Hukukçu Özbek, Papa ve Barzani ziyaretleri ile çözüm sürecinin arkasındaki tehlikeye dikkat çekti: Hedef Türkiye’nin temeli

Hukukçu Özbek, Papa ve Barzani ziyaretleri ile çözüm sürecinin arkasındaki tehlikeye dikkat çekti: Hedef Türkiye’nin temeli

8.12.2025 04:00:00
Güncellenme:
İklim Öngel
Takip Et:
Hukukçu Özbek, Papa ve Barzani ziyaretleri ile çözüm sürecinin arkasındaki tehlikeye dikkat çekti: Hedef Türkiye’nin temeli

Hukukçu Hüseyin Özbek Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Özbek "Patrikhanenin ekümenik iddiası ve PKK ile devam eden sürecin özünde istenenler Türkiye’nin kuruluş senedi olan Lozan’a aykırı. Türkiye’de etnisiteler, alt kimlikler ve mezhepler bazında bir bölünme hedefleniyor" dedi.

Hukukçu Hüseyin Özbek Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

- Papa 14. Leo Türkiye’ye geldi, Fener Rum Partiği Bartholomeos ile İznik’te yüz yıllar sonra ayin yapıldı ve patrikhanenin durumu tekrar gündem oldu. Türk hukukuna göre patrikhanenin statüsünden söz eder misiniz?

Bu ziyarete; din referanslı bir konunun uluslararası politikanın aparatı, Türkiye’ye yönelik, baskı ve sıkıştırmanın aracı olarak bakılmalı. Papa, teolojik bir figür olduğu kadar politik bir figür. Fener Rum Patriği Bartholomeos, Fener Rum Patrikhanesi’nin uluslararası bir aktör, 300 milyonluk Ortodoks dünyasının ruhani lideri olduğu iddiasında. Ama Lozan’da belirlenen bir statü ve sınırlama var. Lozan’da Türkiye’ye bir taahhütte bulunuldu ve diğer ülkeler de Türkiye’nin duruşunu teyit etti.

- Nedir Lozan’daki duruşumuz?

Türkiye’nin kurucu babaları, bugünleri gördüler ve Lozan’da uluslararası, teolojik makyajlı politik müdahalelere karşı önlem aldılar. Buna göre; Patrikhane Türk hukukuna tabidir ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ortodoksların dini işleriyle ilgilenir. Ortodoks dünyasının ruhani liderliği söz konusu değildir. Lozan ile patrikhanenin Türkiye dışındaki Ortodoks camiasının teolojik otoritesi olduğu iddiası devre dışı kaldı. Patrikhanenin statüsü, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Rum Ortodoks yurttaşların ruhani liderliği ile sınırlandı.

- Patrikhane neden İstanbul dışına çıkarılamadı?

Türkiye patrikhaneyi yurt dışına çıkarmak istedi ama o günkü konjonktür ve güç dengeleri nedeniyle bu mümkün olmadı.

- Bu günleri öngörerek mi çıkarmak istediler?

Atatürk’ün Fransız muhabire verdiği bir demeç var. Patrikhanenin özellikle Kurtuluş Savaşı sürecinde hukuka uygun davranmadığını söylüyor. Mütareke döneminde Ortodoks yurttaşlarımızın kimlikleri Yunan kimliği yapıldı. Patrikhaneye bu dönemde Bizans bayrağı çekildi. Bu nedenle Atatürk, bir fesat ve hıyanet ocağı olan, başımıza işler açan patrikhanenin yerinin Yunanistan olduğu yönünde bir demeç verdi. Ama sonra Lozan’daki uluslararası güç dengelerinde bunun mümkün olmadığı anlaşıldı. Ama patrikhanenin Türk hukukuna tabi olacağı garantisi alındı. Böylece Türkiye aleyhinde faaliyetlerde bulunmayacağı, Batı’nın Türkiye içinde teolojik bir uzantısı olamayacağı mutabakatı sağlandı. Bu nedenle patriğin yetkileri Türk vatandaşı Ortodoksların dini hizmeti ile sınırlandı ve Atatürk döneminde kesinlikle ödün verilmedi.

- Ne zaman ödün verilmeye başlandı?

İlk olarak İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş döneminde ödün verilmeye başlandı. ABD vatandaşı Athenagoras Türkiye’ye gönderildi, bir gecede Türk vatandaşı yapıldı ve patrik olarak görevlendirildi. ABD Başkanı Truman, Athenagoras’un Soğuk Savaş’ın teolojik bir güç odağı olduğunu söyledi.

- Söz edilen bu teolojik güç neden bu kadar önemli?

Bugün Ukrayna/Rusya savaşı bunu çok net açıklıyor. Ukrayna ile Rusya halkları aynı kökten, kültürden geliyorlar. İkisi de Slav ve Ortodoks. 2019’da Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko, eşi ve Ukrayna Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu İstanbul’da patrikhaneyi ziyaret etti ve ayine katıldı. Ayinden sonra Patrik Bartholomeos, Kiev Kilisesi’ne otosefali statüsü kazandıran kararnameyi Başpiskoposa verdi. Böylece Kiev, “Ortodoks dünyasında Moskova Patrikliği’nin vesayetini kabul etmiyorum” dedi ve bunu sağlayan patrikhane oldu.

- Otosefali nedir ve Bartholomeos’un böyle bir statü verme yetkisi var mıdır?

Otosefali; özerklik, bağımsızlık, otonomluk demektir ve Bartholomeos’un otosefali verme yetkisi de hakkı da yok. Çünkü kendisi Türk hukuku ile sınırlı. Türk hukukunun dışında teolojik bir aktör olması yasalara göre mümkün değil. Buna rağmen fiili bir durum yaratıldı. Siyasi iktidar da bunu seyretti. Bunun Türkiye’ye nasıl bir fatura çıkaracağı, Rusya ile ilişkilerimizin ne şekilde bozulacağı düşünülmedi. İktidarın üzerinde Batı’nın telkinleri etkili oldu. Çünkü Batı, Ukrayna’nın Rusya şemsiyesinden çıkıp Batı’ya entegresini istedi. Savaş öncesi bunun için atılan en önemli adımlardan biri de teolojik oldu ve Kiev’in Moskova Kilisesi ile bağları kopartıldı. Hatta Kiev Kilisesi’nin ruhani lideri, “Moskovasız, Kirilsiz bir Ukrayna Kilisesi oluştu” dedi.

‘BARTHELEMEOS YASAL DÜZENLEME İSTİYOR’

- Barthelemeos yurt dışına gittiğinde de uzun zamandır ekümenik sıfatını kullanıyor, değil mi?

Fener Patriği Barthelemeos, Batı’nın çıkarları doğrultusunda hareket eden teolojik bir aktör. Batı tarafından Ortodoks dünyanın lideri gibi pazarlanıyor. Ekümenik sıfatını kullanıyor. Böyle bir misyonu olduğu iddiasında ve Türkiye’nin hukuki denetiminin dışına taşmak istiyor. Türkiye’de olacak ama Türk hukuku denetleyemeyecek. Barthelemeos bunun için yasal düzenleme istiyor. Bunu isteyen yalnızca Barthelemeos değil, arkasındaki güçler, ABD ve Avrupa da emperyal politikalarını uygulamak için dini kullanıyor.

‘DİNİ ÖZGÜRLÜK’ DİYE PAZARLANIYOR

- Yani Papa’nın ziyareti için “dini” deyip geçilemez mi?

Hayır, asla. Papanın ziyareti dini özgürlükler kapsamında pazarlanıyor. Ama gerçek çok başka. İstanbul’daki patrikhaneye dünya çapındaki güç mücadelesinde 300 milyonluk bir potansiyel olarak bakılıyor. Patriğe devlet başkanı protokolü uygulanarak, fiili durumu hukukileştirmek için Türkiye’ye baskı yapılıyor. “Dini ziyaret” fotoğrafın arka planında bu var.

‘DEVLET İÇİNDE DEVLET’ TEHLİKESİ

- Türkiye içinde Vatikan benzeri bir devlet mi planlanıyor?

Patrikhane Türk hukukunun dışına çıkarsa denetimi yapılamaz. Böylelikle emperyal politikaların dini dinamiği haline gelir. İşte bu nedenle Türkiye’nin egemenlik haklarına saldırı ve ulusal çıkarlarına aykırıdır. Patrikhanenin uluslararası alanda bir güç odağı haline gelmesi Vatikan’ın daha ötesinde bir duruma kapı aralar. Devlet içinde devlet olur.

- Papa ve patrik birbirlerini yüzyıllar önce aforoz etmişlerdi...

O dönemde iki farklı hiyerarşiye sahip Katolik ve Ortodoks dünyası vardı. Şimdi de “tümüyle uzlaştılar” olarak yorumlanmamalı. Papa ve patriğin tek ortak uzlaşısı Türkiye’ye karşı olmaları. Birbirlerini aforoz eden papa ve patrik bugün Türk hukukuna, Türkiye’nin laik düzenine, ulus devletine karşı bir ittifak kuruyorlar. Bu durum hem Katolik dünyanın hem Ortodoks dünyanın büyük güçlerin teolojik aparatı haline geldiğini gösteriyor.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Trump ile görüşmesinde Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına ilişkin “Üzerimize düşeni yapmaya hazırız” demişti. Büyükelçi Barrack da okulun açılışı için Eylül 2026’yı işaret etti. Okul, YÖK’e bağlanmayı kabul etmediği için kapatmıştı. Bugün nasıl açılacak?

