Çocuklar dijital dünyada eşitsizlik, bağımlılık ve sessizlik kıskacında

Çocuklar dijital dünyada eşitsizlik, bağımlılık ve sessizlik kıskacında

2.05.2025 14:43:00
Güncellenme:
Haber Merkezi
Takip Et:
Çocuklar dijital dünyada eşitsizlik, bağımlılık ve sessizlik kıskacında

TÜİK’in “Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanımı” araştırması, dijital uçurumu ve ihmal edilen yaş grubunu gözler önüne serdi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 yılına ait “Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması” ile 6-15 yaş arası çocukların dijital alışkanlıklarını ilk kez bu denli kapsamlı biçimde inceledi. Araştırma, çocukların ekranla ilişkisine dair çarpıcı gerçekleri ortaya koyarken, göz ardı edilen eşitsizlikleri ve politika boşluklarını da işaret ediyor.

TELEFON VAR, SAHİPLİK YOK: DİJİTAL CİHAZLARDA CİNSİYET UÇURUMU

Araştırmanın en dikkat çekici bulgularından biri, çocukların akıllı telefon kullanım oranıyla sahiplik oranı arasındaki çarpıcı fark. 11-15 yaş grubundaki çocukların %86’sı akıllı telefon kullanırken, sadece %65’i bu cihaza sahip. Cinsiyet farkı ise belirgin: Oğlan çocukları kızlara kıyasla daha fazla cihaz sahibi. Bu durum, yalnızca bireysel tercihlere değil, ekonomik koşullara ve cinsiyetçi yaklaşımlara işaret ediyor.

EŞİTSİZLİK SADECE EKRANDA DEĞİL

Yüksek fiyatlı dijital cihazlar, oyun konsolları gibi ürünler birçok çocuk için hâlâ erişilemez durumda. Oyun konsolu sahipliği yalnızca %5 seviyesinde. Bu eşitsizlik, çocukları daha ucuz olan mobil cihazlara yönlendiriyor ve dijital dünyanın tüketici değil katılımcı olabilecek alanlarından uzaklaştırıyor.

EKRAN SÜRESİ UYKUYA ENGEL, SİRKADİYEN RİTME TEHDİT

Araştırmaya göre 11-15 yaş grubundaki çocukların %42’si uyumadan önce, %29’u ise sabah uyanır uyanmaz telefona bakıyor. %43’ü ise cihazını yarım saatte bir kontrol ediyor. Uzmanlara göre bu davranışlar, çocukların biyolojik saatini bozarak hem fiziksel hem zihinsel gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Mavi ışığın melatonin hormonunu baskılaması, uykuya geçişi zorlaştırıyor.

SOSYAL MEDYADA YAŞ SINIRI YOK, DENETİM DE ZAYIF

Araştırma, çocukların sosyal medyada en çok YouTube (%82), Instagram (%63) ve TikTok (%36) kullandığını ortaya koyuyor. Cinsiyet farkı burada da görülüyor: Kızlar Snapchat ve Pinterest’i; oğlanlar ise Instagram ve Facebook’u daha fazla tercih ediyor. Türkiye’de sosyal medya için yasal yaş sınırı bulunmaması ve denetim eksikliği, küçük yaşta dijital platformlara erişimi kolaylaştırıyor.

ERGENLİK DIŞARIDA BIRAKILDI: 16-18 YAŞ GRUBU YOK SAYILDI

Araştırmanın en büyük eksikliği ise, dijital alışkanlıkların en yoğun yaşandığı 16-18 yaş aralığının araştırma kapsamına alınmamış olması. Oysa bu yaş grubu, hem sosyal medya hem de dijital oyun kullanımı açısından en yoğun etkileşimi gösteriyor. Politikaların hedef kitlesi olması gereken bu gruba dair veri olmaması, büyük bir boşluk yaratıyor.

ÇOCUKLAR NE DİYOR? ONLAR SORULMADAN RAPOR HAZIRLANDI

Araştırma verileri büyük ölçüde ebeveyn beyanlarına ve genel istatistiklere dayanıyor. Ancak çocukların dijital deneyimlerine dair doğrudan görüşleri, yani “kendi sesleri” araştırmada yeterince yer almıyor. Uzmanlara göre bu durum, dijital çağda büyüyen kuşağın ihtiyaç ve beklentilerinin doğru anlaşılmasını engelliyor.

KENTLER GÜVENSİZ, EKRAN GÜVENLİ

Araştırma, çocukların dijital dünyaya yöneliminin yalnızca bireysel tercihlerle açıklanamayacağını da gösteriyor. Güvensiz kamusal alanlar, araç odaklı şehirleşme ve yüksek maliyetli sosyal etkinlikler, çocukları evde kalmaya ve çevrimiçi sosyalleşmeye itiyor. Bu bağlamda ekran, çocuklar için hem kaçış hem de sosyalleşme alanı.

NE YAPMALI? ERİŞİM ADALETİ VE DİJİTAL EĞİTİM ŞART

Araştırma, dijital dünyada çocukların eşit, güvenli ve bilinçli bir şekilde yer alabilmesi için dört temel öneri sunuyor:

  • Dijital okuryazarlığın yaygınlaştırılması,
  • Erişimde fırsat eşitliği için altyapı yatırımları,
  • Sosyal medya platformlarının daha etkin denetlenmesi,
  • Ebeveynlere yönelik rehberlik ve destek programlarının geliştirilmesi.

TEKNOLOJİ YASAKLANMAZ, ANLAŞILIR

TÜİK’in araştırması, teknolojinin yalnızca bir “tehdit” olarak değil, aynı zamanda öğrenme, ifade ve toplumsal katılım alanı olarak görülmesi gerektiğini hatırlatıyor. Ekran sürelerini kısmaktan çok, neyin ne amaçla tüketildiği sorusu öncelik kazanıyor. Dijital geleceği şekillendirmek, çocukların sesiyle ve eşit katılımıyla mümkün.