Yerel Basın Zirvesi İstanbul'da başladı

Demokrasinin güçlenmesi ve halkın gerçekleri öğrenme hakkının sağlanması için yerel medyayı destekleyen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC), Konrad Adenauer Stiftung’ la (KAS ) birlikte düzenlediği yerel basın seminerlerinin 61'incisi dün başladı. Seminere Adapazarı, Bursa, İzmit, Yalova, İstanbul ve ilçelerinden çok sayıda gazeteci katıldı. Bugüne kadar yapılan seminerlerde 7 bini aşkın gazeteci sertifika aldı.

Yerel Basın Zirvesi İstanbul'da başladı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.12.2011 - 10:20

Taksim’deki Nippon Otel’de dün sabah başlayan TGC-KAS Yerel Gazetecilikte Meslek İçi Eğitim Semineri’nin açış konuşmasını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç yaptı.
 
Yerelde görev yapan meslektaşların karşılaştıkları zorluklardan bahseden Erinç, TGC adına Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na katıldıklarını, orada ifade özgürlüğü ve gazetecilikle ilgili yerel medya için de ayrıca bir vurgu yapılmasını önerdiklerini söyledi.
Erinç, “Türkiye’de hem yerleşme düzeni hem ekonomik farklılıklar nedeniyle yerel medyanın büyük ölçüde özveriyle yayınlanmasına karşı devletin de bir sorumluluk üstlenmesi gerektiğini orada bir kez daha dile getirmiş olduk” dedi.
 
Mesleki kıdemi boyunca Türkiye’de 2,5 askeri müdahale yaşadığını, bugün gazetecilik mesleği açısından geriye dönüş yaşandığını belirten Erinç şöyle konuştu:
“Ben mesleki kıdemim boyunca 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül müdahalelerini yaşadım. 12 Mart gizli bir askeri yönetimdi, çünkü sıkıyönetim vardı. 12 Eylül tam bir askeri yönetimdi. Sıkıyönetimin kaldırılmasından sonra uzunca bir süre sivil sıkıyönetim olan olağanüstü hal dönemi yaşandı. Her ne kadar doğuda, güneydoğuda geçerli ise de olağanüstü hal valileri diğer illerde de yetkiliydiler. En azından başka bir ilde yayınlanan gazetenin o bölgeye sokulmasını ya da gazetecilerin gelip gitmesini önleme yetkileri vardı. O dönemde aklımızda kalan en önemli olaylardan biri gazete, dergi ve kitapların suç aleti sayılmasıydı. Bugün geldiğimiz noktaya baktığımız zaman gazete, dergi, kitap konusunda o dönemdeki yaklaşımın değişmediğini, yeniden geriye döndüğünü görmek gibi bir durumla karşı karşıyayız. Şu anda en önemli sorunumuz ifade özgürlüğünden kaynaklanan ve sonuçta meslektaşlarımızın terörist statüsünde ve bir bölümünün de tutuklu olarak yargılanmalarına yol açan Türk Ceza Yasası’nın kimi maddelerinin yoruma açık içeriklerinden kaynaklanan uygulamalar. Tutuklu meslektaşlarımızın sayısı neredeyse her gün değişiyor ve her gün yeni gözaltı olaylarıyla karşılaşıyoruz. Bu görüntü Türkiye’yi ifade özgürlüğü açısından demokratik ülkeler arasında son sıralarda göstermek gibi bir sonucu da gündeme getiriyor. İfade özgürlüğünün var olmadığı bir ülkede demokrasiden söz etmenin olanaksızlığı da sanıyorum ki hepimizi rahatsız ediyor. Hukukta son dönemde yeni anlayışlarla, yeni uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz. Örneğin Adalet Bakanlığı’nda ceza ve tevkif evleri diye bir müdürlük var. Bu müdürlüğün ambleminde CTE (Cezaevi Tevkif Evleri) yazar. Cezevi, mahkumlar yani suçlu oldukları kanıtlanmış kişiler içindir. Tutukevi ise duruşmaları tutuklu olarak süren, henüz mahkum olmamış, o nedenle masumiyet karinesine göre suçsuz sayılan kişilerin konulduğu yerdir. Ama Adalet Bakanlığı’nın genel müdürlüğü yaptığı bütün cezaevlerine Ceza İnfaz Kurumu adını veriyor. Yani tutuklu meslektaşlarımızın da arasında bulunduğu çok sayıda sanık sanki mahkum olmuşlar da, cezalarını çekiyorlarmış gibi bir uygulamaya tabi tutuluyorlar. Bildiğiniz gibi disiplin cezaları ya da hücre cezası, mahkum edilen sanıkların, hükümlülerin belirli bir süre kalmaları gereken yerlerdir. Ama o durum henüz mahkum olmamış, sanık olan ve terörle mücadele yasası kapsamında yargılanan sanıklar için de uygulanır hale dönüştürüldü. Silivri’de yargılanan meslektaşlarımızın kimileri hücrede kalmak gibi yasaya uygun, ama hukuka aykırı yöntemle de karşı karşıya kalıyorlar” diye konuştu.
 
Erinç, sözlerini şöyle tamamladı: “Diliyoruz ki Türkiye’de ifade özgürlüğü girmeye çalıştığımız AB standartlarına yükselsin. Ama nedense siyaset mensupları hukuku kendi istedikleri yönde uygulattırma konusundaki geleneksel anlayışlarından vazgeçmiyorlar. Bu bakımdan Türkiye’nin ve Türk gazeteciliğinin önümüzdeki dönemde de profesyonel sanık olma durumundan kurtulması biraz zor görünüyor. Ama biz, siz değerli meslektaşlarımızın katkılarıyla da Türkiye’de gerçek bir demokrasinin ve ifade özgürlüğünü kullanabilen gazetecilerin olduğu bir ülke çabalarımıza devam ediyoruz. Katkılarınızla bu konuda sonuç alacağımıza da inanıyoruz.”
 
 
 Güver: Gazetecilik  mücadele mesleği
 
 TGC Başkanı Orhan Erinç ’in açış konuşmasının ardından seminerin ilk oturumuna geçildi. Başkanlığını TGC Genel Saymanı Gülseren Ergezer Güver’in yaptığı ilk oturumda TGC Başkan Yardımcısı Vahap Munyar “Ekonomi Dünyasındaki Gelişmeler”, TGC Sekreter Yardımcısı Zafer Atay da “Gazeteciliğin Örgütlenmesi” konularında bilgilerini aktardılar.
 
Gazetecilikteki zaafların sendikasızlaştırma ile 90’lı yıllarda başladığını hatırlatan Güver, örgütlülüğün önemine vurgu yaptı. Yeniden güçlü bir şekilde örgütlenmek ve onurlu bir şekilde gazetecilik yapmak için işe özeleştiriyle başlamak gerektiğini dile getiren Güver, “Her türlü mücadeleyi bireysel olarak vermeliyiz. Sendikalı olmak büyük risk. Gazetecilik bir mücadele mesleği. Mücadele etmeyeceksek, riskleri göze almayacaksak, bu mesleği yapmayalım. Sendikalı dönemi yaşamış biri olarak, 90’lı yıllarda kırılma yıllarında yoğun baskıya maruz kalarak sendikadan istifa ettirildik. O günden sonra iş güvencesi ortadan kalktı. Patronlar çalışanların örgütlenmesinden o kadar rahatsız oldular ki, sendikalı çalışma düzenini yok etmelerine rağmen önlem almaktan geri durmadılar. Örneğin büyük medya grupları küçük şirketler kurup sendika kuramasınlar, sendikaya üye olamasınlar diye çalışanları o şirketlere dağıttılar. Türkiye tarihinde ilk defa görüşü, duruşu farklı meslektaşlarımız bir araya gelerek GÖP’ü oluşturdular. GÖP örgütlülüğün ne kadar büyük bir güç olduğunu tüm kamuoyuna gösterdi” diye konuştu.
 
