DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, TBMM'de basın toplantısı düzenledi. İsrail’in İran saldırısına değinen Koçyiğit, "Bitmeyen savaşlar ne yazık ki Ortadoğu’ya kader olarak dayatılmak isteniyor. Halkların ortak ve eşit geleceğini esas alan ve diyalog ve diplomasiyi geliştirecek bir sağduyuya hepimizin ihtiyacı var. Bölgede henüz istikrara kavuşmamış, henüz kendi dengesini kurmamış Suriye gibi ülkelerde bu kaotik ortamdan faydalanmaya çalışan IŞİD ve türevi terör örgütlerinin de bütün bu zeminleri kullanıp yeniden ayağa kalkması, yeniden toplama, halka saldırmasına fırsat yaratıyor. Kürtlerin büyük mücadelesiyle IŞİD yenilgiye uğratıldı. IŞİD ayağa kalkmak için fırsat kolluyor" dedi.
"KOMİSYONUN EN GENİŞ TOPLUMSAL VE SİYASAL MÜTABAKATLA KURULMASI ÖNCELİĞİMİZ''
Koçyiğit, şunları kaydetti:
"Meclis’teki komisyon meselesini çok konuştuk. Bu konuda Sayın Numan Kurtulmuş’un grup başkanvekilleri ile yaptığı ‘Toplumsal Barış ve Demokratik Değişme Komisyonu’ ile ilgili bir görüşme daveti var. Her şeyden önce bu çağrıdan, bu davetten büyük memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Bütün partilerin çağrılmış olmasından memnuniyet duyduğumuzun altını çizmek istiyoruz. Meclis’in çalışma dönemine ara vermeden yani tatile girmeden önce bu girişimin başlatılmış olması ve devamı için de yola konulmuş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Tabi komisyon için taslak çalışma yaptık, hazırlığımız var. Hazırlıklarımızı oluştururken komisyonun en demokratik şekilde nasıl işleyeceğini, katılımın ve uzlaşmanın en verimli şekilde nasıl gerçekleşebileceği üzerine bir çerçeve oluşturmaya çalıştık. Komisyonun ülkenin yıllardır içinde bulunduğu çatışmalı sürecin sonlandırılması için barış yolunu açma, büyütme konusunda çalışacağına inancımızın altını çizmek istiyoruz. Bu komisyonun en geniş toplumsal ve siyasal mütabakatla kurulması önceliklerimizden birisidir. Bunu umut ediyoruz, arzu ediyoruz. En önemlisi İmralı’da yürütülen görüşmelerde Sayın Öcalan’ın sıkça altını çizdiği ‘yasal çerçeve’ açısından bu sürecin ön hazırlık olarak ele alınması ve şekillenmesi bizler açısından önemlidir. Komisyon, sürecin şeffaflaşmasına hizmet edecektir.
Şeffaflaşma konusunda eleştiriler olduğunu görüyoruz. Siyasal muhalefetin katılım kanalları açılmış olacaktır. Salt bir rapor yazan komisyondan ziyade uzun soluklu çalışan, ilerledikçe yeni başlıklar açan ve tavsiyelerde bulunan esaslı bir yapıda olması gerektiğini ifade etmek isteriz. Yalnızca siyasi partilerle sınırlı kalan bir komisyon çalışması değil toplumun birçok kesimi ile temas kuracak bir komisyon olmalı diye düşünüyoruz. Teknik bir komisyondan değil aslında barışın toplumsallaşmasına aracılık edecek, meseleyi kökten ele alabilecek, derinlikli tartışabilecek, gerçekçi çözüm önerilerini ortaya koyacak bir çalışmadan bahsediyoruz.
Komisyonun yürüteceği çalışmalar, barış meselesinde TBMM’nin tarihsel rolünü oynamasına da vesile olacaktır. O anlamıyla parlamento zeminini barış meselesine dönüşmesi 86 milyon yurttaşın yararınadır. Bu hepimizin barışıdır ve hepimizin buna sahip çıkması gerektiğini ifade edelim.
"NE YAZIK Kİ TÜRKİYE CEZAEVLERİ EZA EVLARİNE DÖNMÜŞ DURUMDA''
Sayın Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısını konuştuğumuz bu süreçte tabii ister istemez gözümüz kulağımız cezaevlerinde, hükümetin uygulamalarında. Hükümetin uygulamalarını düzeltip düzeltmediğine, hukuksuzlukların giderilip giderilmediğine de herkes, bizler de, cezaevinde yakınları olanlar da yakından bakıyorlar. Ama ne yazık ki Türkiye cezaevleri eza evlerine dönmüş durumda ve en karanlık ve kaotik, hiç değişmez gündemlerimizden birisi olarak ne yazık ki baş köşede duruyor. İçerde yaşanan hak ihlalleri, ağır hasta tutsakların yaşadığı mağduriyetlerin kendisi, infaz gaspları artık hepimize yeter dedirtiyor.
"O ZAMAN SORALIM BARIŞI DESTEKLEMEK SUÇ MU?''
Elazığ Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan ve 30 yıllık cezasını tamamlayan Beyar Uğurlu’nun tahliyesi sadece ‘Öcalan’ın çağrısını destekliyorum’ dediği için ertelendi. O zaman soralım barışı desteklemek suç mu? Savaş çığırtkanlığı değil de barıştan yana olmak suç mu? Buradan sormak istiyoruz İdare ve Gözlem Kurullarının hukuksuzlukları artık arşa varmış durumda. 66 yaşındaki ağır hasta tutsak Besra Erol. 2 Aralık 2024’te tahliyesi 1 yıl ertelendi. Neden? Pişman olmadığı gerekçesiyle. Peki suçu neydi? IŞİD tarafından katledilen 33 düş yolcusundan biri olan oğlu Deniz Erol’un mezarının başında yaptığı konuşma nedeniyle kendisine ceza verildi ve şimdi hasta olmasına rağmen, cezası dolmuş olmasına rağmen ikinci bir defa geçen bir defa 6 ay daha tahliyesi ertelendi.
MURAT ÇALIK'IN SAĞLIK DURUMU: NE BEKLİYORSUNUZ?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturma kapsamında tutuklanan ve cezaevine konulan Mehmet Murat Çalık. Kendisi kanser hastası ve Beylikdüzü Belediye Başkanı. Tahliye etmek için ne bekliyorsunuz diye buradan sormak istiyoruz. Ya da Gezi tutuklusu MS hastası Tayfun Kahraman öngörülemeyen MS atakları nedeniyle yürüyemediği, konuşamadığı, yazı yazamadığı zamanlar oluyor. Ciddi hastalığına rağmen bırakın tahliye edilmeyi MR sevki için Eylül’e kadar beklemek zorunda. Peki bu arada yaşanacak sağlık kaybı nedeniyle kim bundan sorumlu olacak? Bunun hesabını kim verecek? Kürt sorununun demokratik çözümünü konuştuğumuz, yeni bir tarihsel sürece adım attığımız bu dönemde bile bugün düşman ceza hukukunu aratmayacak pratiklerin Türkiye'deki cezaevlerinde siyasi mahpuslara yönelik birebir uygulandığını görüyoruz. Bu anlamıyla cezaevlerindeki bu sürecin, bu sorunların giderilmesi gerekiyor. Adalet Bakanlığı'na ve ilgili kurumlara çağrı yapmak istiyoruz. Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve adaletin gereklerine göre görevinizi yapın."
"GÖZLERİNİ MADEN BÜRÜMÜŞ BİR İKTİDAR GERÇEĞİ İLE KARŞI KARŞIYAYIZ''
Geçtiğimiz hafta Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda zeytinliklerde madenciliğe izin veren kanun teklifinin görüşüldüğünü hatırlatan Koçyiğit, “Siyasi iktidar doğayı bir meta olarak görüyor. Doğayı sömürülmesi gereken bir meta olarak görüyor. Dağı, taşı her tarafı kazabileceğini, her yerden maden çıkarabileceğini, madenin yenilebilecek bir şey olabileceğini düşünüyor. Yarın öbür gün zeytin bulamadığımızda heralde kömür koyacağız sofraya çünkü gerçekten gözlerini maden bürümüş bir iktidar ile karşı karşıyayız. İnsanların tarlasına bağına, bahçesine, merasına, zeytinliğine el koyabilecek, mülkiyet hakkını yok sayan bir yasa tasarısı ile karşı karşıyayız. Orman Kanunu’nu son 22 yılda 32 defa değiştirmişler. Ormanları yok etmek üzere, orman alanlarına maden sahası açmak için değiştirmişler. Ama bu da yetmiyor şimdi yeniden değiştirmek istiyorlar" ifadesini kullandı.
"ÇED SÜRECİ TAMAMLANMADAN RUHSAT VERECEKLER''
Koçyiğit, "Türkiye'nin dört bir yanında açlık ve yoksulluk var. Çocuklar okula aç gidip aç geliyor. Biz burada ara zam talepleri var, sendikalar grevde diye bağırıyoruz, tek bir yasa maddesi getiriyorlar mı? Hayır. Bu yasanın geçmesi durumunda maden şirketlerinin bütün tarım havzalarını, zeytinliklerini yağmalayacağı yeni bir döneme kapı aralanmış olacak. Özellikle ÇED süreci ile ilgili itirazlar geldiğinde ‘biz ÇED raporuna göre ruhsat veririz’ diyorlardı. Şimdi ÇED süreci tamamlanmadan ruhsat verecekler. Bunun tam bir yağma düzenini yukarıdan aşağıya kadar kuran yeni bir sistem olduğunu ifade edelim. AKP iktidarı maden için o ağaçları kökünden söküp götürmeyi düşünüyor Buna sonuna kadar itiraz edeceğimizi ifade etmemiz gerekiyor" diye konuştu.
"HER YERDE ARA ZAM TALEBİ İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ''
Koçyiğit, “İşçi sınıfının ara zam talebinin yanında olduğumuzu ve onlarla beraber her yerde ara zam talebi için mücadele edeceğiz” dedi.