Borges ve öteki Borges!
Borges ile tanışmasının öyküsü Borges ve Ben - Bir Karşılaşma’da (Sia Kitap) Jay Parini, okuyucuları elli yıl geriye, 22 yaşında bir üniversite öğrencisi olduğu ve tanıştığı kişinin edebiyatta çığır açan, benzersiz, usta, engin bilgi sahibi, ünlü ve hınzır bir yazar olduğundan haberi olmadığı günlere götürüyor. Kitap, Parini’nin diğer biyografik romanlarından epeyce farklı bir atmosfere sahip: Eğlenceli, romantik ve eğitici, Borges’i farklı bir açıdan tanımamıza olanak sağladığı için de çok ilginç.
Fotoğraf: LIFE
BİR TÜR ‘ROMANIMSI ANI’
Borges ve Ben - Bir Karşılaşma’nın (Sia Kitap) yazarı Jay Parini biyografi kitaplarıyla isim yapmış bir akademisyen, üniversitede öğretim görevlisi. Biyografik romanları da var. İçlerinden bazıları filme çekilmiş. Bunlardan en tanınmışı, başrollerinde Helen Mirren ile Christopher Plummer’ın oynadığı “The Last Station - Son İstasyon”. Lev Tolstoy’un son yılını anlattığı bu biyografik romanı da yıllar önce çevirmiştim.
Jay Parini, “bir tür romanımsı anı” dediği kitabı Borges ve Ben - Bir Karşılaşma’da bizi elli yıl geriye, 22 yaşında bir üniversite öğrencisi olduğu günlere götürüyor.
Şair olmaya çabalayan bu genç Amerikalı, Amerika’nın Vietnam savaşına katılmak istemediği için ülkesinden kaçıp İskoçya’ya geliyor ve lisansüstü eğitimine orada devam ediyor.
Şiirle ilgili ama dünya edebiyatından pek haberi yok. Amerika’dan uzaklaşmak istemesinin bir diğer nedeni de annesinin boğucu ilgisi ve sevgisi.
BORGES’İ İLK BAKIŞTA HİÇ BEĞENMEDİ!
Özgürlüğü tattığı İskoçya’da şair Alastair Reid ile tanışıyor ve arkadaş oluyor. Gerçi Reid ondan yaşça epey büyük ama ikisi arasında bir yakınlık doğuyor. Reid’in kitaptaki rolü hem Borges’in şiirlerinin İngilizce çevirmeni hem de genç şair adayı Parini’yi Borges’le tanıştıran kişi olması.
Borges diye birinin geleceği haberinden hiç etkilenmez Parini, çünkü o adı ilk kez duymaktadır. Alastair’in evine gelen Borges orada birkaç gün kalacaktır.
Genç Parini ilk bakışta hiç beğenmez Borges’i, hiç önemsemez, özensiz kıyafeti, patavatsız konuşmaları, yemek yeme tarzı rahatsız eder onu. Karşısındaki kişinin edebiyatta çığır açan, benzersiz, usta, engin bilgi sahibi, ünlü bir yazar olduğundan haberi yoktur.
USTAYLA VER ELİNİ İSKOÇYA!
Alastair Reid birkaç günlüğüne Londra’ya gitmek zorunda kalınca gözleri görmeyen, yalnız kalamayacak durumda olan Borges’i genç Parini’ye emanet eder ve asıl serüven de o zaman başlar.
Çünkü daha Alastair kapıdan çıkar çıkmaz Borges, Parini’ye bir İskoçya turuna çıkmak istediğini söyler ve adeta buna zorlar delikanlıyı.
Borges’in isteğini kabul eden Parini’nin başına geleceklerden haberi yoktur tabii. Ayrıca bu geveze, “kendine takıntılı” yaşlı adamın, onu âşık olduğu kızdan ve tez çalışmalarından uzaklaştırmasını istememektedir. Onunla tanışmasını, birlikte yolculuk etmelerini bir ayrıcalıktan ziyade bir rahatsızlık olarak görür.