 
Munyar: 2011, rekor büyümeyle sona eriyor
 
 TGC Başkan Yardımcısı Vahap Munyar “Ekonomi Dünyasındaki Gelişmeler” başlığı altında yaptığı konuşmada, öncelikle Türkiye’deki ekonominin rakamlara ve dünyaya bakıldığında iyi yönetildiğini söyledi.

Munyar şunları söyledi: “Sokaktaki dar gelirli vatandaş açısından bakarsanız ekonomi iyi değildir, ama rakamlara bakarsak Türkiye ekonomisi iyi yönetiliyor. 2011’in ilk dokuz ayında ortaya çıkan büyüme rakamı, dünya rekoru olarak görünüyor. TÜİK’in son verilerine göre işsizlik yüzde 9’un altına indi. Bu rakam son 10 yılın en düşük düzeyidir ve bu, Türkiye’de en azından global kriz sırasında artan işsizlik ortamının biraz olsun iyileşmeye başladığını gösteriyor. Türkiye 2011’i rekor büyümeyle ve iyi bir şekilde bitiriyor. 2012 aynı şekilde geçer mi diye bakarsak, iyi görünmediğini söyleyebiliriz. Başta Yunanistan, İtalya, ispanya, Portekiz ve İrlanda’ya baktığımızda hepsinin sıkıntıda olduğunu görüyoruz. Dışarıdaki hava iyi olmayınca, Türkiye 2012’de iyi olmayacak gibi görünüyor.
 
 
Atay: TGC, örgütsüzlük ortamında herkes için destek

 
TGC Sekreter Yardımcısı Zafer Atay , “Gazeteciliğin Örgütlenmesi” başlıklı sunumunda medyadaki örgütlenme konusunda görüşlerini paylaştı. Öncelikle bir araya gelmeyi öğrenmemiz gerekiyor diyen Atay, şöyle konuştu: “TGC 1946’da devrimci bir cemiyet olarak kuruldu. Sendikanın ortadan kaybolmasından sonra bugün TGC sendika rolü oynamaya başladı. Büyük illerdeki cemiyetler de aynı durumdalar. Biz bir çatı kuruluşuyuz. Birçok arkadaşımızı içimize aldık, elimizden geldiğince, imkanlarımız ölçüsünde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu örgütsüzlük ortamında TGC’nin varlığı herkes için bir destektir. Örgütlü olmanın bir diğer gerekliliğini GÖP’te gördük. 90’dan fazla sivil toplum ve meslek örgütü bir araya gelerek Gazetecileri Özgürlük Platformu’nu oluşturdu. Platform, tutuklu, gözaltında ve hapisteki gazetecilerin haklarını savunmaya başladı. Bir bildiri yayınladığımızda 94 imzayla yayınlanıyor. Bu platform örgütlü olmanın en güzel örneklerinden biridir. GÖP olmasaydı hapisteki arkadaşlarımızın durumu çok daha kötü olabilirdi.”
 
 
Turgay Olcayto: Medyada nitelikli insan istenmiyor
 
61. Yerel Basın Semineri’nin öğleden sonra başlayan ikinci oturumu TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto ’nun “Gazetecilik Nereye” başlığı altında yaptığı konuşmayla devam etti. Oturumu Cumhuriyet gazetesi yazarı Leyla Tavşanoğlu yönetti.
 
Günümüz Türkiye’sinde gazetelerin üzerinde büyük bir baskı yaşandığını ifade eden Olcayto, “Gazetelerin üzerindeki baskı, resmen iktidar baskısıdır” dedi.
Olcayto konuşmasına şöyle devam etti: “Gazetecilerin neden bu kadar kolay teslim olduğunu anlayabilmek için gazetelerin yapısına bakmak lazım. Gazeteler bugün holdingler gibi çalışıyor. Holdingler, santrallerden tutun havaalanına kadar birçok işte pay sahibi durumundalar. Dolayısıyla hükümetle işleri var. İş o hale geliyor ki, hükümeti en ufak şekilde kuşkuya düşürecek haberlerden kaçınalım diyorlar. Burada bir de iktidarın kendi baskısı devreye giriyor. Gazete çalışanları patron aracılığıyla ikaz ediliyor. Gazetelerdeki köşe yazılarında bunu resmen açıklayan ve işi bırakan meslektaşlarımız var. Demek ki medyada nitelikli insan istenmiyor, muhalif istenmiyor. Gazeteci muhaliftir, gazeteci basın özgürlüğü dediğimiz halkın bilgilenme hakkını savunur. Bunu savunurken de muhalefet eder. Yanlış olanı ortaya çıkarmaya çalışır. Eğer bunu yapamıyorsa yaptığı maskaralıktır.”

 
 
Güreli: Örgütlü ve dirençli olmalıyız
 

TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto ’nun ardından söz alan Milliyet gazetesi yazarı Nail Güreli , “Medya-Siyaset-Ticaret İlişkisinin Yansımaları” başlığının bugünün Türkiyesi’ne tam tamına uyduğunu söyledi.
 
Güreli, “Tutuklu gazetecilerin sayısıyla ilgili bir tartışma gidiyordu. Son günlerdeki operasyonla tutuklu gazeteci sayısı 90’ı geçti. Bugün geldiğimiz nokta sorunlarımızın medya, siyaset, ticaret ilişkisinde düğümlendiğini gösteriyor. Bu sadece basının değil, demokrasinin sorunudur” dedi.
 
“Terör gerekçesiyle gazetecilerin tutuklanmaları, yargılanmaları, gazetecilik kavramıyla terör kavramının ayrımını da gündeme getiriyor”
diyen Güreli, “Şiddete yönelmedikçe, eyleme dönüşmedikçe haber niteliği taşıyan şeylere terör yaftası yapıştırılması doğru değil. Tutuklamaların çoğunluğu polis tarafından terör örgütü yaftasıyla yargıya sevk ediliyor. Gazetecilere gizli terör örgütü üyeliği yakıştırması yapılıyor. Buna gerekçe olarak da gizli tanık ya da ihbar mektupları gösterilebiliyor. Gazeteci arkadaşlarımız bir an önce yargılanmalı ve suçları kamuoyuna açıklanmalı” diye konuştu.
 
 
Argın: Görsellik amaç değil, araçtır
 
Birinci günün son oturumunda “Yerel Medyada Planlama ve Görsellik” konusu ele alındı. Gazeteci Tümer Argın katılımcılara hem teorik hem de sinevizyon gösterimi eşliğinde farklı gazetelerden örnekler vererek bilgilerini aktardı.
 
Görselliğin amaç değil, gazetede yer alan haberlerin okutulması için bir araç olduğunu söyleyen Argın, “Gazetenin hitap ettiği okuyucu profiline göre yayın planı yapılmalı. Teknik gücünüze bağlı olarak gazetenizin sayfa sayısını ve baskı kalitesini, mali gücünüze göre çalışacağınız kişileri belirlemelisiniz. Bundan sonraki aşama içerik çeşitlemesidir. Gazetenin mizanpajını sayfa planı çizerek yapmalı, gazetenizin yayın politikasına göre de gazetede yer alacak haberler belirlenmelidir. Haberin içeriğine göre de fotoğrafları yerleştirmelisiniz. Haberle fotoğraf arasında uyum olmalı. Fotoğrafın altına farklı karakter ve puntolarla fotoğraf altı mutlaka yazılmalı” diye konuştu. Toplantı bugün yapılan oturumlarla tamamlanacak.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler