Gavras'ın tartışılan Athena'sı: İç savaşın kıvılcımı gettodan çakılıyor
Romain Gavras imzalı “Athena” birçoklarınca Avrupa’yı tehdit eden iç savaşın habercisi olarak algılanıyor. Peki gerçekten öyle mi?
Kamera endişeli bir genç adamın yüzünde... Onunla birlikte genişçe bir alana giriyoruz ve çoğu basın mensubu olan kalabalık bir güruhun önünde konuşan takım elbiseli adamın yanına konuşlanıyoruz. Endişeli yüzlü genç adam (ki bir polis üniforması var üzerinde) konuşmaya başladığında kamera onu dinleyen kalabalığa yöneliyor ve gerilerde bir yerde duran gergin, ateş saçan bakışlarıyla insanın içini ürperten daha da genç bir adamın yüzüne yaklaşıyoruz. Sonra kamera aşağı doğru pan yapıyor ve elindeki şişeyi, daha doğrusu molotof kokteyli görüyoruz. Sadece saniyeler sonra o molotof kokteyl konuşanalra doğru uçacak ve ortalık bir anda yangın yerine dönerken bir grup genç karakolu basarak mahşeri bir kaos yaratacak. Romain Gavras'ın "Bir Yunan tragedyası" olarak nitelediği son filmi "Athena" işte bu taaruzla başlayacak ve filmin ele aldığı 24 saatlik zaman diliminde Paris'in banliyölerinde başlayan isyan ateşi perdeyi (daha doğrusu ekranı) saracak.
VENEDİK'TEN NETFLIX'E
İlk gösterimini Venedik Film Festivali'nde yapan "Athena" (ki şu sıralar Netflix'te izlenebilir) son zamanlarda en çok konuşulan filmlerden biri olarak dikkat çekiyor. Kimileri filmi yere göğe sığdıramazken, kimileri de gerek politik anlamda içeriğini gerekse tercih ettiği estetik sebebiyle biçemini eleştirmekten geri kalmıyor. Her iki kampı da anlamak mümkün doğrusu, zira Gavras'ın reklam ve videoklip kariyerinin izlerini fena halde taşıyan "Athena" izleyici üzerinde çok güçlü bir duygusal etki yaratıyor evet, ama bir o kadar da tartışmalı bir etki bu ve akla yer yer "Mad Max: Fury Road" gibi filmleri de anımsatan bu gösterişli anlatım fazlasıyla Hollywood kokuyor. Bu kokunun rahatsızlık vermesi de o kadar şaşırtıcı olmasa gerek.
Sezar'ın hakkıyla başlayalım; Gavras'ın hiç CGI kullanmadığını iddia ettiği "Athena" 10 dakika kadar süren ve tek plan izlenimi veren uzun bir sekansla açılıyor, ki sadece bu kısım bile bi kısa film gibi izlemeye değer. Sahne biterken, tam da Karim'in (filmin baş karakterlerinden biri, en çok öne çıkanı hatta) Athena adı verilen toplu konut bloklarındaki barikatın tepesine tırmandığı anda, drone'daki kamera genel plana çıktığında içinizden 'tutmayın beni, ben de gidiyorum isyana' diye bağırmanız işten değil. Filmde buna benzer etkileyici dramatik anlar ve ustalıklı kamera kullanımlarından bolca var ama en çarpıcısı bu giriş sekansı. Tabii bir de filmin hikayesi var ki, onu da kısaca gözden geçirmekte yarar var.
AVRUPA'NIN BİTMEYEN GÖÇMEN SORUNU
Mesele şu: 13 yaşındaki Cezayir asıllı İdir polisler tarafından öldürülmüş (filmin başındaki konuşmalar onun katliyle alakalı zaten) ve onun iki ağabeyi, polis memuru Abdel (en baştaki endişeli yüzlü genç adam) ve Karim (en başta molotof kokteyli atan ve Athena'daki isyanı örgütleyen genç adam) filmin geri kalan bölümünde artık haber kanalları tarafından 'İç Savaş' olarak manşetlere taşınan bu direnişin iki tarafına klonumlanarak bir çatışmanın sembolleri haline geliyorlar. Bir de en büyük ağabeyleri var ki (başka bir babadan olduğunu öğreniyoruz bir sahnede) o da diğer kardeşlerin iyice uzağında gerçek bir suçlu, uyuşturucu satıcısı ve son derece tekinsiz bir tip. Bu üçlü yapıya sonradan genç bir polis memuru daha dahil olacak (artık onu anlatmayalım) ve özellikle Abdel zorlu bir yol ayrımına gelecektir.
Akla yıllar önce izlediğimiz "La Haine" geliyor haliyle. zaten Romain Gavras da (kendisi büyük sinemacı Costa Gavras'ın oğlu malumunuz) ilk gençliğinde izlediği ve çok etkilendiği bu filmi ilhamları arasına koyuyor ve hatta yıllar önce üst katlarında oturan Matthieu Kassovitz'in onun üzerinde kendi sinemacı ailesinden daha büyük bir etkiye sahip olduğunu söylüyor. Costa Gavras bunu biliyor muydu acaba ve ne düşünmüştü, merak etmemek elde değil ama işte "Athena" için günümüzün "La Haine"i denmesi çok boşuna değil. Ayrıca Ladj Ly'nin 2019 tarihli "Les Miserables" (Sefiller) uyarlaması da akla gelen filmlerden ama zaten "Athena"nın senaristlerinden biri bizzat Ladj Ly'nin kendisi.
AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ VE SAVAŞ TAMTAMLARI
Gelelim işin tartışılan politik çerçevesine. Uyaralım, filmi izlemediyseniz bu cümleden sonrasını okumayın. Yok eğer izlediyseniz siz de görmüşsünüzdür, filmin sonunda aslında her şeyin aşırı sağcı birileri tarafından planlandığı ve suçun aslında masum olan polislere atılarak bir kışkırtma amaçlandığını anlıyoruz. Yani iç savaş çıkması için ortalığı karıştıran bazı karanlık güçler var ve polisle halkı karşı karşıya getirerek şeytani bir planı devreye sokuyorlar. Hikayenin bu kısmı ne yazık ki biraz kötü çatılmış ve politik bilinç anlamında parçaların birbirine oturmadığını görmez çok zor değil. Yani bugün Avrupa'nın birçok ülkesinde güçlenen ve hatta iktidara oturan aşırı sağ söylemleri görmezden gelip 8ve böylece o iktidarların copunu sallayan polisi aklayıp) birkaç ırkçı haydutun her şeyin sebebi olduğuna mı inanmamız bekleniyor. Filmin sonunda İdir'in katillerini derin devletten birilerinin tuttuğunu görsek bile daha inandırıcı olmaz mıydı? Kardeşinin intikamını almak için çok direnen ama sonunda tetiği çeken Abdel'in yaşadığı onca acı ve ruhsal işkencenin (vicdani yükü cabası) boşuna olduğunu ima etmek biraz fazla "ahlakçı" bir bakış açısı değil mi? En azından sarkastik...
Netflix'te son zamanlarda izlediğimiz en sıradığı filmlerden biri olan "Athena" özellikle genç oyuncu kadrosuyla (Karim rolünde Sami Slimane ve Abdel rolünde Dali Benssalah'ın adlarını zikretmek lazım) ve filmin tragedya yapısını çok iyi destekleyen müthiş müzikleriyle (Surkin adıyla da bilinen Benoit Heitz ya da buradaki imzasıyla GENER8ON yapmış besteleri) dikkat çekerken, Romain Gavras'ın belki de ilk kez babasının politik sinemasına bu denli yaklaştığını görüyoruz. Karakterlerini içine attığı durum belki onlara çok fazla hareket alanı tanımıyor ama yükselttikleri isyan bayrağını görmezden gelmek de imkansız doğrusu, sözünü ettiğimiz tüm tartışmalara rağmen.
PEKİ YA KADINLAR?
Son bir söz: "Athena"nın neredeyse tamamen kadınlardan arındırılmış oluşu (bir iki kez annenin telefondan sesini duyuyoruz ve çok az kadın oyuncu görüyoruz) belki bu mahallenin müslüman ağırlıkla oluşuyla gerekçelendirilmiş ama son günlerde İran'dan yükselen ve tüm dünyada yankı uyandıran kadın isyanını düşünürsek aslında bu dünyaya ne kadar da at gözlükleriyle baktığını anlıyoruz Gavras'ın, yanılıyor muyum?
FİLMİN NOTU: 7/10
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- 'Seküler müdür kalmadı'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi