Alev Ebüzziya Siesbye: ‘Çanakla işim bitmiyor’
Alev Ebüzziya’nın ünlü çanaklarının sergisi Tristan Hoare’nın Londra'daki galerisinde açıldı. Siesbye’nin gelecek sergisi Kopenhag’da açılacak.
Londra’da Fitzroy Square’e daha önce hiç gitmiş miydim hatırlamıyorum. İçinde koskoca bir parkı da olan bir meydan burası. Her bina yenilenmiş, balkonlarından çiçekler sarkıyor, vaktiyle Bernard Shaw ve Virginia Woolf’un oturduğu apartmanlar ve büyükelçilikler meydana bakıyor. Bu meydanda babadan galerici Tristan Hoare’nın galerisinde Alev Ebüzziya’nın ünlü çanaklarının sergisi açıldı. Tristan Hoare, “Uzun zamandır Londra’da solo sergi açmayan Alev Ebüzziya Siesbye’nin sergisini açmak benim için bir onurdur; üstelik de tüm pandemi süresinin çalışmaları bunlar” diyor. Alev Ebüzziya ise “Pandemiden en az etkilenenler bence sanatçılar oldu, çünkü onlar yalnız çalışmaya çok alışkın” diyor. “Ben alışığım ama sevdiklerime sarılamamak, seyahat edememek beni etkiledi” diye de ekliyor.
DÜELLO DAVETİ GİBİ
Alev Ebüzziya’nın bir sergiyi hazırlaması için en az bir buçuk yıla ihtiyacı var. Bir sergi de en az 12-15 parça işle açılıyor. Bu sergi kobalt mavisi-lacivert ile mercan-kiremit kırmızısının birbirlerine meydan okuması ve düelloya daveti gibi olmuş. Alev bu adını taktığım renklere hemen itiraz edecek çünkü onları istediği tona getirebilmek için sırlarla az çatışmıyor, her renge de ayrı isim takıyor. Renklerine ve formlarına nasıl karar veriyorsun diye soruyorum, “Tamamen bir ihtiyaç” diyor. “Mavileri yaptığımda herkes çini rengi, Ege’nin mavisi dedi. Hiç alakası yok, zor bir dönemimdi, mavi rahatlatıcı bir renktir, iyi gelir, canım mavi çekti. Peki, kırmızıları neden canın çekti diye soracaksın. O da kışkırtıcı bir renktir, onu da canım çekti. Bir ara siyahı da canım çekmişti, iki sene oturup sır denemeleri yaptım, istediğim siyahı buldum sonunda. Önce küçük küçük deniyorsun, iyi olmazsa, neden iyi olmadığının peşine düşüyorsun, biraz artırıyorsun, biraz eksiltiyorsun. Onlarca siyah çıkıyor ama sen bir tanesini beğeniyorsun.”
Peki ya formlar? Hangi forma hangi rengi yakıştırıyor Ebüzziya? “Her renk bir form isteyebilir, her renk her forma uymaz” diyor. “Benim anladığım sen konuşuyorsun bunlarla” diyorum, “Ne konuşması sürekli kavga ediyorum” diyor. “Ne istiyorsun sen benden diye bağırdığım bile oluyor.” Sanatçının belli bir sanat pratiği var. Ben dünyanın bir ucunda bir çanak görsem “Alev’in bu” derim. Ağzı bazen açılıp bazen kapanan, göbeği bazen büyüyüp bazen incelen ama dibe doğru giderken sıfıra yaklaşan formlar bu çanaklar. “Nasıl oluyor da hiç sıkıcı olmuyor bunlar” diye soruyorum, “Hiç aynı formu yapmadığım için” diye cevap veriyor. “Aynı gibi görünse de hepsi değişik. Nitekim Arter’de açtığım sergime o yüzden ‘Tekerrür’ başlığını koymuştuk. Beş tip çanak seçmiştim ve o beş tipin değişik hallerini göstermiştim. Daha ince, daha şişman, daha kavisli, daha uzun, bunun sonu yok ki! Onun için çanakla işim bir türlü bitmiyor.”
Alev Ebüzziya Siesbye’nin gelecek sergisi Kopenhag’da, ondan sonraki de Brüksel’de. Tristan Hoare henüz ön izleme gününde işlerin çoğunun satıldığını söyledi. Ben kapıdan çıkarken 20-25 kişilik bir sanatsever ya da koleksiyoner grubu içeri giriyordu. Sanatçı, “Sergi salonuna girdikten sonra benim işim bitiyor ve kendi hayatlarına kendileri karar veriyor çanaklar” diyor.
EN AZ ALTI SAAT...
Alev Ebüzziya’nın Paris’teki evinin giriş katında, rafları seramik, renk, sır, form dolu bir atölyesi var. Çalışırken müzik dinlemeyi sevdiğini söylüyor. Ancak çok yoğunlaştığı durumlarda müziği kapatıyor zaten dışarıdan gelecek hiçbir sesi de duymuyor, sadece yaptığı işin sesi kulağına geliyor. Büyük bir parça için hiç durmadan, dinlenmeden, başından kalkmadan en az altı saat uğraşması gerekiyor. Çamuru dövüyor, hava kabarcığını çıkarıyor, form veriyor. Sonra onlar atölyenin raflarında iki ay kuruyor. İlk pişirim 1000 derecede. Fırından çıkınca sırlanacak hale geliyor. Sırlanıp 1280 derecede tekrar pişiyor. Fırın söndükten ve 300 dereceye indikten sonra kapağını aralayıp içeri bir göz atıyor. Fırının doldurulması ile boşaltılması arasında 36 saat fark oluyor böylece. Peki çanakların ağzındaki bordürleri nasıl yaptığını soruyorum. “Onları da parçaya sorup yapıyorum, artık ne istiyorsa” diyor. Anlaşılan sanatçı ile işi arasında bayağı bir boğuşma geçiyor. “O yüzden büyük parça yapmayı seviyorum, çünkü parçanın direncini hissediyorum. Küçük işlere dikte edebilirsin ama büyük işlerde çamur sana karşı koyuyor.”
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke