Hak ihlalleri ve tutuklulukların gölgesinde 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: 'İnsanların bu kadar adaletsizliğe sabrı kalmadı'

Hak ihlalleri ve tutuklulukların gölgesinde 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: 'İnsanların bu kadar adaletsizliğe sabrı kalmadı'

10.12.2025 04:00:00
Güncellenme:
Batuhan Serim
Takip Et:
Hak ihlalleri ve tutuklulukların gölgesinde 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: 'İnsanların bu kadar adaletsizliğe sabrı kalmadı'

Türkiye’nin insan hakları tablosu küresel gerilemenin en sert örneklerinden biri. Özellikle son bir yılda ifade özgürlüğü, toplantı hakkı, kötü muamele ve uzun tutukluluk şikayetleri belirgin biçimde arttı; hak ihlalleri en yoğun başvuru alanı haline geldi. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında Cumhuriyet’e konuşan İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu bu durumu, “Tutuklama şartları oluşmadan, buna dair gerekçeler de yazılmadan adeta bir istibdat rejimi gibi sürekli insanların tutuklandığını görüyoruz. İnsanların bu kadar adaletsizliğe sabrı kalmadı” sözleriyle değerlendirdi.

Birlemiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kabul etmesi, insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasına yönelik önemli ilk adımı olması nedeniyle, 10 Aralık tarihi bütün ülkelerde “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanıyor. 

Ancak uluslararası raporlar bugün dünyanın insan hakları bakımından en kırılgan dönemlerinden birine girdiğini söylüyor. Türkiye’nin tablosu da bu küresel eğilimin sert bir izdüşümü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin güncel istatistiklerine göre derdest başvuruların yaklaşık yüzde 40’ı Türkiye’ye karşı yapılmış durumda. Uygulanmayı bekleyen AİHM kararlarının sayısının 400’ü aştığı belirtiliyor. Basın özgürlüğünde de tablo benzer: Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün endeksine göre Türkiye, 180 ülke arasında 159. sırada. Son yıllarda 100’ün üzerinde gazeteci hakkında soruşturma açıldı, onlarcası gözaltına alındı, tutuklandı veya hala yargılanıyor. 

İstatistiklere göre, son bir yılda insan hakları ihlallerine ilişkin başvurularda belirgin bir artış var; özellikle ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı, kötü muamele iddiaları ve uzun tutukluluk şikayetleri en yoğun dosya gruplarını oluşturuyor.

İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, hak ihlalleri ve tutuklulukların gölgesinde 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulundu. 

“SON 15 YIL ANAYASASIZLAŞTIRMA DÖNEMİ OLDU”

İnsan haklarına dayanan Cumhuriyet’in, 2001 Anayasa değişikliği ile, 1971 ve 82’de zedelenen ve sonlandırılan ileri koruma ilkesini yeniden öngördüğünün altını çizen Kaboğlu, “En baskıcı askeri yönetim döneminde bile ‘Anayasa Mahkemesi kapatılabilir, Anayasa askıya alınabilir veya Avrupa Konseyi üyeliği sonlandırılabilir’ şeklinde, ortak kazanımları yadsıyıcı çıkışlar olmadı. Cumhuriyet’in son 15 yılı ise kurumlar, kurallar ve değerler üçlüsünde ‘oydaşma alanları’nın sorgulandığı ve belirsizleştiği bir anayasasızlaştırma dönemi oldu. Son 10 yılda, kazanımları yadsıma ve sonlandırmaya yönelik düşünsel ve eylemsel girişimler öne çıktı. Şimdi bununla mücadele kesintisiz sürüyor” dedi. 

Kaboğlu, “Türkiye’nin insan hakları karnesi sizce bugün nerede duruyor?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: 

"Eğer insan hakları karnesi bakımından devlet mekanizmalarını emellerine alet eden bu bloku esas alırsak karnemiz çok kötü. Uzun yıllar Anayasa Hukuku profesörlüğü yapmış biri olarak bu öğrencileri sınıfta bırakırım. Ancak eğer bu geniş halk kitlesini esas alırsak, onlar her gün verdikleri sınavı başarıyla geçiyorlar.”

"TÜRKİYE’DE İLK KEZ…"

Türkiye’deki cezaevlerinde, kapasitesinin çok üstünde insan bulunduğuna dikkat çeken Kaboğlu, gazeteci Fatih Altaylı’nın tutukluluğunun üzerinden örnek vererek, “Hiç suç oluşturmayan bir açıklaması, tarihte ilk kez ‘cumhurbaşkanına fiili saldırı’ olarak yorumlandı. Deliller ortada mıydı? Ortadaydı. Kaçma şüphesi var mıydı? Bildiğim kadarıyla hakkında birçok dava var, hiçbirisinden kaçmadı. Aylardır cezaevinde. Mahkumiyet hükmü verildi, mahkeme dosyadan elini çekti. Buna rağmen cezaevinde tutuluyor” dedi. 

“MASUMİYET KARİNESİNDEN YARARLANAMAYAN SAYISIZ İNSAN TUTUKLU”

İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna da değinen Kaboğlu, “Ekrem İmamoğlu ve diğer seçilmişler de benzer durumda değiller mi? Yahut avukat Mehmet Pehlivan gibi örneklerde hak savunucuları, masum oldukları bilinen ancak hukukun tanıdığı masumiyet karinesinden yararlandırılmayan sayısız insan tutuklu” ifadelerini kullandı. 

“BAZI KİŞİLERİN SİYASİ YAKINLIKLARI NEDENİYLE TUTUKLANMADIKLARINI GÖRÜYORUZ”

Kaboğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Basına yansıyan yahut yansımayan birçok dosyada tutuklama şartları oluşmadan, buna dair gerekçeler de yazılmadan adeta bir istibdat rejimi gibi sürekli insanların tutuklandığı, diğer yandan tutuklanması gereken bazı kişilerin ise çeşitli siyasi yakınlıkları sebebiyle tutuklanmadıklarını görüyoruz. Bir başka şey daha gözlemliyoruz ama. İnsanların bu kadar adaletsizliğe sabrı kalmadı.”

“KADINLARIN YAŞAM HAKKI TEHLİKE ALTINDA”

Avukatlar Vakfı Başkan Yardımcısı Avukat Nazan Moroğlu ise Türkiye’de hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını yok sayan hukuksuz tutuklamalarla insan onurunun ve insan haklarının ihlal edildiğini vurguladı. 

Kadına yönelik şiddetin, bir insan hakları ihlali olduğunu ve son yıllarda giderek arttığına dikkat çeken Moroğlu, “Türkiye’de; kadınların yaşam hakkı tehdit altındadır. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin yarattığı boşluk, koruma mekanizmalarını zayıflatmıştır. Cezasızlık halleri failleri cesaretlendirmekte, mağdurların adalet arayışını zorlaştırmaktadır. İnsan onurunun korunması, temel haklarının güvence altına alınması ve şiddetin önlenmesi  için acilen kararlı bir devlet politikası uygulanması gerekir” ifadelerine yer verdi.