İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu.
Müsavat Dervişoğlu, "Teröristbaşını Meclise çağıran zat, artık teröristlerle pek sıkı fıkı oldu. Ama Suriye’deki konferansa incinmiş. 'Pişmiş aşa su katmayın' diyor. Hala hayal aleminde. Bunları pişirdiğin aşın malzemesi zehirdir, zehir. Su katsalar ne, katmasalar ne? Pişmiş aş dediğin, bu millete dayatılan baldıran zehridir. Bugün incinmişsin. Bekle, sandık geldiğinde çok daha fazla incineceksin. Bu millet bu ihaneti affetmeyecek, göreceksin" dedi.
Dervişoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısındaki konuşmasında, İstanbul'daki 6,2 büyüklüğündeki depremin herkesi gerçeklerle yüz yüze bıraktığını belirtti.
"Bugün nasıl ki milli egemenliğimiz türlü kılıflar ve dalaverelerle gasbedilmişse; sorumsuzlukları ve tembellikleri ile başta İstanbul olmak üzere her bir vatandaşımızın yaşam ve barınma hakkını da öyle gasbetmişlerdir" diyen Dervişoğlu, şöyle konuştu:
"Bırakın güvenli konutlarda oturabilme hakkını, konut sahibi olabilmek, bütçesine uygun kiralık ev bulabilmek dahi imkansızdır. 7 yıldır bilinçli olarak devam ettirilen, hiç bitmeyen ve bitirilmeyen ekonomik krizler, bile isteye yaratılan ve köpürtülen siyasi krizler içerisindeyiz. Her yaştan ve her meslekten insanımız hemen her konuda endişelidir. Can güvenliğinden, mal güvenliğinden endişelidir. Geleceğinden endişelidir. Evlatlarından endişelidir. İşçi endişeli, çiftçi endişeli, işveren endişeli, aydınlar, siyasetçiler, gazeteciler, gençler endişelidir. Kısaca Türkiye endişelidir, Türkiye huzursuzdur. Çünkü, ömür boyu o koltukta oturmak dışında endişesi olmayan tek adam ve avanesi, bütün dertleri Türk milletinin omuzuna yüklemiştir, sadece kendisi huzur içindedir.
İşte bu yüzden, dönüp dolaşıp aynı yere, 1999 şartlarına geliyoruz. Çok hayati görülen dış politika meseleleri, en netameli siyasi krizler, hatta en derin ekonomik darboğaz bile milyonlarca insanımızı ve tüm vatanımızı ilgilendiren deprem gündeminin gerisine düşmektedir. Çünkü, mesele ne kadar İstanbul ise bir o kadar Türkiye’dir. Yaşanan deprem bir kez daha göstermiştir ki 25 yıl kesintisiz şekilde İstanbul’u, 23 yıldır da Türkiye’yi yönetmiş Erdoğan ve avanesi, ne Türkiye’yi ne de İstanbul’u depreme hazırlamıştır. Buna dair niyetleri olmadığı gibi bundan sonra da olmayacaktır. 'Dönüşüm' deyince, arsa ve imar rantını hatırlıyorlar. İnşaat deyince, AVM ve lüks rezidanslar dışında akıllarına bir şey gelmiyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da hiçbir vizyonları yok. Eski Türkiye derken, aslında kendilerini tarif ediyorlar. Çünkü iktidarları da kendileri de eskidir."
"TELEFON OPERATÖRLERİ ÇUVALLAMIŞTIR''
Dervişoğlu, 6 Şubat depreminin üzerinden 2 yıldan fazla zaman geçmesine karşın yaraların halen sarılamadığını belirterek, şunları söyledi:
"Son yaşadığımızdan anlıyoruz ki en temel, en acil, en basit ve en hayati olan iletişim altyapısında dahi en ufak bir geliştirme yapılmamıştır. Ucuz atlattığımız bu depremde bile milletçe doyuramadığımız telefon operatörleri çuvallamıştır. Buradan, atanmış ulaştırma sekreterine milletim adına soruyorum; 6 Şubat’ta vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntıdan ders çıkarıp gerekli önlemleri neden almadınız? Türkiye, dünyanın en pahalı ve en vasat iletişim hizmetine tonla para öderken depremde, felaketlerde dahi cep telefonu kullanamazken, internete ulaşamazken siz, işinize geldiğinde ustaca bant daraltıyor, sosyal medyaya sansür koyabiliyorsunuz. Varlık Fonuna aldığınız Türk Telekom’u da, Turkcell’i de siz yönetiyorsunuz. Milletin cebinden rant şebekelerine kaynak aktarmak dışında, iktidarın torpillilerine milyonlarca lira huzur hakkı ödemek dışında hiçbirinizin aklına bu milletin hayrına, geleceğine, refahına dair bir şey yapmak gelmiyor mu?
"SEÇİMLE ALAMADIĞINIZ İSTANBUL'U HİLEYLE ALABİLMEK İÇİN...''
Geçen hafta yaşadığımız depremde bir hakikat daha yüzümüze tokat gibi çarpılmıştır. 16 milyonluk İstanbul’da afet toplanma alanları yoktur. İşaretlenmiş alanlar da milletten gasbedilmiştir. Bu toplanma alanları olmadığı için can havli ile Gezi Parkı’nda toplanmak isteyen vatandaşlarımıza da izin verilmemiştir. Vatandaşından korkar hale gelmiş tek adam ve iktidarı, 'Gezi Parkı sembol bir alan, burada toplananlar gösteri yapar mı?' korkusu ile vatandaşın hayatını travmalarına kurban etmiştir. Tek dertleri vazgeçemedikleri iktidarları olmuş. 1999 depremi sonrası belirlenen 470 toplanma alanından bugün sadece 77 tanesi kullanılabiliyor. Gerisi ise hepimizce malum olduğu üzere gasbedilmiş, şehrin soluk borusuna AVM’ler, lüks rezidanslar ve gökdelenler dikilmiştir. 25 yıldır, internetten, telefondan, emlaktan, arabalardan ve daha birçok kalemden deprem vergisi toplanıyor, ÖTV toplanıyor. Az-buz bir para değil, neredeyse 40 milyar dolar para ediyor. Binalar çürük, internet çekmiyor, millet afette toplanacak alan bile bulamıyor. Depreme hazırlık bahanesiyle topladığınız parayı başka yerlere harcayıp vatandaşımızı ölüme terk ettiniz. Milletin hayatına harcamadınız ama iktidarınızı korumak için, seçimle alamadığınız İstanbul’u hileyle alabilmek için 1 ayda 50 milyar doları yaktınız. 23 yıldır bitmeyen yağmanız devam etsin diye bu aziz milletin biriktirdiği dövizi har vurup harman savurdunuz.
Bu iktidarın ajandası tektir ve kirlidir. Türkiye bunlar için bir sermayedir. Taşıyla, toprağıyla, bayrağıyla, insanıyla ve inancıyla sermayedir. İstanbul da bunlar için sermayedir. Yıkıyorlar, satıyorlar, pazarlıyorlar, kısaca sömürüyorlar. Vatan bizim için uğruna can verilecek toprakken, bunlar için kupon arazidir. 15 Temmuz’u bahane edip, kılıf uydurup devlet ve kurumların içini nasıl yağmaladılarsa Türk ordusunun arazilerini de işte böyle yağmaladılar. Oraları Londra fonlarına, körfez simsarlarına rehin diye bıraktılar. Şimdi yeniden Kanal İstanbul’un peşine düşmüşler. Suyun altından değerli hale geldiği çağımızda İstanbul’un son sulak alanlarına, su kaynaklarına saldırıyorlar. Kılıfı da hazırlamışlar, vatandaşa toplu konut yapacaklarmış. Konutu Türk vatandaşına yapıyorsanız, reklamı niye Arap ülkelerinin televizyonlarında yayınlatıyorsunuz? Bu büyük yağmayı 'Ayşe teyzeye, Ahmet amcaya ev yapıyoruz' diye perdelemeye çalışıyor, petrol zenginlerinden müşteri bulmaya çalışıyorsunuz. Sizin bu oyunlarınız bitmek bilmedi, biteceği de benzemiyor.
"ÇOCUK SAHİBİ OLMAYAN AİLELERİ AİLEDEN SAYMAYAN BU CEHALET NEDİR?''
Şu artık gün gibi ortadadır; sarayın bekası ile milletin bekası birbirinden farklıdır. Türk milletinin devletini, Türk milletinden kopmuş bir avuç azınlık idare etmektedir. Ya millet bekası galip gelecek ya da sarayın bekası Türk milletini ezecektir. Sorun sarayda ise çare buradadır, Meclistedir. Bu yağmanın, hadsizliğin, entrikaların, sınırsız gücün çaresi güçlendirilmiş parlamenter sistemdir. İşte o zaman Türk milleti egemenliğini geri alacak, vatanına sahip çıkacak, Türk toprağı emlak baronlarının değil, Türk evlatlarının olacak. Memleketin ve milletin getirildiği hal budur. Yetki tek adamdadır, bütçe tek adamdadır ancak tek adamın hiçbir sorumluluğu yoktur. Her süreçten elini yıkayıp sıyrılır çıkar. Vatandaşın hakkını sanki lütufmuş gibi verir. Üreten millettir, hazine milletindir ama medyasına öyle bir paket yaptırır ki sanırsın cebinden ulufe dağıtıyor. Başı sıkışınca da atanmış bakanları paratoner yapar, şimşekleri onların üzerine çevirir. İşte tam da bu yüzden bu bakanlar, iş yapmaları gereken zamanlarda paratonerlik yapıyorlar. Karşımıza hadsiz ve cüretkar açıklamalarıyla çıkıyorlar.
Bunlardan birisi, İstanbul Sağlık Müdürüyken 'Yenidoğan çetesine' kılını kıpırdatmayıp ve aylar boyunca güya 'soruşturma' için bebeklerin ölümüne seyirci kalmış sağlık paratoneridir. 'Eğer çocuğunuz yoksa aile olamıyorsunuz, sadece karı koca oluyorsunuz' diyor. Yahu sen doktorsun. Bu ülkede çocuk sahibi olamayan aileleri, aileden saymayan bu cehalet nedir? Bu ne kadar çirkin, ne kadar rencide edici bir tariftir? Mustafa Kemal Atatürk'ün de çocuğu yoktu ama büyük Türk milleti hala onun evladı olmaya devam ediyor. Yazıklar olsun seni bakan yapana çünkü milletin değerleriyle buluşamamış insanlara bu vazifeleri verirseniz karşılaşacağınız sonuç bu olur. Bir diğeri okullara sabun koymaktan aciz Milli Eğitim Bakanı. Milli eğitimi sivil toplum kuruluşu dediği sözde tarikat ama özde bir takım dümenciye peşkeş çeken ve eğitim camiasının da nefret paratoneri. İktidar değişikliğinde başörtüsü yasaklanacakmış, öyle diyor. Kadınlarımızın, genç kızlarımızın başörtülerini sömürmekten, başörtülerinin ardına sığınmaktan bir türlü vazgeçemediler. Milli Eğitime bakanlık yapan bu zatın ettiği bir başka laf var, '20 yıl önce Türkiye’de köy okulu yoktu' diyor. Allah seni ıslah etsin. Sen, ne zaman Milli Eğitim Bakanlığı yapabilirsin, biliyor musun, ancak okullar olmasa yapabilirsin. Bu başörtüsü yasağının ilk geldiği dönemler 28 Şubat dönemi değil, 1989 yılında başörtüsü yasağına ilk karşı koyan bizleriz. Bugün kahraman gezenler başörtüsü yasağı geldiğinde vesayet korkusundan masa altında saklanırken yasağa karşı ilk boykotu baylatan kişidir Müsavat Dervişoğlu. Milletin milli ve manevi değerlerini sömürme döneminiz bitmiştir.
"ŞEYTANIN DA YAPAY ZEKANIN DA AKLINA GELMEZ''
Bu paratonerler ekibi bir şahane. Millet iradesinin tecelligahı TBMM'ye başkanlık eden zatın sözlerini hatırlayın, ne dedi; 'Devletin ülkesi ve milleti olmaz' dedi. Millet iradesinin evinde, milleti yok sayan bir Meclis Başkanı var karşımızda. Fikrine katılırsınız katılmazsınız, milletten alınan mazbatayı göz göre göre gasbeden bu zat, bu aralar yapay zekaya takmış durumdadır. 'Yapay zeka, şeytani bir oyunun parçası olabilir' diyor. 'Yapay zeka gözyaşının değerini bilir mi' diye soruyor. 'Yapay zeka, sevincin kederden nasıl ayrılabileceğini bize anlatabilir mi' diye merak ediyor. Bir yolunu bulsalar siyasette duygu sömürmek için yapay zekayı kullanacaklar gibi geliyor bana. Yani siz bunca hataya, bunca yanlışa, bunca kandırılmaya rağmen yapay olmayan zekanızla tek bir özür dilediniz mi de yapay zekayı hızara veriyorsunuz? Yapay zeka, o dediklerinizi belki bilmez ve anlamaz ama emin olduğum bir şey var. Mesela; yapay zeka mazbata gasbetmez. Yapay zeka devletini, ülkesi, milleti ve bayrağını eminim çok daha iyi bilir. Yapay zekada şeytanlık aramayın. Gerçekleşmeyen darbeden OHAL çıkarıp, OHAL’de de rejim değiştirmek şeytanın da yapay zekanın da aklına gelmez. Bir şeytanlık arıyorsanız beslediğiniz ihanet şebekesinin kalkışmasından tek adamlık çıkaran kurnazlığa bakın. Çünkü Türkiye’yi mahkum ettiğiniz bu tek adam düzeni, şeytanlığın ta kendisidir.