Ayşe Kulin’in ünlü eserini Nedim Saban yönetti, başrolde ise Nevra Serezli var: Sahnede ‘veda’ya yolculuk

Ayşe Kulin’in “Veda” yapıtını Nedim Saban sahneye uyarladı ve yönetti. Milli Mücadele döneminin acı ve umut dolu olaylarının aktarıldığı oyunda başrol Nevra Serezli’ye emanet. Veda’da Cumhuriyetin ilk günlerinin getirdiği zorluklara tanık oluyoruz.

Yayınlanma: 08.09.2023 - 04:00
Ayşe Kulin’in ünlü eserini Nedim Saban yönetti, başrolde ise Nevra Serezli var: Sahnede ‘veda’ya yolculuk
Abone Ol google-news

Nevra Serezli, dendiğinde ilk aklıma gelen Devekuşu Kabare oluyor. Tiyatroyu bize sevdiren isimlerin başında gelir Nevra Serezli. Metin Akpınar ve Zeki Alasya ile oynadıkları oyunlarla hafızalarımıza kazınan Serezli’yi yine tiyatroda seyretmek mutluluk verici. Dönem değişiyor ve eskiye ait olan her şey geride kalıyor. Evet ama biz her seferinde eskileri anlatıyor ve anımsıyoruz tebessümle. İşte Nevra Serezli ile buluştuğumuzda da öyle oldu. Ama öncelikle başrolde yer aldığı yeni oyunundan söz etmek istiyorum. 

Ayşe Kulin’in “Veda” adlı yapıtını Nedim Saban sahneye uyarladı ve yönetti. Oyunda, Milli Mücadele dönemi ve bu dönemin hem acı hem de umut dolu olayları anlatılıyor. Oyunun merkezinde bir konağın sakinleri ve onların hayatları yer alıyor. Aynı zamanda savaşın acısı ve bireylerin bu değişim karşısında nasıl tepki verdikleri de sorgulanıyor. Bu, bir Kurtuluş Savaşı hikâyesi değil, emperyalistlerin ülkemiz üzerindeki emellerine ve düşman işgali altındaki İstanbul’un kaybına yoğunlaşan bir hikâye aslında. Kitap bir otobiyografi; Ayşe Kulin’in son Osmanlı nazırı olan dedesinin yaşadıklarını anlattığı oyunda, Cumhuriyetin kurulduğu ilk günlerin getirdiği değişim sancılarının gerilimli atmosferine tanık oluyoruz. 

Oyunun tüm ayrıntılarını Nedim Saban ve Nevra Serezli ile biraz da eskilere yolculuk yaparak konuştuk.

TÜRK EDEBİYATI... 

“Veda”yı sahneye uyarlama fikri nasıl gelişti, süreç nasıl ilerledi?

NedimSaban: Ben roman adaptasyonlarını çok seviyorum. Türk edebiyatında çok önemli şeyler yazılıyor. Ve bir okuyucusu da var. Onu tiyatro sahnesinde de başka bir şekilde anlatabiliyorsun. Zülfi Livaneli’nin “Leyla’nın Evi” vardı. 

  • Evet çok uzun süre, yanılmıyorsam on sezon oyun sahnelendi.

Saban: Doğru on sezon! Sonra “Onca Yoksulluk Varken”,  o da bir uyarlama... Yani çok uyarlamalar yapmıştık. Hem Cumhuriyetin 100. yılı olması hem otobiyografik bir hikâye, çok içten, tarafsız ve duygulu yani formatlanmış gibi değil. Yürekten yazılmış bir hikâye, beni çok ağlatmıştı. Hemen Nevra ablayı aradım, sözü sana bırakıyorum.

UMUT...

Nevra Serezli: Ben zaten romana âşık olmuştum, yıllar önce okumuştum. Ayşe Kulin’i çok severim, kolejden de arkadaşımız sayılır, okulda beraberdik. Ve onun bütün romanlarını okumuştum. “Veda”ya başka türlü heyecan duymuştum. Sonra arkası da vardır, Umut onun devamı! Gerçek yaşanmış hikâyeler, beni çok etkiler. Çok severek kaldırdığım bir romandı. Hiç tereddüt etmedim. “Yapalım mı?” deyince anında rol ve saraylı hanım gözümün önüne geldi. Okurken çünkü adı “Deli Saraylı”, saraylı hanım diye geçiyor, unutmak mümkün değil o ismi. “Harika olur” dedim, bir ağustos günü, Bodrum’da bir lokantada yemek yerken karar verdik. O gece Ayşe Kulin’i, orada lokantadan aradık, “tamam”ı aldık. O günden itibaren Nedim çalışmaya başladı. 

Saban: Ama rolü kaptırıyordu Nevra Hanım! Çünkü Ayşe Kulin “Deli Saraylı”yı kendisi oynamak istiyormuş. 

Serezli: Evet! Espri yaptı tabii. Telefonda “Ama saraylı hanımı ben oynarım” dedi. Ben de ona dedim ki “Ben de seneye roman yazarım” ben roman yazmayayım diye vazgeçti.  

  • Canlandırdığınız nasıl bir karakter?

Serezli: Saraylı hanım çok otoriter; adı sonradan “Deli Saraylı”ya çıkıyor, çünkü biraz şuurunu da kaybediyor. Herkese istediğini yaptırıyor; onun sözünden dışarı çıkılmıyor konağın içinde ama aslında çok derin bir yarası var. Oğlunu kaybetmiş savaşta, gelinini kaybetmiş, torunu yaralanmış, torununa bakıyor ve ona tapıyor. Hem böyle sert, otoriter, dediği dedik; fakat içinde, kalbinde evlat acısı ve torun sevgisi olan bir kadın. Bunu çok mıç mıç diye böyle göstermiyor ama bunu zaman zaman anlıyorsun. Yetiştirdiği, büyüttüğü Mehpare diye bir kızı var. Onun da üstüne titriyor. Renkli bir karakter! Oynaması keyifli! 

  • Karakterin komik bir tarafı da var sanki...

Komedisini de çıkarmaya çalışıyorum evet çünkü kadın komik aslında. O inadı içinde komedisi var. Ben öyle tek taraflı tipleme değil de içinde başka değişken tarafları da olan bir rolün içinde oynamayı her zaman çok keyifli bulmuşumdur, sevmişimdir. O yüzden çok keyif alıyorum. Bir de piyesi çok seviyorum; Nedim’e çok hayranım; çok güzel yazdı. Tabii ki ilk seferde tutturamadı uyarlamayı; beşinci versiyonda oldu. Her seferinde ama interaktif olarak da biz karıştık, ettik. “Bu sahne olsun”, “bu sahne olmasın, benim romanda sevdiğim şurası vardı”, “onu niye koymadın dedik. Ben bu gece düşüneyim onun üstüne dedi.”, “Geldi ertesi günü, çok çalışkan, sabahlara kadar oturuyor.” Çalışıyor; yazıyor, olmadı bozuyor, bir daha yazıyor. Yani öyle dediğim dedik bir rejisör olmadığı için herkesle fikir teatisi içinde, interaktif bir şekilde de yarattığı için bence çok başarılı olacak. 

‘İÇTENLİĞE ÖNEM VERDİM’

  • Sizi hikâyede en çok etkileyen olay nedir? 

Saban: Öyküde içtenliğe çok önem verdim. Çünkü bu tarihsel olaylarda, kurgularda tabii ki draması güçlü olsun diye çok fazla süsleyebiliyorlar ama burada gerçek bir hikâye var fazla süse ihtiyaç yok. Hem devrim kendi çocuklarını yiyor, hem değişim sancısı var! Ve beni en çok etkileyen, kadınlar bu öyküde! 

  • Oyunun ekibine baktığımda görüyorum ki kadınlar çoğunlukta. Özellikle mi böyle olsun istediniz?

Evet ve o kadar mutluyum ki çünkü tamamen bir kadın kadrosuyla çalışıyoruz. Doğru oyuncularımızın çoğu kadın, dramaturgumuz, sahne asistanlarımız, tasarımcımız, dekoratörümüz... Bu da Cumhuriyet’in 100. yılına çok yakışıyor. 

‘DEVEKUŞU KABARE’...

  • Oyun sırasında yaşanan aksaklıklardan çok anı birikmiştir. Bizimle de paylaşır mısınız?

Saban: Bizim pizzacı girdi sahneye! Kulise gelmiş, kimseyi bulamamış. Sahneye çıktı, bütün seyirciler salonda, sahnede oyun var pizzayı bıraktı gitti adam. Bu kadarı oldu yani!

Serezli: Ben de Devekuşu Kabare’de bir skeçte oynuyordum. Metin Akpınar’la sahnem var, kapıcı da Zeki Alasya! Ve böyle bir geceler piyesi, sevgilim Metin Akpınar, gece geliyor beni ziyarete, aynı zamanda kapıcıyla da biraz flört ediyorum falan. Ben onunla konuşurken, dış ses olarak da “niye sen geldin, bu gece gelmeseydin, ben seni aslında hayal ettim” falan gibi de kadının hayal dünyasından bir dış ses geliyor. Zeki de bir gün, kız arkadaşı orada teknisyen olarak otururken, Nevra ablaya bir gırgır yapalım demiş. O dış sesi tamamıyla neredeyse pornografik bir şekilde banda almışlar. “Uf anam, bilmem ne, bu gece de sana geldim” falan gibi bir şey yapmış. Sonra o durmuş orada. Sen yanlışlıkla, tam oyun sırasında, gerçekten vereceğin ses yerine, Zeki’nin gırgırına doldurduğu sesi vermez mi. Ben sahnede beyaz gecelikle oturuyorum. Düşünebiliyor musun? Ne yaptım bilmiyorum. Mor oldum, çıkamadım, ateş bastı, seyirci ne olduğunu anlamadı, kimse bir şey yapamadı, Metin donuk, Zeki donuk, kaldık böyle, öldük tabii, güleyim mi ağlayayım mı?  

- Çok da güzel bir anı olmuş.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler