100. doğum günün Attila İlhan'ı anıyoruz

100. doğum günün Attila İlhan'ı anıyoruz

15.06.2025 10:49:00
Güncellenme:
100. doğum günün Attila İlhan'ı anıyoruz

Türk şiirinin büyük ustası, 20 yıl önce aramızdan ayrılan Attila İlhan'ın doğumunun 100. yılında anıyoruz.

“Şiir ve romanın ustası” olarak nitelendirilen ve birçok genç edebiyatçıya esin kaynağı olan, Türk edebiyatına birçok unutulmaz yapıtı miras bırakan usta şair, yazar, düşünür, gazeteci, senarist, eleştirmen ve gazetemizin yazarlarından, “Kaptan” Attilâ İlhan, 100 yaşında.

İLK ŞİİRİ 'İLKBAHAR'

İlhan, savcı Bedrettin Bey ile Memnune Hanım’ın ilk çocuğu olarak 15 Haziran 1925’te İzmir’in Menemen ilçesinde dünyaya geldi. Aynı zamanda divan şairi babası emekli olduktan sonra avukatlık yapmak üzere İzmir’i tercih edince Attilâ İlhan ve ailesi buraya yerleşti. İlhan, ilköğrenimini Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu’nda ve Karşıyaka Ortaokulu’nda tamamlarken babasının vasıtasıyla henüz öğrencilik yıllarında edebiyata ilgi duymaya başladı. İlk şiirini 3. sınıftayken “İlkbahar” başlığıyla kaleme alan İlhan, ortaokulda da roman yazmaya başladı.

İzmir Atatürk Lisesi’nde birinci sınıftayken mektuplaştığı bir kıza gönderdiği Nâzım Hikmet şiirleri nedeniyle 1941’de 16 yaşındayken komünizm propagandası yapmaktan tutuklanan Attilâ İlhan, okuldan uzaklaştırıldı.

ÖDÜL 'CEBBAROĞLU MEHEMMED'LE

Bu süreçte üç hafta gözetim altında, iki ay hapiste kalan İlhan’a Türkiye’nin hiçbir yerinde okula gidemeyeceğine ilişkin bir belge verildi. Babasının hukuk mücadelesinin ardından İlhan, Danıştay kararıyla 1944’te okuma hakkını tekrar kazanarak İstanbul Işık Lisesi’nde eğitime başladı.

İlhan, lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı, birinciliği Cahit Sıtkı Tarancı, üçüncülüğü ise Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın aldığı CHP Şiir Armağanı’nda “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı şiiriyle ikincilik ödülünü kazandı.

Liseden 1946’da mezun olan şair, daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu ve bu dönemde “Gün” ve “Yığın” adlı dergilerde çeşitli şiirler kaleme aldı. İlhan, 23 yaşındayken toplumsal duyarlılıkla yazdığı ilk şiir kitabı “Duvar”ı ise 1948’de kendi imkânlarıyla okurlarıyla buluşturdu. Özgürlük, yurtseverlik, özveri, barış, insanlık temalarını ele alan şiirlerinde, İkinci Dünya Savaşı’nın gerilimini, sıkıntılarını ve çöküntülerini anlattı.

Aynı yıl Fransa’nın başkenti Paris’e gitmeye karar veren İlhan, yaşamının 1950’li yıllardaki 6 yıllık sürecini sürekli İstanbul, Paris ve İzmir arasında geçirdi. İlhan, Paris’te kaldığı zaman boyunca sosyal-siyasal gözlemler yaptı ve bu gözlemlerini ileride çıkaracağı romanlarında ve şiirlerinde kullandı.

PARİS'TEN SONRA SİNEMA YAZARLIĞI

Paris’ten sonra sinema yazarlığı Türkiye’ye döndükten sonra 1951’de “Gerçek” gazetesinde yazdığı bir yazı nedeniyle hakkında soruşturma açılan Attilâ İlhan, bu olaydan sonra yeniden Paris’e gitti.

İlhan, Türkiye’ye kesin dönüş yaptıktan sonra üniversite eğitiminin son senesinde okuldan ayrılarak 1953 yılında “Vatan” gazetesinde sinema eleştirmenliği yapmaya başladı. İlk romanı “Sokaktaki Adam”ı da aynı yıl yayımlayan ve o güne kadar yazdığı 10 romanı yayımlamayan İlhan, bunun sebebini bir söyleşisinde, “Çok akıllıca bir sebebi vardı. Çünkü biliyorum ki yazarlar ilk romanlarında kendilerini anlatırlar. O da romancılık değildir. Günlük tutmaktır” ifadeleriyle açıkladı.

Erzincan’da 1957’de askerliğini yapan Attilâ İlhan, askerlikten sonra sinema çalışmalarına ağırlık vererek, Yeşilçam için çalışmaya başladı. Metin Erksan ve Fikret Hakan gibi isimlerle yaptığı uzun sohbetlerde, “Toplumcu sinema nasıl olmalı?” sorusunun cevabını arayan İlhan, 15’e yakın senaryo kaleme aldı ve yazdığı senaryolardan “Kartallar Yüksek Uçar”, “Yarın Artık Bugündür” ve “Sekiz Sütuna Manşet” en fazla izlenen diziler arasında yer aldı.

MAVİ'NİN ÖNCÜSÜ

Mavi’nin öncüsü İlhan, şairliğinin başlarında halk şiirleri ve yaklaşık 200 gazel kaleme alırken, daha sonra Nazım Hikmet’tin üslubundan etkilendi ve edebiyat yaşamıyla birçok genç edebiyatçıya esin kaynağı oldu. Gazeteciliğe başladığı dönemde “Seçilmiş Hikayeler”, “Kaynak” ve “Ufuklar” dergilerindeki yazılarında “Bobstil ve alafranga” olarak adlandırdığı “Garipçiler”in karşısında yer alan İlhan, 1952-1956’da çıkardığı “Mavi” isimli derginin etrafında toplanan yazar Orhan Duru ve Ferit Edgü gibi isimlerden oluşan edebi topluluğunun çalışmalarıyla “Mavi” ya da “Maviciler” akımını başlattı. Kaptan’ı, gazetemizin başyazarı İlhan Selçuk’un, onun ölümünün ardından yazdığı yazının son satırlarıyla, saygıyla anıyoruz... “Attilâ İlhan’ın Cumhuriyet’teki yorumları çeşitli tartışmalara yol açtı. Dikkat edilsin, bunların tümü devrimci kapsamda tartışmalardır...

Attilâ nasıl bir insandı?..

Devrimci benliğinin yapısında alabildiğine romantik kişiliğinin çekimini vurgulamak için “Üçüncü Şahsın Şiiri”nden dört dize:

‘Gözlerin gözlerime değince

felaketim olurdu ağlardım

beni sevmiyordun bilirdim

bir sevdiğin vardı duyardım’

Ömür biter, şiir bitmez, devrim sürer, dostluklar tükenmez.”

İLHAN'IN KÖŞE YAZARLIĞI

İlhan, babasının ölümünden sonra sekiz yıl İzmir’de kalan şair, burada Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Daha sonra İlhan, Gelişim Yayınları’nda görev alan usta şair, Milliyet, Güneş, Yeni Ortam, Söz”, Meydan ve gazetemiz Cumhuriyet’te de uzun yıllar köşe yazarlığı yaptı. Bir dönem müstear isimlerle edebiyat yaşamını sürdürdüğü için Türk edebiyatında “Kaptan” lakabıyla anılan, senaryolarında “Ali Kaptanoğlu” takma adını kullanan İlhan, “Beteroğlu” takma adıyla da “Yücel” dergisinde şiirlerini yayımladı.

DUVAR

ben bir duvarım hiç güneş görmedim

sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar

yüzümüz benek benek tahta kurusundan

ve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar

- kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim

- sıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan

- dilim dilim sırtımdaki yaralar

ben demirbaşım sığır siniriyle dayak yedim

biz de duvarız dinliyen duyan düşünen duvarlar

bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk

ve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar



yüzündeki deniz parlaklığıyla durur hatıramızda

o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk

o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda

bir cumartesi akşamı girdi kapımızdan

gözlerinde kıpkızıl diken diken öfkesi

adeta birden bire aydınlandı zindan

onu böyle görünce nasıl da korkmuştuk

sapından fırlamış bir balta gibi çehresi

ve omuzlarında delikanlı gölgesi



o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda

o sırt üstü yatağında yatardı

sımsıcak gözleri şimdi bile aklımdadır

bir sana bakardı bir bana bakardı

dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır

toprak ana bütün zincirlerinden çözülmüş

sabahlar akşam üstleri manolya gibi parlak

tarlaların yüzü gülmüş

işte her akşam geçtiği denize çıkan sokak

ah işte annesi annesi sevgilisi



işte biz dinliyen duyan düşünen duvarlar

işte o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk



dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır

bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk

o bir kaç defa kartal gibi gitti kartal gibi döndü

çığlıklarını değil kırbaç sesini duyduk

biz duvarız neyleyim gözlerimiz ağlamayı bilmez

onu bir gece sabaha karşı büsbütün götürdüler

kendi gitti ismi kaldı yadigâr bağrımızda

o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda



ya biz idam duvarıyız karşımızda çok insan öldürdüler

onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık

temelimiz kanla beslendi ama nedense uzamadık

öyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil

getirirler vururlar biz öyle dururuz

yağmurlar gözyaşı bulutlar mendil

elimizden ne geldi de yapmadık

ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz



onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık

bir mayıs sabahı toprak rezil gök rezil

yıldızlar küfür gibi yüzümüze tükürür gibi

şafak sancılarıyla iki büklümdü ufuk

ve simsiyah çamur gibi bir manga ortasında

siyaset meydanına geldi dev yumruklu çocuk

bulutlar eğilip alnının terini sildiler

ve mermiler birdenbire ölümü getirdiler


o düştü biz yine ayakta kaldık

halbuki ne kadar yorgunuz

öyle bakmayın bu yaralar şerefli yaralar değil

ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz


İlgili Konular: #Attilâ İlhan