Heybeliada Ruhban Okulu 1844’te din adamı yetiştirmek için faaliyete geçti. Cumhuriyet kurulduktan sonra da okul, Türk hukukuna tabi olarak faaliyetine devam etti. 1971’de Anayasa Mahkemesi (AYM) özel yüksekokulları anayasaya aykırı buldu ve iptal etti. Yeni bir yasal düzenleme için bu okullara süre verdi. Bir kısmı yeni yasal statüye uygun olarak yapılandı ve faaliyetine devam etti. Ama Heybeliada Ruhban Okulu, daha doğrusu patrikhane, bu hukuka uymadı.

- Aslında okulu kapatan Türkiye değil kendileri oldu değil mi?

Tabii, biz kapatmadık. Onlar AYM’nin kararını tanımadılar. YÖK’e tabi olmak istemediler. Çünkü Türk hukukunun denetimi dışına çıkmak, eğitim öğretimde Türk vatandaşı olma koşullarının kalkmasını istediler. Türk hukukuna uymayan kendileri ama bu dünyaya bir mağduriyet olarak pazarlanıyor ve “Türkiye Cumhuriyeti, Heybeliada Ruhban Okulu’nun faaliyetine izin vermiyor” deniyor. AYM laikliği tanımlarken “Din ve ahlak eğitim/öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır” hükmü getiriyor. Dikkat ederseniz burada Hristiyan, İslam gibi din ayrımı yok. Tümü için geçerli.

- Okul önümüzdeki yıl açılacaksa standartları ne olacak?

AKP iktidarı döneminde iki milli eğitim bakanının bu konudaki duruşundan söz etmek istiyorum. Hüseyin Çelik Heybeliada Ruhban Okulu için “Bana kalsa 24 saat içinde açarım” demişti. 24 saatte neyi, nasıl açıyorsunuz, burada hukuku dışlama, taca atma var. Yusuf Tekin de okulun kısa zamanda açılacağı anlamına gelen bir beyanat verdi.

CEMAATLER ‘BİZE DE BİR EKMEK DÜŞER’ DİYOR

- Okulun YÖK denetiminde olmadan açılmasının Türkiye içinde başka ne gibi yansımaları ne olur?

Türk anayasası üniversitelerin sadece devlet tarafından kurulabileceğini öngörüyor. Bu çerçevede devlet veya vakıf üniversitesi kurulabilir. Vakıf tüzel kişiliği olan Heybeliada Ruhban Okulu bu kapsamda Teoloji Üniversitesi olarak açılabilir. Ancak vakıf üniversiteleri YÖK denetimine tabi olduğu için patrikhane bu formülü kabul etmiyor. Okul, Patrikhanenin isteği şekilde açılırsa, bu durum yalnızca Ruhban Okulu ile sınırlı kalmaz, hukuk devleti anlayışına aykırı başka teolojik yapılar da ortaya çıkar. Tarikatlar, cemaatler açısından yansımalarını düşünün... O nedenle cemaat ve tarikatlardan papa ve patriğin yaptığı ayine tepki görmüyoruz. “Buradan bize de bir ekmek düşer” düşüncesi var.

- Okulun Türk hukukundan bağımsız faaliyete girmesi İslami tarikat ve cemaatlerin medreseler eğitimine başlamasının önünü mü açar?

Elbette, Heybeliada Ruhban Okulu’nun Türk hukuk ve eğitim sisteminden bağımsız olarak faaliyete geçmesi İslami cemaat ve tarikatların da medrese açması tehlikesini yaratacak. Çünkü gözlerinin önünde, uluslararası güçleri de arkasına almış bir örnek olacak. Türkiye bir hukuk devleti ise bu mümkün değildir. Tamamen yasalara aykırı. Ama Türkiye’yi idare edenler “Patrikhane ekümenik değildir. Türk hukukuna tabi Ortodoks Rum vatandaşlarımıza dini hizmet veren bir kurumdur” diyemiyor. Kendisine saygısı olan bir devlet, bu tür baskıları kesin bir dille reddeder ama reddetmiyorlar. Edilgen bir tavır var.

‘PANDORA’NIN KUTUSU AÇILDI’

- Irak Bölgesel Kürk Yönetimi lideri olduğu dönemde Papa’nın Irak’a gelişi şerefine bastırdığı pullardan birinde Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki illeri de “Büyük Kürdistan”a dahil eden Barzani de yeni papa ile aynı dönem Türkiye’de idi. Tüm bunları birlikte değerlendirdiğinizde Türkiye 100 yıl öncesine benzer krizlerle mi karşı karşıya?

Bu ikisinin aynı anda gelişiyle Pandora’nın kutusu açıldı. Şöyle; ikinci açılım dönemini yaşıyoruz. İmralı Canisi diye nitelenen terör örgütü elebaşı İmralı bilgesine dönüştürüldü.

“Terör örgütü PKK silah bırakacak, akan kan duracak” dendi. Kandil, Apo, DEM Parti TBMM’ye “Sembolik olarak silah bıraktık, şimdi sıra sizde” diyor. Cumhuriyet üniter yapı temelinde kuruldu. Onlar bu yapıyı “adaletsizlik, haksızlık” olarak tanımlayıp, Kürtlerin mağduriyetine yol açtığını iddia ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu Türk milletine ait. Bu yapının değiştirilmesini istiyorlar. Hem patrikhanenin ekümenik iddiası hem de PKK ile devam eden sürecin özünde Türkiye’den istenenler Türkiye’nin kuruluş senedi olan Lozan’a aykırı. Amaç; kurucu babaların Lozan’daki kazanımlarının kaybı. Türkiye’ye bir yandan etnik bir yandan da dini dayatma yapılıyor, Türkiye’de etnisiteler, alt kimlikler ve mezhepler bazında bir bölünme hedefleniyor.

- Osmanlı Barzani’nin amcasını bölücü faaliyetleri nedeniyle asmıştı...

Etnik, Kürtçü, bölücü yapılanmaların tümü İngiliz finansmanıyla İstanbul’da mütareke döneminde Kürdistan Teali Cemiyeti’nden çıktı. Ama aynı özellikte iki cemiyet daha vardı. İslami Yükselme Cemiyeti ile İngiliz Muhipleri Cemiyeti. Bunlar emperyal güçler tarafından Türk milli mücadelesine karşı kurulan siyasi yapılardı. Kürdistan Yükselme Cemiyetini Kürt derebeyleri, aşiret ağaları kurdu. Barzani ailesi de Osmanlı’dan bu yana isyancı geçmişi olan bir aşiret. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da genç Türkiye birçok dini kılıftaki bölücü isyanla mücadele etmek zorunda kaldı. Bu isyanlar da yine aynı güçler tarafından finanse ve organize edildi. Bu isyanlar yüzünden Türkiye Misakı Milli’nin Musul ayağını gerçekleştiremedi. Türkiye bu krizleri yaşadı ama kararlı bir Türkiye Cumhuriyeti vardı ve üstünden gelmesini bildi. Çünkü Türkiye, Atatürk ile uygarlık saatini ileri almıştı. Ama bugün Türkiye’nin uygarlık saati geriye alınmak isteniyor. Bu gerçekleşirse biz çağdaşlık anlamında Şampiyonlar Ligi’nden Orta Doğu Ligi’ne, Afrika Ligi’ne düşeriz.

‘HEDEFLERİ 100 YILDIR DEĞİŞMEDİ’

- “Pandora’nın kutusu açıldı” dediniz, kapatamaz mıyız?

Bu kutuyu kapatmak için önce devlet kararlılığı ve siyasi partiler arasında mutabakat lazım. Böyle olursa elbette kapanır. Emperyalizm; Fıratsız, Diclesiz, GAP’sız bir Türkiye, emperyalizme bağlı petrol kuyularının tetikçiliğine soyunmuş bir Kürdistan tasarlıyor. Proje bu. Bu 100 sene önce de böyleydi. Türkiye Cumhuriyeti başardığı Milli Mücadele ve Lozan ile bunu engelledi. Ama onların hedefi hiç değişmedi.

Image

PORTRE

1952’de Kastamonu’da doğdu. Çorum Öğretmen Okulu sonrası Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünde öğrenim gördü. Edebiyat öğretmenliği yaptı. Sonrasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 2002-2004 arası İstanbul Barosu Baro Meclisi ve İnsan Hakları Merkezi yürütme kurullarında bulundu. 2014-2016 döneminde İstanbul Barosu Genel Sekreterliği görevini yürüttü. Türkiye Barolar Birliği’nin 2017 Mayıs’nıdaki olağan genel kurulunda TBB yönetimine seçildi. 2017 – 2021 yılları TBB Başkan yardımcılığı görevini üstlendi. Özbek; Çevre ve Kültürel Değerleri Koruma Vakfı, Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği, 68’liler Birliği Vakfı Danışma Kurulu üyesidir.

FOTOĞRAFLAR: VEDAT ARIK

İlgili Konular: #pkk #papa