Sanatla iç içe geçen uzun bir ömür. Bugünün sayısız usta sanatçısını yetiştiren Haldun Dormen ile evinde buluştuk. Makaleler, kitaplar, fotoğraflar, albümler, duvarlarda asılı masklar, gazete küpürleri... Tüm bunlar Dormen’in yaşamının kısa bir özeti gibi adeta. Öyle ya, bizim ülkemizde sanatçı olmak çok kolay değil, hele ki 75 sene, bir asra yakın zamandır sanatla uğraşan Haldun Dormen, ne kadar çok hükümet ve ihtilal görmüş.
Bugün geriye dönüp baktığında okumak için gittiği
Amerika’dan iyi ki ülkeme geri dönmüşüm diyebiliyor. Çünkü bugünün ustaları
Dormen’in çırakları. Sanatçının kısaca geçmişine doğru bir yol alırsak sahneye
ilk kez Galatasaray Lisesi’nde ortaokul öğrencisi iken Demirbank adlı oyununda
“Yirmibeş kuruş” rolüyle çıktı. Tiyatro eğitimini ABD’de Yale Üniversitesi’nde
aldı. Yüksek lisans derecesiyle mezun oldu. İki yıl süreyle Amerika Birleşik
Devletleri’nde çeşitli tiyatrolarda oyunculuk ve yönetmenlik yaptı.
Hollywood’da Pasadena Playhouse’da dört oyunda oynadı. İstanbul’a döndüğünde
önce Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Küçük Sahne’ye girdi ve Cinayet Var adlı
oyundaki dedektif rolüyle ilk kez Türk seyirci karşısına çıktı. O sıralarda Beyoğlu
Parmakkapı Sokak’ta genç amatörlerle birlikte 60 kişilik bir cep tiyatrosu
kurdu.
KOMEDİ USTASI...
Güldürü ve vodvil türünde uzmanlaşmış bir tiyatro yönetmeni
Haldun Dormen. 1955 yılında Dormen Tiyatrosu’nu kurdu. 1961 yılında Türkiye’de
sahnelenen ilk Batılı müzikal olan Sokak Kızı İrma’yı yönetti. 1980’li yıllarda
Egemen Bostancı’nın yapımcılığını üstlendiği Hisseli Harikalar Kumpanyası, Şen
Sazın Bülbülleri gibi müzikalleri sahneye koydu. 1985 yılında İstanbul Şehir
Tiyatroları’nda sahneye koyduğu Lüküs Hayat, 30 yıl boyunca aralıksız ve
genellikle kapalı gişe olarak devam etti.
Usta sanatçı benim hayatımın dönüm noktası tiyatromun
kapanmasıdır diyor. Çünkü o tiyatrodan kimler geldi kimler geçti: Erol
Günaydın, Altan Erbulak, Metin Serezli, Nisa Serezli, Erol Keskin, İzzet Günay,
Yılmaz Köksal, Ayfer Feray, Nevra Serezli, Gülriz Sururi gibi onlarca usta
oyuncu...
Tiyatronuz
kapandıktan sonra neler değişti sanat hayatınızda?
Kendi tiyatromu kapatmam benim hayatımın dönüm noktası belki
de. Ama bir şey değişmedi hayatımda. Başka tiyatrolarda çalıştım. Sonuçta
tiyatro hep devam etti. Benim için tiyatro hep çalışma, çalışma, çalışma.
Durmadan sürekli
üreten bir sanatçısınız, son projenizden bahseder misiniz?
O kadar çok teklif geliyor ki hepsini zaten kabul edemem.
Ufak tefek işler yapıyorum ders verdiğim okullarda çalışıyorum. Sizinle
sohbetimizden sonra okula gideceğim. Öğrencilerim var yetiştirdiğim. Orada iki
tane oyun hazırlıyoruz. “Üç Kız Kardeşi Beklerken” olacak biri. Talebelerim çok
da güzel oynuyorlar. Benim iki tane müzikal, bir tane de oyunum var şu an.
UFAK TEFEK GÜNCELLEMELER...
Sizin kaleminizden
çıkmış ve yıllar önce sahnelediğiniz “Hisseli Harikalar Kumpanyası” yeniden
sahnede olacak, günümüze güncelleme var mı?
Defalarca teklif ettiler en sonunda kabul ettim. İzmir’de
Sahne Tozu adlı tiyatro çatısı altında yeniden sahnede olacak. Metnin ana çatısına
hiç dokunmadım, sadece ufak tefek güncellemeler yaptım. Bu ay içinde oraya
gideceğim çalışmalar için. Oyunu tamamen oradaki ekiple oluşturuyoruz. Nevra
Serezli, sahnede çok güzel iz bırakmış bir oyuncu. O dönemde Nevra çok iyi
oynamıştı.
Geçmişte Adile Naşit ile Ayşen Gruda da oynamıştı.
Uzun bir yol sizin
yolunuz, yolda devam edenler, duraklarda inenler, unutamadıklarınız, anılar,
eski dostlar desem size, ne dersiniz?
Unutamadığım o kadar çok insan var ki maalesef.
Kaybettiklerimiz. En son Oya Başar’ı kaybettik. Bu ölümler beni mahvediyor.
Anılar çok fazla, hatırlamak şimdi hemen zor. Mesela belgeselini çekiyorlar
Adile Naşit’in. O kadar çok iş yaptık ki. Adile Naşit’i tanımak lazımdı. Çok
esprili bir kadındı. Çok iyi vakit geçirdik. Çok eğlendik. Çok güzel şeyler
yaptık. İşine karşı çok disiplinliydi. Tiyatro çok ciddi bir iştir derdi. Daha
sonra televizyoncu oldu bildiğiniz gibi. Türkiye tanıdı onu sonra. Vallahi
binlerce insan. Bazılarını hatırlayamıyorum bile. Resim gösteriyorlar bana yine
de hatırlamıyorum.
Hâlâ beni dost olarak arayanlar var. Erol mesela. Erol Evgin
ile bizim aramız çok iyidir, İzzet Günay’la da.
Sizin
öğrencilerinizin büyük bir kısmı da 30 yaş üstü. Bu yaştaki insanlara tiyatroyu
öğretmek nasıl?
Kendini kurtarmış insanlar. Çalışanlar. 50 yaşında olanlar
da var. Emekli olmuş talebelerim de var. İçinde kalmış hepsinin, tiyatro yapmak
istiyorlar. Ben çok mutluyum. Ben hepsine “Yaparsın şekerim” diyorum.
Çalışırsan, inanırsan yaparsın.
‘GENÇLER UMUTLU OLMALI’
Sizin gençlere
öğüdünüz ne oluyor?
Benim en çok itiraz ettiğim şey, biraz fazla karamsar
oldular. Mesela şimdi bütün niyetleri bir Amerika’ya gitseler de ya da bir
İngiltere’ye gitseler de orada iş yapsalar. Ama Türkiye’de iş yapmak lazım. Ben
mesela Amerika’da kaldım. Ve çok ısrarla da otur orada Amerika’da dediler ama
ben Türkiye’ye dönmek istedim. Evet bugünkü Türkiye olsaydı döner miydim
bilmiyorum ama o zaman seve seve döndüm. Oradaki bütün iş imkânlarımı bıraktım
döndüm. İyi ki de dönmüşüm. Gençlerin daha umutlu olmaları lazım.
‘TOPLUMUN DERDİ PAHALILIK’
Türkiye’nin sizce en
büyük derdi nedir?
Söylersem hapse tıkarlar! Türkiye çok iyiye doğru gidecek.
Ondan en ufak bir kuşkum yok. Ben hep iyi niyetli olduğum için, ben Türkiye’nin
geleceğini çok parlak görüyorum, bu süreçler muhakkak bitecek. Toplumun
dertleri aynı, pahalılık var.
‘MUTLU BİR HAYATIM OLDU’
Sahnelemek istedim
ama bir türlü yapamadım, sahneleyemedim dediğiniz bir oyun var mı?
Yok, deliydim ben. Deli olduğum için de her oyunu yapmaya
çalıştım. Ne kadar pahalıya çıkarsa çıksın. O yüzden iki kere iflas ettim
zaten. Çok şükür, her istediğimi yaptım. Şanslıyım ben. Mutlu bir hayatım oldu.