TBMM Genel Kurulu'nda Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmeleri başladı. İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez, Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'a İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden verilen raporun Adli Tıp Kurumu tarafından tahrif edildiğini iddia etti. Çömez, "Bu, hata falan değil çünkü niye biliyor musunuz blast oranını 3- 4 yazmış? 3-4 olursa kanserin nüksetme ihtimali yok ama 4-5 olursa kanseri nüksediyor ve Adli Tıp kanseri nüksediyor dememek için belgeleri, bilgileri tahrif etmiş. Akıl alır gibi değil.Bu, korkunç bir skandal " dedi.
AK Parti tarafından 29 maddeden oluşan sağlık alanında düzenlemeleri içeren "Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmeleri TBMM Genel Kurulu'nda başladı. Teklifin tümü üzerine görüşmelerin tamamlanmasının ardından birinci bölümün görüşmelerine geçildi.
ÇÖMEZ: DENETİMSİZ BİR ÖZELLEŞTİRME MEKANİZMASI BİR RANT ALANINA DÖNÜŞMÜŞTÜR
İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez, şunları söyledi:
"Sağlık çok komponenti olan, çok parametresi olan, her bir parametresi özenle yönetilmesi gereken bir alandır ve bunlardan biri eksik olduğunda sistemin geneline sari sorunlar ve problemler yaşanmaktadır. Sistemin en temel ayağı koruyucu hekimliktir. Maalesef, 23 yıllık AK Parti iktidarında koruyucu hekimlikle ilgili alınması gereken önlemler, atılması gereken adımlar atılmamıştır çünkü bu alanda bir rant yoktur. Bu alan emek ister, planlama ister, organizasyon ister, uzun vadeli bir projeksiyon ister. Koruyucu hekimlikte maalesef sınıfta kalınmıştır. AK Parti'nin yaptığı en temel hatalardan bir tanesi sağlık hizmetini binaya endekslemek, binalarla övünmek, onlarla gurur duymak, hizmetten ziyade binaların büyüklüğüyle ve devasa olmasıyla övünmek ve yanı sıra, sağlığı özelleştirmek. Şüphesiz sağlıkta özelleştirmeye karşı değiliz ama bu kadar yoğun bir özelleştirme, denetimsiz bir özelleştirme mekanizması bir rant alanına dönüşmüştür."
"BU ŞARTLAR DEVAM EDERSE SAYIN ÇALIK CEZAEVİNDEN CANLI ÇIKAMAZ"
Çömez, Murat Çalık'ın sağlık durumuna ilişkin bilgiler paylaşarak şunları söyledi:
"Kendisi AML; akut miyeloid lösemi hastası, kan kanseri yanı sıra lenfoması var ve cezaevine girdikten sonra 20 kilo kaybetti. Elimde Sağlık Bakanlığı İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin raporu var. Bu raporda diyor ki; 'kendisi AML hastasıdır, aynı zamanda lenfoması var ve kendisine kemik iliği biyopsisi yaptık, bu biyopside blast oranı yüzde 4-5'tir'. Literatür de diyor ki; 'bir kanser hastasının blast oranı yüzde 4-5 ise bu hastalık nüksediyor demektir'. Yanı sıra, diyor ki; 'nötropenisi var, lekopenisi var'. Ne demek bu; vücudunun savunma hücreleri tükenmiş, bitmiş demek. Adli Tıp Kurumu ise raporu çarpıtıyor. Adli Tıp kendisine eğitim araştırma hastanesinden gelen yüzde 4-5 blast oranını tahrif etmiş arkadaşlar. Bu, korkunç bir skandal. Buradan Sağlık Bakanına sesleniyorum, buradan Adalet Bakanına sesleniyorum; bu bir skandaldır, bu taammüden birisini ölüme göndermektir. Bu, hata falan değil çünkü niye biliyor musunuz blast oranını 3-4 yazmış? 3-4 olursa kanserin nüksetme ihtimali yok ama 4-5 olursa kanseri nüksediyor ve Adli Tıp kanseri nüksediyor dememek için belgeleri, bilgileri tahrif etmiş. Akıl alır gibi değil. Buradan Adli Tıp ve onun başındaki Adalet Bakanına, Sağlık Bakanına sesleniyorum; bugün bunun için gereğini yapın ve Mehmet Murat Çalık'ı biran önce çıkartın. Aksi hâlde, üzülerek söylüyorum bu şartlar devam ederse Sayın Çalık cezaevinden canlı çıkamaz ve hepiniz onun vicdani sorumluluğu altında kalırsınız."
BOZ: BU YASA PİYASACI BİR ANLAYIŞININ ÜRÜNÜDÜR
Yasa teklifini eleştiren DEM Parti Muş Milletvekili Sümeyya Boz ise şunları söyledi:
"Sağlık; bir binaya, bir reçeteye, bir cihaz raporuna indirgenemez. Sağlık bir toplumun huzurudur, eşitliğidir, hakikatiyle barışıdır. Bu yasa teklifi ise toplumun değil sermayenin çıkarına hizmet eden, halkı müşteri, sağlık çalışanlarını ise performans puanı üreticisine dönüştüren piyasacı bir anlayışının ürünüdür. 20 yıldır sağlıkta dönüşüm adı altında yürüttüğü politikalarla halkın sağlığını değil sermayenin kazancını büyütmüştür bu iktidar. Şehir hastaneleri, kamu-özel iş birliği ve ortaklığı adı altında devlete ait olan kaynakların özel şirketlere nasıl aktarıldığını gördüğümüz devasa yapılar olarak karşımıza çıkmakta. Bu yapılar halkın cebinden çıkan milyarlarca lirayla yapılan ama halkın hiçbir şekilde faydalanamadığı, ulaşamadığı, hizmet göremediği bir yapı olmaktan öteye gidememiştir. Bugün kamu hastanelerinde randevu almak günler, bazı branşlarda ise aylar sürmekte hatta MR çektiremiyor yurttaşlar. Şöyle ifade edelim; MR randevusu geldiğinde hayatını çoktan kaybetmiş olan yurttaşlar var bu ülkede, bunu hatırlatalım bir kez daha. Birinci basamak hizmetleri çökme noktasında. Aile hekimleri artan bürokratik yük, kısa muayene süreleri, güvencesizlik ve performans baskısı altında ezilmekte, yurttaşlar ise beş dakikaya sığdırılan muayenelerle niteliksiz hizmete mahkûm ediliyor. Bu sistem ne sağlık emekçisini koruyabilir ne de hastayı sağ tutabilir."
PALA: SAĞLIK HİZMETLERİNE ERİŞİMLE İLGİLİ HİÇBİR YAKLAŞIM SÖZ KONUSU DEĞİL
Bu teklifin 'Yenidoğan çetesi' gibi çeteleri yaratan sorunları gidermediğine dikkat çeken CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala ise, teklife ilişkin şunları söyledi:
"Bu kanun teklifi Türkiye'deki sağlık ihtiyaçlarına yanıt vermekten çok uzak. Bu kanun teklifinde kamuoyunda Yenidoğan çetesi olarak bilinen çeteye giden yoldaki sorunları aşmak için hiçbir teklif önerisi yok. Örneğin, yenidoğan yoğun bakımlarında enfeksiyon önlemleri ve antibiyotik kullanımına uygunluk söz konusu olduğunda özel sektördeki hastanelerde bu uygunluk oranı yüzde 23 olarak bulunmuş. Bir başka deyişle her 4 hastanenin 3'ünde yenidoğan yoğun bakımlarında enfeksiyona uygunluk yok, Sağlık Bakanlığının bulgusu. Basit soru şu; bu saptamayı yaptınız, bunu önlemek için şimdi ne yapıyorsunuz? Önümüzdeki kanun teklifinde bununla ilgili hiçbir madde yok.
Bu kanun teklifinde ne sağlık çalışanlarının özlük haklarına ilişkin bir düzenleme var ne de birinci basamakta çalışan meslektaşlarımızın kendilerini güvende hissedebileceği bir düzenleme var. Biliyorsunuz, şu anda aile sağlığı merkezlerinde adlarına 'grup elemanı' denen sağlık çalışanları tamamen güvencesiz, tamamen özlük hakları olmadan ve çok ciddi maddi yoksunluklarla çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Oysa birinci basamak, Sağlık Bakanlığının en fazla desteklemesi gereken yerlerden bir tanesidir. Bir yandan önümüzde bir sağlık kanun teklifi var ama öte yandan, sağlık hizmetlerine erişimle ilgili sorunları çözecek hiçbir yaklaşım söz konusu değil. Uzun uzun randevu alınamamasına ilişkin bir konuşma yapmayacağım, bütün bölge milletvekilleri zaten bunları bir dakikalarda dile getiriyorlar. Ama şu andan itibaren birçok hastanedeki bazı özel tetkikler, ultrason tetkikleri de dâhil olmak üzere, bir sonraki yıla verilmeye başlandı randevular. Gerçekten, bir kanser hastasının yerine kendinizi koyun, bu kabul edilebilir mi?"
Pala, son olarak, "Kenevirin tıbbi kenevir olmak dışında ciddi bir şekilde kapsamının genişletilmesi kabul edilemez. Tıbbi kenevirle ilgili düzenleme zaten var. Burada yapılan, kenevirin esrara dönüşmesine yol açabilecek bir düzenlemenin hayata geçirilmesidir ki Türkiye'deki bağımlıların yüzde 80'inden fazlasının esrar bağımlısı olduğu bilindiği için bu madde asla kabul edilemez, hemen geri çekilmelidir" ifadelerine yer verdi:
KARAOBA: ESRARIN DA KULLANIMINI BU TOPLUMA SİZ NASİP EDECEKSİNİZ GİBİ GÖRÜNÜYOR
CHP Uşak milletvekili Ali Karaoba ise, kenevirden elde edilen çeşitli ürünlerin eczanelerde satışının önünü açacak maddeye ilişkin, "'Her şey bize nasip oldu' diye söylüyorsunuz ya, esrarın da kullanımını bu topluma siz nasip edeceksiniz gibi görünüyor. Türkiye Psikiyatri Derneğinin fikrini almadan, Türk Tabipleri Birliğinin çekincelerini dinlemeden 9'uncu maddeyi geçirmek tarihte AK Parti ile esrarın birlikte anılması anlamına gelecektir" dedi.