Çayönü Tepesi’nde yaklaşık 12 bin yıl önce insanlığın ilk büyük adımları atılıyordu: ‘Her şeyin olduğu tek yer’

Çayönü Tepesi’nde yaklaşık 12 bin yıl önce insanlığın ilk büyük adımları atılıyordu: ‘Her şeyin olduğu tek yer’

20.10.2025 04:00:00
Güncellenme:
Orhun Atmış
Takip Et:
Çayönü Tepesi’nde yaklaşık 12 bin yıl önce insanlığın ilk büyük adımları atılıyordu: ‘Her şeyin olduğu tek yer’

Neolitik dönemin başlangıcına ışık tutan Diyarbakır Çayönü Tepesi, “ilk mimari planlama”, “ilk kamu yapıları” ve “ilk madencilik” izleriyle insanlık tarihinin en önemli arkeolojik alanlarından biri. 40 yıldır kazı alanını koruyan Abbas Yorulmaz ise bölgenin yaşayan hafızası.

Diyarbakır’ın Ergani Ovası’nda yer alan Çayönü Tepesi, uygarlık tarihinin önemli gelişimlerini gözler önüne seren bir antik yerleşim yeri. İlk kazılarını duayen arkeolog Halet Çambel’in Prof. Dr. Robert J. Braidwood ile başlattığı Çayönü, MÖ 10 bin 200 ile MÖ 7 bin yılları arasındaki 3 bin 500 yıllık kesintisiz yerleşim süreciyle neolitik dönemin tüm detaylarını, kırılmalarını ve tamirlerini gösteren dünyadaki tek yer. Bununla birlikte yabani tohumların evcilleştirilme sürecindeki tüm ara formların tespit edilebildiği belki de tek alan. Bu nedenle neolitik çağın başlangıcına ilişkin çalışmalarda “anahtar” konumunda bir bölge.

Çayönü’nde çalışmalar Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Doç. Dr. Savaş Sarıaltun başkanlığında sürüyor. Bakırdan yapılmış bakır boncuklar, iğneler ve çeşitli kalıntıların keşfedildiği bölgeye 30’dan fazla ülkeye bakır tel ihraç eden Mega Metal şirketi de sponsor oldu. Biz de bu zamanın “bereketli hilal”inin en önemli duraklarından olan Çayönü’nü Dr. Savaş Sarıaltun’la birlikte gezme olanağı bulduk.

Sarıaltun, Çayönü’nün aralarında Troya Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan’ın da olduğu, en az 12-13 kazı başkanının yetiştiği bir “Çayönü akademisi” olarak da işlev gördüğünü dile getiriyor. Çayönü’nün değerini anlatmaya çabaladıklarını söyleyen Sarıaltun, 2027’ye kadar resmi bir ören yeri haline getirmeyi amaçladıklarını söylüyor. Çayönü’nü “toplumsal arkeoloji perspektifiyle” dönüştürmek istediklerini vurgulayan Sarıaltun, görseller, yeniden inşa edilen yapılar, dijital medya, levhalar ve dokunmatik ekranlar gibi yöntemlerle ziyaretçiler için daha anlaşılır bir kazı alanı oluşturmaya çalıştıklarını belirtiyor. Çayönü gördüğünüz andan itibaren etkileyici olsa da Sarıaltun’un dile getirdiği yöntemler, alanın ziyaretçilerin gözünde canlandırmasına çok büyük yardımcı olacaktır.

Benzersiz ilkler... Sarıaltun, Çayönü’nü “Her şeyin olduğu tek yer” diye tanımlıyor. 55 bin metrekarelik bir sit alanı olan Çayönü’nün henüz 8 bin 750 metrekarelik bir alanı kazılabilmiş. Buna karşın ortaya çıkan arkeolojik bulguları ve “ilkleri” bu yazıya sığdırma şansımız yok. Sözü Sarıaltun’a bırakalım: “Bugün artık biliyoruz ki Çayönü’nde düzenli mimari planlamanın temelleri atıldı. İlk kamu alanları, ilk anıtsal yapılar ve ilk madenciliğin izleri burada ortaya çıktı. Bu izler, sadece arkeolojik değil, aynı zamanda kültürel, bilimsel ve teknolojik birer atılım. Mimarlık tarihinin kilometre taşları olan yuvarlak planlı yapılar, ızgara planlı yapılar, hücre planlı yapılar ve geniş odalı yapılar, insanın mekânla kurduğu bağın evrimini gözler önüne seriyor. Benzersiz nitelikteki ‘kafataslı yapı’ ise ölü gömme pratiklerinin ilk kez kamusal bir mimari düzlemde yapılandığını gösteriyor. Dünya üzerindeki en eski zemin kaplama sistemlerinden biri olan ‘terrazo yapısı’; neolitik dönemin malzeme teknolojisinde ulaştığı sofistike düzeyi gösteriyor. Bu yapı, bugün hâlâ hayranlık uyandıran teknik bir dehanın ürünüdür. Diyarbakır’ın geleneksel bakırcılığına ilişkin en erken kökler de burada atılmıştır.”

40 YILLIK KAZI NÖBETİ!

Çayönü kazılarının emektar koruyucusu Abbas Yorulmaz, kazı alanını gezerken bize sürekli yardımcı oldu. Abbas amca için Çayönü kazı alanı bir tutku. 18 yaşında, Halet Çambel döneminde ilk kez kazı alanında çalışmaya başlamış. Bu süreç Aslı ve Mehmet Özdoğan’ın kazı başkanlığı döneminde de sürmüş, “Bu kazının içine girdim, sonra da kopmak bilmedim. Yani beni kovsalar, yine gelip yine kontrol ederim” diyor. Kazının olmadığı süreçte köyde hayvancılık yaptığını dile getiren Abbas Yorulmaz, “Bazen sabah akşam gelip kontrol ediyorum. Birisi bu tarafa doğru geldi mi, yine şöyle bir etrafını geziyorum” diyerek Çayönü’ne olan sevgisini anlatıyor. Yorulmaz, “Defineciliğe karşı alerjim var. Zoruma gidiyor. Bir altın yenip bitirilir ama tarih bitmiyor” diyor. Yorulmaz’ın tek talebi ise emeklilik. Sadece iki buçuk üç aylık bir süreç boyunca yatan sigortası nedeniyle prim gün sayısının emekliliğe yetmediğini dile getiriyor.