TOY ŞAİRİ EĞİTEN YOLCULUK!
Aslında edebiyatta, şiirde kendisine yol gösterecek birine ihtiyacı olan toy bir şair, 20. yüzyılın en heybetli yazarlarından biriyle baş başa olduğundan habersizdir.
Parini’nin külüstür arabasıyla Highlands'deki yolculukları, Borges’in benzersiz dünyasında bir tura dönüşür. Yol boyunca Borges sürekli konuşur, sözleri ve anlattıkları zihninde barındırdıklarının bir yansımasıdır, adeta ne düşündüğünü, ne hissettiğini iletme konusunda önü alınamaz, tuhaf bir ihtiyaç duymaktadır ve neredeyse safçadır, çocukçadır bu ihtiyacı.
Birbirinden bu kadar farklı iki kişinin - biri, dünyası Amerika’da edindiği bilgilerle sınırlı toy bir genç, öteki fikirleri, kişiliği ve büyüleyici üslubuyla edebiyata yön veren, yüzbinleri etkileyen usta bir yazar - külüstür bir arabayla, bilmedikleri yerlerde gezmelerini, gezerken de akla gelmeyecek trajikomik olaylara karışmalarını akıcı bir dille, son derece eğlenceli bir üslupla anlatıyor Parini.
Gezi sırasında Borges genç Parini’yi adeta eğitir, onun bilmediği yazarlardan, okumadığı kitaplardan örnekler verir, ne de olsa yazarlığı yanında çok deneyimli bir kütüphanecidir de.
Parini onun anlattıklarının hepsini tam olarak anlayamasa da en azından anlatılanlar onu düşünmeye yöneltir. Borges’in anlattıklarının, edebiyat, şiir, felsefe, dil, aşk, hayat, benlik konusundaki fikirlerinin kendisi için ufuk açıcı öğretiler olacağının henüz farkında değildir.
Borges kendi kişisel dünyasını bile açar Parini’ye, ikisi arasında hem özel hayatlarına hem hissettiklerine ve yazdıklarına dair benzerlikler bulup adeta eğlenerek paylaşır bunları onunla. Aşklarını bile anlatır.
BORGES VE CERVANTES!
Borges bu yolculuktan inanılmaz zevk alır, en döküntü oteller, en engebeli yollar, en kalitesiz yemekler umurunda bile olmaz. Yaşadıkları her şeyi, bulundukları koşulları eğlenceli tarafından ele alır.
Parini’nin bakımsız arabasına Rocinante der örneğin, Don Quixote’nin atının adını vererek, bu romanı hiç okumamış olan Parini’ye de Don Quixote’nin kader arkadaşı Sancho adını takar; sürekli alıntılar yaptığı Cervantes’ten ne kadar etkilendiği belli.
PARINI ANLATIR, BORGES GÖRÜR!
Yolculuk sürerken Parini, Borges’e karşı çelişkili duygular içine girer. “Dünyada varoluş tarzlarımız aynı değildi, yine de onun düşüncelerindeki çağrışım özgürlüğü de, düşüncelerinin ulu ağaçlarında cangıldaki bir maymun gibi daldan dala atlaması da hoşuma gidiyordu,” der, bir noktada.
Borges görmez ama zihin gözüyle görür, duygularıyla görür. Parini anlatır, o görür. Karşılığında Parini’yi bütün bir Batı edebiyatında gezdirir.
Kitap Parini’nin anılarına dayanıyor ancak kendisinin de belirttiği gibi romana dönüştürürken eklediği pasajlar, hatta bir iki kişi var. Onlar da romanı zenginleştirmiş, bağlantıları sağlamış.
Romandaki kişilerin neredeyse tamamı gerçek. Parini’nin kitabın sonunda dediği gibi:
“Hikâyemde yer alanlar gerçek kişilerdir, çoğu da gerçek adıyla verilmiştir: Alastair, Jasper, Borges, Jeff, Profesör Falconer, Anne Wright ve George Mackay Brown. Mr. Singleton da gerçektir, ama herhalde artık New Zealand’da toprak altındadır. Kırmızı lastik ayakkabılı kız, yakın olduğum birkaç kadından esinlenilerek yaratılmıştır.”
KÖR OLDU AMA YAZMAKTAN VE YOLCULUKTAN VAZGEÇMEDİ!
Anlatılanların yaşandığı günlerde 71 yaşında olan Borges, ya da adını eksiksiz söylersek “Jorge Francisco Isidoro Luis Borges”, yaklaşık 55 yaşına kadar görme yetisine sahiptir, ancak kalıtımsal bir hastalık sonucu o yaşta kör olur, sadece belli belirsiz bir ışık görür.
Borges körlüğü kader olarak kabullenir, belleği ona yetmektedir. Yolculuk yapmaktan, etkinliklere katılmaktan, yazmaktan asla vazgeçmez - gezmekten vazgeçmedi derken, Borges’in İstanbul’a da geldiğini unutmayalım -. Parini’nin anlattığı İskoçya hikâyesi de bu yolculuklardan birinde yaşanmıştır.
Fantastik anlatım, Borges’in genellikle kısa olan yapıtlarının, öykülerinin ve denemelerinin temelini oluşturur. Kör olduktan sonra yapıtlarını yakınlarının yardımıyla yazıya dökebildiği için kısa metinleri yeğlediği söylenir.
NEREDEYSE BOĞULAN, ÇUKURLARA DÜŞEN, BİLMEDİĞİMİZ BORGES!
Borges’in hayata ve hayatın verdiklerine karşı coşkusu, heyecanı, hayatı sevmesi etkileyici; yolculuk boyunca sergilediği garip tavırları, garip istekleri bildiğimiz Borges’ten farklı mı? Evet, öyle.
Borges bu toy şairin yanında içinden geldiği gibi hareket etmek, çocukluk yapmak, kendini özgür bırakmak istemiş olamaz mı? Yoksa ne diye göldeki canavarı göreceğim diye tutturup kayıkla açılsın ve düşüp neredeyse boğulsun ya da bağıra çağıra koşarken çukurlara düşsün?
BORGES’İN ALTER EGOSU!
Öte yandan şöyle bir şey de var: Borges’in okurları kitabın adının Borges’in Labirentler kitabındaki kısa deneme yazısıyla aynı başlığı taşıdığını bileceklerdir. Borges o küçük denemesinde, iki tane Borges olduğundan söz eder: “Öteki Borges’in” der, yani adına Borges denen kişinin başına gelir her şey.
Ben kum saatlerini, haritaları, on sekizinci yüzyıl tipografisini, kahvenin tadını ve Stevenson’un şiirlerini severim; o da paylaşır benim bu tercihlerimi ama öyle bir gösterişçi havada yapar ki bütün bunlar bir tiyatro oyuncusunun özelliklerine dönüşür.
O Borges’le benim aramdaki ilişki neredeyse hasmanedir; ben kendimi hayatı yaşamaya bırakırım ki Borges edebiyatını tasarlasın.
Yavaş yavaş her şeyimi ona bırakıyorum, oysa biliyorum, onun kötü bir adeti var, her şeyi tahrif eder, abartır. Böyle der o denemesinde Borges. Sanki “alter ego”sunu anlatır.
Bu kitaptaki Borges de tam bu Borges, yani o denemeyi yazan kişi, anlatılan Borges değil. Bizim kitabımızdaki, içinden geldiği gibi davranan, zevk aldığı her şeyi rahatça, hemen deneyen, Stevenson’ın şiirlerini, kahveyi, haritaları seven Borges.
Ben çevirirken güldüm, umarım okurlar da okurken güleceklerdir edebiyatın bu dev adının yaptıklarına.
Borges ve Ben - Bir Karşılaşma / Jay Parini / Sia Kitap / Çeviren: İlknur Özdemir / 296 s.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı