Neden kutsaldır zeytin ağacı?
KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet'in Ege'si için yazdı...
Zeytin ağacı gizemli bir ağaçtır sanki!
Tohumundan, çekirdeğinden üremez. Büyük olasılıkla mutasyona uğramış yabani bir zeytin ağacının/delicenin aşılarla; akıllı hale, ürün verir duruma dönüştürülmesiyle yaygınlaştı.
Ne kadar kesilse, budansa, yansa, yanlışlıkla zarar verilse, kökü yok olmadıkça kurumaz, ölmez zeytin ağacı. Sarsılsa, bedeni hasar görse de kökten fışkıran filizlerle yeniden yükselir topraktan göğe.
Meyvesinin suyu, yani zeytin yağı yeryüzünün en sağlıklı, doyurucu besinlerinden biri olmasının yanı sıra zeytin ağacının her parçası insanın yaşamını kolaylaştırır.
Odunu kışın ocaklarda insanı üşütmez. İstenirse yağı kandilde çevreyi aydınlatır. Dalları, yaprakları kızgın yaz güneşine gölgedir. Koyu yeşil yaprakları aldığı solukla durmadan havamızı temizler.
Şimdi görülen geniş zeytin ağacı plantasyonlarından önce, çiftçi tarlasının bir köşesine muhakkak birkaç zeytin ağacı dikerdi Akdeniz çukuru çevresinde, bereketinden yararlanmak için.
Ondan ürün, verim almanın bin bir çeşit zorluğuna karşın, sanki doğanın mucizesidir zeytin ağacı.
Çağlar boyu insan bu olağanüstü ağaca hep saygı duymuş, hatta kutsamıştır.
Bu yönüyle bu kadim bitki giderek Akdeniz-Ege kültürünü belirleyen temel ögelerden biri haline gelir.
“Zeytin ağacı romantizmi” dillerden ellere yankılanır sürer.
Sevinçte, acıda, türküde, şiirde “o” vardır!
Zeytin ağacı ve çevresi insanı insan yapan “sevgi”nin mekanı, birbirine kavuşamayan sevenlerin çektikleri acının tanığıdır!
Anadolu insanının motiflerini tuvaline, halkın deyişlerini şiirlerine yansıtan, “Karadut’um, çatal karam’ın şairi” Bedri Rahmi Eyüpoğlu yüreğindeki sevda yangınını “Sitem” adlı şiirinde zeytin ağaçlarıyla paylaşır:
“Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Yar yar…
Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar...”
Sonra gür soluklu Ruhi Su alır sazı eline! “Sol” dünya görüşü nedeniyle yıllarca hapis yatan, Türk halk müziğini sazıyla evrensel boyutlarda yorumlayan 1940’ların Opera sanatçısı, “basbariton” Ruhi Su, o derin ve görkemli sesiyle Anadolu insanına olan sevdasını bir Ege türküsünde bir garip zeytin ağacına anlatır:
“Evlerinin önü zeytin ağacı
Dökülmüş yaprağı kalmış siyeci
Eğer gönlün bende yok ise
Sen bana kardaş de canım ben sana bacı”.
Zeytin ağacı Anadolu’nun aynasıdır!
İnsanlık yazmaya başlamakla kendi kültürünü kalıcı hale getirmeye, edindiği yaşam deneyimini gelecek kuşaklara daha kolay aktarmaya başladı.
Belki de bu nedenle “Tarih yazıyla başlar!” deniyor.
Bugün yazmak için kullandığımız harflerin en temel olanları, göçebeliği bırakıp yerleşik tarım toplumuna geçen ilk insanların uzun yıllar boyunca yarattığı bir buluştur. Onların yaşam biçimini, kültürünü yansıtır.
Kadim Mezopotamya dillerinde A, “alfa”;” öküz”dür. B, “beta, beth, beyt”; “ev”: G, “gama, gamal”; “deve”dir. Z, “zet, zai, zertum” ise “zeytin”.
İlk yerleşik insanların en çok gereksinim duyduğu nesnelerdir bunlar. Öylesine önemli ve saygı değerdirler ki seslerini, sözlerini yazıya dökerken kullandıkları harfleri bu nesnelere benzetirler.
Türk dilinin ölümsüz ustası Nazım Hikmet, “insanlık durumu, ölüm ve yaşam” arasındaki bağı sorgularken, boşuna zeytin ağacına baş vurmaz:
“Yaşamayı ciddiye alacaksın
Öylesine ciddiye alacaksın ki
Mesela yetmişinde bile zeytin ağacı dikeceksin
Öyle çocuklara falan kalır diye değil
Ölümden korktuğun halde
Ölüme inanmadığın için…”, der!
Ölümsüzlük “kutsal” kabul edilen metinlerin de konusudur!
Adem ve Havva’nın Cennet’ten kovulmasına neden olan, meyvelerini yedikleri, onlara cinselliklerini tanıtan “bilgi ağacı”, “incir ağacı” ise, onun hemen yanındaki “ölümsüzlük/yaşam ağacı” da “zeytin ağacı”dır!
İnsanlık kendi serüvenini yaşarken “bilgi”yi ve “ölümsüzlüğü” hala arayıp durmuyor mu?
Zeytin ağacının yaşamındaki her bir evre ayrı bir öyküdür!
Yetişkin zeytin ağacının yapraklı dalı nasıl “barışın” ve “zaferin” simgesi sayılıyorsa, “zeytin fidanı” da insanlarda bir umut, bir sevinç, bir mutluluk, geleceğe güvenle bakma simgesidir.
“Eski Ahit”, “Tanrıyla yapılan eski antlaşma” denilen Tevrat’ın Mezmurlar bölümünde, 128.Mezmur’da, Hacc’a giden Musevi’ler okudukları İlahi’de, mutluluğu onunla tanımlar:
“...Evin içinde karın
Meyveli asma gibi olur
Oğulların sofranın çevresinde
Zeytin fidanları gibi olur...”
Evet, insanların oğulları, kızları zeytin fidanı gibidir…!
Zeytin ağacı mütevazidir ama gönlü ganidir!
Olgun zeytin ağacı doğadaki canlılığın en belirgin ifadesidir. Onun bereketi ve dayanıklılığı, kökü toprağa tutunmuş tüm ağaçlara ve hatta insanlara örnektir.
Göksel dinlerin kutsal kitaplarından ”Tevrat insanlara “olgunluğu, hakkaniyeti ve doğruluğu” anlatırken “zeytin ağacı”nı işaret eder! Tevrat’ın “Hakimler” bölümünün 9.Bap’ında bu kutsal ağacın erdemine dikkat çekilir;
“Vaktiyle ağaçlar kendilerine kral mesh etmek için gittiler; ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol! Ve zeytin ağacı onlara dedi: Allah’ın ve insanın bana mesh ettikleri yağı mı bırakayım da ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?”!
“Kral olmak, güç sahibi olmak” ya da “sahibi olduğu iktidarı elden bırakmamak” için kimi insanlar olmadık dalavereler çevirirken “zeytin ağacı” “üretici” olmayı yeğler, “iktidar sahibi olmayı” elinin tersiyle iter!
Eski zamanlarda eylemli insan yaşamı gün doğumundan gün batımına dek sürerdi. Geceleri dünya karanlık ve ürkünçtü. Bir tek gökyüzü ve onu süsleyen envayi çeşit yıldızlar soğuk evrende insanlara yoldaşlık ediyordu!
Ateş ve ışık karanlık gecelerde insanın yardımcısıydı. Günü uzatıyor, insanı doğa koşullarına boyun eğmekten uzaklaştırıyordu.
Zeytin ve hayvan yağlarından elde edilen ışık insanın ateşten sonra bulduğu en önemli buluşlardandır.
Bir kap içine konmuş yağın içine sarkıtılan ipin dıştaki ucunun yakılmasıyla, yağ bitene dek elde edilen ışık insanlığın karanlık gecelere üstün gelmesinin başlangıcıdır. Kandil denirdi bu tür gereçlere.
“Kandillerin” ışığı yüzyıllarca insanları aydınlattı. Dış dünyayı aydınlatan bu mucizevi ışık insanın içsel dünyasının aydınlanmasında da açıklayıcı oldu!
Türkçe ile en iyi “Kur’anı Kerim” meal’i, tefsiri yaptığı düşünülen Muhammed Esed’in diliyle, “Nur” suresinin 35.ayet’inde “Allah”, zeytin ağacını ve yağının verdiği ışığı örnek göstererek kendi konumunu insanlara anlatır:
“Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru içinde kandil bulunan bir oyuktan yayılan ışığa benzer. O kandil ki sırça fanus içindedir; o fanus ki, inci gibi parıldayan bir yıldızdır sanki. Ve o kandilin yakıtı ne doğuda ne de batıda eşine rastlanmayan mübarek bir zeytin ağacından alınmaktadır. Ve o ağacın yağı öyle arı-duru, öyle parlak ki, neredeyse ateş değmeden de ışık verecek: Nur üstünde nur! Allah erişmek isteyeni nuruna eriştirir; işte bunun içindir ki Allah insanlara örnekler vermektedir…”
Zeytin ağacı eşsiz bir ışıktır.
O ışık yüzlerce yıldır Anadolu’yu ve insanlığı aydınlatıyor.
İnsan topluluklarının kimliği değişse bile, bu ışık aydınlığını yüzyıllardır sürdürüyor.
Bu yüzden kutsal sayılıyor olmalı zeytin ağacı!
04.11.2021
Bergama
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt