda" ya da Firavun, Bel’am hakkında kitapta yazılanlar ne? Etkisi devam eden, tevbe, özür söz konusu olan zulümler ve iftiralar için devam eder, etmeli. Elbette kişisel meseleri değil, insanlara yansıyan ve etkisi devam eden yönleri itibarı ile.


Birileri benim hakkımda öldükten sonra da susmasınlar. Güzel şeyler söyleyenler, söylemeye devam etsinler. Yanlışlarım konusunda insanları uyarsınlar ki, onların vebalini üstlenmemiş olayım. Yalancılara, iftiracılara, küfredenlere gelince; devam etsinler, onlar öbür dünyada benim kişisel hatalarım ve ihmallerimin faturası olan günahlarımın gönüllü hamalları olacaklar. O gün onlara ihtiyacım olacak...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler