Kolonyalizmin yeni adı: Atık Sömürgeciliği

Kolonyalizmin yeni adı: Atık Sömürgeciliği

3.09.2025 04:00:00
Güncellenme:
Ayça Ceylan
Takip Et:
Kolonyalizmin yeni adı: Atık Sömürgeciliği

Küresel Kuzey tonlarca plastik, elektronik ve tekstil atığını Güney ülkelerine ihraç ediyor; çevresel yük ve sağlık riskleri kırılgan toplumların omuzlarına bırakılıyor. Atık sömürgeciliği yalnızca ekolojik bir kriz değil, aynı zamanda derin bir adalet meselesi.

Kolonyalizm dendiğinde akla genellikle geçmişteki sömürgeler, toprak işgalleri, kültürel yağmacılık ya da madenlerin talanları gelir. Oysa sömürgeciliğin biçimleri değişiyor; artık daha görünmez, daha sessiz yollarla yaşamlarımıza giriyor. Bugün tonlarca plastikler, elektronik atıklar ve tekstil fazlaları üzerinden yeni bir sömürü biçimi yaşıyoruz: atık sömürgeciliği. Güçlü ülkeler kendi çöplerini başka coğrafyalara ihraç ederken, çevresel yük ve sağlık riski daha kırılgan toplumların üzerine bırakılıyor.

“Atık sömürgeciliği” terimi ilk kez 1989’da Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın Basel Sözleşmesi için düzenlenen çalışma grubunda gündeme geldi. O dönemde Afrika ülkeleri, yüksek gelirli ülkelerin kendi tehlikeli atıklarını daha düşük gelirli ülkelere göndermesinden duydukları endişeyi dile getirdiler. Avrupa ve Kuzey Amerika, atıklarını ucuza bertaraf etmek için Afrika topraklarını adeta bir çöplük gibi kullanıyordu. Bu süreç, kıtanın çevresel güvenliğini tehdit ederken aynı zamanda yeni bir sömürü biçimini görünür hale getirdi. Böylece kavram, sadece çevre sorunlarını değil, küresel ekonomik eşitsizlikleri de tanımlayan güçlü bir ifade olarak literatüre girdi.

DÜNYADAN ATIK SÖMÜRGECİLİĞİ ÖRNEKLERİ

Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın verilerine göre, 1980’lerden itibaren Küresel Kuzey’den Güney’e yoğun bir tehlikeli atık akışı yaşandı. 2018’de Çin’in “Operation National Sword” (Ulusal Kılıç Hareketi) politikasıyla plastik ithalatını durdurmasının ardından yük Filipinler, Malezya ve Vietnam’a kaydığı iddaa ediliyor. Minik bir parantez Çin, 2017 öncesi küresel pazarın yüzde 56’sını oluşturan en büyük atık plastik ithalatçısı konumundaydı. Bugün Güneydoğu Asya ülkeleri, Kuzey’in plastik çöplerini gömmek zorunda bırakılıyor. Öte yandan tekstil atıkları da barındırdıkları sentetik maddelerle plastik kirliliğin büyük bir parçası. Elektronik atık konusunda ise en bilinen örnek Gana’daki Agbogbloshie. Burada Batı’dan gelen e-atıklar yakılarak içindeki metaller çıkarılıyor; ortaya çıkan toksik dumanlar, hem işçilerin hem de çevrede yaşayan çocukların sağlığını tehdit ediyor. UNEP’in saha araştırmaları, bu tür bölgelerin “atık kolonileştirmesinin görünmez kurbanları” olduğunu ortaya koyuyor.

TÜRKİYE’NİN ATIK SÖMÜRGECİLİĞİ DENEYİMİ

Greenpeace Akdeniz’in Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) ve İngiltere Ulusal İstatistik Dairesi verilerinden derlediği rapora göre Türkiye, 2020 yılında Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere’den toplam 659.960 ton plastik atık ithal etti. Bu miktar, her gün 241 kamyon dolusu plastik anlamına geliyor. 2019’da ithal edilen plastik atık 582.296 tondu; yalnızca bir yıl içinde ithalat %13 arttı. Türkiye, 2020’de de Avrupa’dan en çok plastik atık alan ülke oldu ve kıtanın plastik atık ihracatının %28’ini tek başına karşıladı. Daha çarpıcı olan ise uzun dönemli artış: Türkiye’nin plastik atık ithalatı 2004- 2020 yılları arasında tam 196 kat yükseldi.

Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan 2022 tarihli Türkiye Plastik Çöplüğü değil yazımda vurguladığın gibi, bu atıkların önemli bir kısmı geri dönüştürülmüyor; ülkemizin verimli bölgelerinde yasa dışı sahalarda yakılıyor. Bu yakmalar hem toprağı ve havayı zehirliyor hem de çevresinde yaşayan halkın sağlığını tehdit ediyor.

Greenpeace Akdeniz, Almanya ve İngiltere’nin Nisan 2021 saha araştırmalarında plastik atıkların yasa dışı olarak Adana il sınırları içerisinde dökülerek açıkta yakıldığı tespit edilmiş. 5 farklı lokasyondan alınan toprak, kül, su ve nehir dibi çamuru numuneleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda çok sayıda tehlikeli organik kimyasalın yanı sıra, ağır metaller ve metaloidler tespit edilmiştir.

Atık sömürgeciliği, yalnızca çevreyi yok eden bir model değil; aynı zamanda adaletsizliğin ve eşitsizliğin güncel ifadesi. Sürdürülebilirlik, sadece geri dönüşüm oranlarını artırmakla sınırlı değil; atığın rotasını, yapısını ve taşıdığı sömürü ilişkilerini görmekle başlıyor.

KUZEY TÜKETİYOR, GÜNEY BEDEL ÖDÜYOR

Atık sömürgeciliği (Waste colonialism) yalnızca çevresel değil, aynı zamanda sosyal bir adalet meselesi. Birçok çevre aktivisti ve bilim insanı Küresel Kuzey’in tarihsel ve güncel sorumluluklarını Güney’in sırtına yüklediğini, bunun da “ekolojik borç” kavramını güçlendirdiğini vurguluyor. Greenpeace’in saha gözlemlerine göre en büyük yükü yoksul haneler, göçmenler, kırsal bölgelerde yaşayanlar taşıyor. Atıkların görünmez rotaları, sınıfsal ve coğrafi eşitsizlikleri derinleştiriyor.