Selahattin Demirtaş'tan Erdoğan'a: Saray yaşamı seni bitirmiş, yazık
Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Erdoğan ile karşılaşırsanız, ona ne söylemek isterdiniz?" sorusuna "Bu yedi yıl seni çok yıpratmış, çok yaşlanmış, çökmüşsün, Saray yaşamı seni bitirmiş, yazık…' derim herhalde" yanıtını verdi.
Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Halk TV'nin sorularını yanıtladı.
Demirtaş, “Halka yapılan zulümler, eziyetler, adaletsizlikler beni fazlasıyla öfkelendiriyor. Çok daha önceleri muhalefet olarak demokrasi ilkeleri etrafında birleşmeli, ortak mücadele yürütmeli ve bu otoriter rejimi durdurabilmeliydik. Bu duruma gelinmiş olması Erdoğan’ın başarısı değil, bizim başarısızlığımız, eksikliğimiz” dedi.
Halkın Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Mustafa Destici, Doğu Perinçek, Önder Aksakal gibi isimlere bir daha şans vermeyeceğini aktaran Demirtaş, özel hayatına ilişkin ise cezaevinden çıkınca eşiyle yeniden evleneceğini belirtiyor.
Demirtaş şunları kaydetti:
SARAY YAŞAMI SENİ BİTİRMİŞ, YAZIK
Cumhuriyet yazarı, Halk TV yorumcusu Barış Pehlivan: Özgürlüğünüze kavuştuğunuzda Recep Tayyip Erdoğan ile karşılaşırsanız, ona ne söylemek isterdiniz?
“Bu yedi yıl seni çok yıpratmış, çok yaşlanmış, çökmüşsün, Saray yaşamı seni bitirmiş, yazık…” derim herhalde. Sen şimdiden benim adıma kendisine iletebilirsin Barış.
-Gündem Editörü Elif Tokbay: Başak Demirtaş mı daha popüler siz mi?
Başak Demirtaş mı? O da kim? Tam çıkaramadım. Haaa, şu benim hayat arkadaşım Başak mı? Şaka şaka, şimdi durup dururken trip yemeyelim. Tabi ki popülerlik gibi bir derdimiz de arayışımız da hiç olmadı. Biz ikimiz de tanınan, bilinen insanlarız ve bu görünürlüğümüzü mücadelemiz için avantaj olarak tanımlıyor, mücadelemizi büyütmek için kullanıyoruz. Bu yönümüzden haz etmeyenler olsa da biz inandığımız yolda yürümeye devam ediyoruz. Sonuçta influencer veya reklam yüzü değiliz, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin veriyoruz. Tanınıyor olmayı da günümüz iletişim dünyasının bir artısı olarak olabildiğince değerlendiriyoruz. Kimin ne düşündüğüne bakmadan biz mücadelemize yoğunlaşmayı tercih ediyoruz.
DEPREM BÖLGESİNE GİDERDİM
-TV Muhabiri Fırat Fıstık: 14 Mayıs'ta iktidar değişirse; ilk günden, ilk hafta içinde yapılması gerekenler ne sizce?
Sevgili Fırat kardeşim, eminim herkesin bir “ilk icraat” beklentisi var ve hepsi de haklı, meşru beklentiler olsa gerek. Ama bunca yıkıma uğramış, yangın yerine dönmüş bir memleketi bir günde, bir haftada düzeltmek imkansız. Sanırım herkes bunun farkında. Yine de ben olsam yemin töreninden çıkar, deprem bölgesine giderdim ve her depremzede sağlıklı bir konteynıra, duşa, tuvalete, gıdaya, eğitime, sağlığa ulaşıncaya kadar Ankara’ya dönmezdim. Bundan daha acil bir şey düşünemiyorum. Geri kalan her şey bir hafta, bir ay daha bekleyebilir bence.
-Yönetmen Güven Çelik: Yaklaşık yedi senedir cezaevindesiniz ve günümüzün hızla değişen dünyasında bu süre oldukça uzun... Bu süreçte Türkiye'yi cezaevinden takip ettiniz. Sizce cezaevinde izlediğiniz TV ekranında Türkiye nasıl görünüyor ve medya nasıl bir sınav veriyor?
Sevgili Güven, Türkiye dışarıdan nasıl görünüyorsa inan ki aynı acı, sarsıcı, üzücü tablo içeriden de görünüyor. Hatta buradan daha dikkatli ve seçici şekilde izleme şansımız var diyebilirim. Bunda da özgür basın emekçilerinin, avukatlarımızın ve ailelerimizin desteği çok önemli tabii ki. Onlar olmasa dışarıyı havuz medyasından izlemek zorunda kalabilirdik ki bu da doğrudan işkence sayılabilirdi.
Basının geneli açısından da şunu söyleyebilirim, bir avuç onurlu gazeteci bir kamyon dolusu satılık havuz tetikçisinden çok daha etkili işler yapmamış olsaydı bugün Türkiye çok karanlık ve sıfır umutla yoluna devam eden bir diktatörlük olacaktı. Bence AKP sonrası yapılması gereken işlerden biri de o kamyonu şehrin çöplüğüne çekip damperi boşaltmak olmalı. Kim ki tetikçi bir gazeteci kılıklı soytarıya değer verir veya görev verirse onu en sert şekilde eleştirip, teşhir etmekten geri durmayacağımı şimdiden söyleyebilirim. Bu alçakların tamamı suç işlediler ve bağımsız yargı önünde suçlarının hesabını vermelidirler.
-YouTube Koordinatörü Hasan Ay: 'Seni başkan yaptırmayacağız!' diyerek Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurduğunuz politikayla Türk solunun da büyük oranda desteğini alarak partinizi rekor oy oranına ulaştırmayı başardınız. Peki Erdoğan gittikten sonra nasıl bir siyaset kuracaksınız? Ekonomik ve sosyal anlamda sosyalist değerlerin ve işçi hareketinin öne çıktığı bir politika mı yoksa özellikle 'Türkiyelileşme' hareketinden rahatsız olan Kürtleri üzmeyecek bir çizgi mi izleyeceksiniz?
Değerli Hasan arkadaşım, ben 18 yaşımdan beri kendimi sosyalist olarak tanımlıyorum ve bugüne kadar hep bu dünya görüşümü yineleyerek, güçlendirmeye çalışarak ilerledim siyasette. Şu anda benim en fazla ilgimi çeken ve kendimi yakın bulduğum mücadele ekososyalizm. Siyasette de bu hat üzerinden yürümeye devam ederim elbette. Başka türlüsü kendimle çelişmek olur.
-Halk TV Programcısı İsmail Küçükkaya: Türk siyasetinin ve demokratik hayatının geleceğinde etkili/belirleyici olacak isimler arasında kendinizi görüyor musunuz? Bu manada başka hangi isimlerin etkili olacağını düşünüyorsunuz?
Sevgili İsmail Küçükkaya, önemli olan benim gelecekte kendimi nerede gördüğüm değil. Halk kimi nerede görmek istiyorsa ona şans tanır, karar verici olan halktır. Bu anlamda halk kime görev verir, şans tanır bilemem ama kime artık şans tanımayacağını rahatlıkla söyleyebilirim: Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Mustafa Destici, Doğu Perinçek, Önder Aksakal ve benzerlerine Türkiye’nin geleceğinde yer yok artık.
-Editör Sevim Zengin: HDP, Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime girme kararı aldı ve aday çıkarmayacağını açıkladı. Ancak partiden bugüne kadar imalarda bulunulsa bile resmi olarak 'adayımız Kemal Kılıçdaroğlu'dur' ifadesi kullanılmadı. Sizce HDP neden bu konuda neden çekingen davranıyor?
Çekingen davranmaktan çok, zamanlama konusu sanırım. Bayramdan sonra, desteklenecek adayın açıklanacağı duyuruldu zaten.
YARGININ DURUMU İÇLER ACISI
-Yargı muhabiri Seyhan Avşar: Siyasi mücadelenizin yanında etkin bir hukuki mücadele de yürüttüğünüzü de düşünüyorum. AİHM’in iktidarın sizin tutuklamaya gerekçe yaptığı iddialarla ilgilenmediği onun yerine sizi cezaevine tutarak siyasi faaliyetlerinizi engellemeye çatıştığına yönelik tespiti var. Bu tespit sizin aday olduğunuz bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimini de içeriyor. Şu an ki cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile sizin aday olduğunuz süreç arasında ne tür farklar ya da benzerlikler görüyorsunuz?
Değerli Seyhan Avşar, bu röportaj için emeğinizden dolayı teşekkür ediyorum. Sizin de gazeteci olarak çok yakından takip ettiğiniz gibi bu yedi yıllık rehinelik sürecinde iki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir de Anayasa Mahkemesi kararıyla haksız tutuklu olduğuma, delilsiz tutuklanıp siyasi amaçlarla yargılandığıma karar verildi. Ama her seferinde Erdoğan’ın açık talimatıyla bu kararlar yok sayıldı, uygulanmadı.
Şu anda yargının durumu gerçekten içler acısı. Durum, 2018’de Cumhurbaşkanı adayı olduğumdan çok daha kötü durumda. Savcı ve yargıç cübbesi giymiş bazı tipler neredeyse kürsüden “Yaşasın Erdoğan, Heil Erdoğan!” deme noktasına geldiler ki, artık tuzun koktuğu noktadayız. Fakat bugünler geçecek ve gerçek suçlular, bu dönemin bütün zalimleri, hırsızları, katilleri, bağımsız yargı önünde mutlaka hesap verecek. Buna hem inanıyor hem de bunun için zaten yoğun bir mücadele yürütüyoruz ve elbette kazanacağız!"
-YouTube Koordinatörü Hasan Ay: 'Seni başkan yaptırmayacağız!' diyerek Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurduğunuz politikayla Türk solunun da büyük oranda desteğini alarak partinizi rekor oy oranına ulaştırmayı başardınız. Peki Erdoğan gittikten sonra nasıl bir siyaset kuracaksınız? Ekonomik ve sosyal anlamda sosyalist değerlerin ve işçi hareketinin öne çıktığı bir politika mı yoksa özellikle 'Türkiyelileşme' hareketinden rahatsız olan Kürtleri üzmeyecek bir çizgi mi izleyeceksiniz?
Değerli Hasan arkadaşım, ben 18 yaşımdan beri kendimi sosyalist olarak tanımlıyorum ve bugüne kadar hep bu dünya görüşümü yineleyerek, güçlendirmeye çalışarak ilerledim siyasette. Şu anda benim en fazla ilgimi çeken ve kendimi yakın bulduğum mücadele ekososyalizm. Siyasette de bu hat üzerinden yürümeye devam ederim elbette. Başka türlüsü kendimle çelişmek olur.
ERDOĞAN'IN BAŞARISI DEĞİL, BİZİM EKSİKLİĞİMİZ
-Halktv.com.tr Yazarı Mehmet Tezkan: Yedi yıldır hücrede yaşıyorsunuz sizi hayata bağlayan, edebiyatla uğraştıran, öyküler yazdıran, politik hayatı yakından takip ettiren, zaman zaman politik akışa müdahale etme gereği duyduran, hayatla ilgili, politikayla ilgili isabetli yorumlar yapmanızı sağlayan motivasyon ne?
Doğrusu bunu birkaç cümleyle anlatabilmek kolay değil, sevgili Mehmet Tezkan. Bir defa çok öfkeliyim. Halka yapılan zulümler, eziyetler, adaletsizlikler beni fazlasıyla öfkelendiriyor. Muhalif siyasetçiler olarak bunları durduramamış olmaktan en çok kendimi sorumlu tutuyor ve en çok kendime öfkeleniyorum. Çok daha önceleri muhalefet olarak demokrasi ilkeleri etrafında birleşmeli, ortak mücadele yürütmeli ve bu otoriter rejimi durdurabilmeliydik. Bu duruma gelinmiş olması Erdoğan’ın başarısı değil, bizim başarısızlığımız, eksikliğimiz.
Hapse konulduğum günden bu yana işte bu eksikliğimizi gidermeye, hatalarımızı aşıp halka olan borcumu ödemeye çalışıyorum. Temel motivasyon kaynağım da budur. Her şeyi bu ruhla, bu inançla yapıyorum. Çünkü bahsettiğim borcu ödemek demek vicdanen rahatlamak değil, halkı bu zulümden kurtarmak anlamına gelir benim için. Hedefim bu ve yazdığım, çizdiğim, söylediğim her şeyi bu hedef doğrultusunda, büyük bir moralle yapıyorum. Burada ayakta kalıp bol bol üretebilmek için de borç ödeme isteğinin iyi bir motivasyon kaynağı olduğunu söyleyebilirim.
- Halk TV Programcısı Şirin Payzın: Özellikle genç Kürt seçmenlere, kavgadan şiddetten siyasi çekişmelerden ve Kürt milliyetçiliğinden de Türk milliyetçiliğinden de bıkmış huzur, refah , barış, iş aş arayan genç seçmene “sözünüz “ ne olur?
Şirin Hanım, burada Türk ve Kürt milliyetçiliği tartışmalarına girmeyeceğim ama ikisinin aynı kategoride ele alınması tarihsel gelişimleri de güncel sonuçları açısından da doğru değil. Bana bir tane Kürt Bahçeli, Kürt Ümit Özdağ, Kürt Destici veya Kürt Oğan gösterebilirseniz ben de bu tartışmadan kesinlikle uzak duracağım. Ama sizin niyetinizin de bu kıyaslama olmadığından hareketle şunları söyleyebilirim:
Evet, gençler huzur, barış ve refah istiyor. Siyasetten somut çözümler bekliyorlar, haklı olarak. Bunun da yolu demokrasiyi devletin, toplumun ve bireyin temel ilkesi haline getirmekten geçiyor. Demokrasiyi seçimlerden ibaret gören anlayış yerine halkın, bireylerin; yönetimde günlük denetim, karar ve söz yetkilerinin olduğu, protesto hakkının özgürce kullanılabildiği, medyanın sınırsız özgürlükle çalışabildiği bir ortam sağlamak gerekir. Bu ortam yaratılmazsa çözümler gökten kendiliğinden inmez.
Dolayısıyla her genç arkadaşım kendini siyasetin öznesi gibi görmeli, çözümün anahtarının kendisi olduğu gerçeğiyle hareket etmeli ve bir liderden beklenti içinde, pasif konumda olmamalı bence. Bunun için de partilerde, sendikalarda, odalarda, dernek veya çeşitli platformlarda mutlaka örgütlü mücadelenin parçası haline gelmeli. Örgütlü toplum yoksa demokrasi de yoktur, iş, aş, huzur da yoktur. Ve elbette seçecekleri mücadele yöntemi şiddetten uzak sivil, siyasi mücadele olmalı ve öyle kalmalıdır.
SIFIRDAN BAŞLAMAYA KARAR VERDİK
- Halk TV Programcısı Şule Aydın: Türkiye siyasetine yön veren açıklamalar yapan bir eski genel başkan ya da bir baba değil Demirtaş aynı zamanda Başak Demirtaş'ın aşık olduğu adam. Şöyle söylemişti Başak Hanım tutuklanmanızı anlatırken: (hepimizin yüreğinde hissettiği o özlem ve öfkeyle ellerini sıkarak) "vedalaştı ve en kısa sürede geleceğim diye sözleştik." O sözü tuttuğunuz gün memlekete değil Başak Hanım'a ilişkin hayaliniz var mı? Ah çektiğiniz?
İnce yerden sormuşsunuz Şule Hanım. Ve de ucu yanık bir köşeden… Birbirimize verdiğimiz çok söz var ve hayallerimiz. İlk defa söylüyorum, Başak ile alyanslarımızı yakın zamanda yeniledik. Yeniden sözleştik ve çıkınca nişan, düğün derken sıfırdan başlamaya karar verdik. Kızlarımız küçük bir kır düğünü için organizasyonu üstlendiler bile. Kaybettiğimiz yıllara inat, ilk günkü gibi başlamaya kararlıyız biz. Bize göre aşk yoksa gerisi boştur, yapaydır. Mücadeleyi, hayatın anlamını ve değerlere bağlılığı diri tutan şey aşktır. Burada işte bunu elimizden almalarına asla izin vermedik. Aşmam gereken tek bir sorun kaldı, küçük kızımız Dılda annesi için ciddi bir başlık parası istiyor. Bakalım artık, bulacağız bi’ çaresini.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke