TEKGIDA-İŞ Genel Başkanı Mustafa Türkel, son 20 yılda büyük bir değişim yaşandığını söyledi: İşçide sınıf bilinci değil tarikat etkisi var
Emekçilerin tarikat eliyle sınıf bilincinden uzaklaştırıldığını söyleyen TEKGIDA-İŞ Genel Başkanı Mustafa Türkel, “Din sömürüsü ya da siyasi parti bilinci ve şükretme etkisindeler” dedi. Türkel, örgütlenmenin önündeki en önemli engelin de yargı olduğunu vurguladı.
- “Son yıllardaki değişim, işçileri sınıf bilincinden uzaklaştırarak şükretme döngüsüne soktu. Tarikatlar eliyle, sınıf bilincinden daha çok din sömürüsü ya da siyasi parti bilinci ve şükretme etkisindeler.”
- “Türkiye’de işçi konfederasyonları misyonlarını tamamladı, sendikal mücadelenin önünde ket oluşturuyorlar. Konfederasyonlar bugünkü koşullarda sendikal yapıların gelişmesine engel oluyor”
TEKGIDA-İŞ Genel Başkanı Mustafa Türkel Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Türkiye’de sendikalı işsi sayısı nedir?
Yaklaşık 1,5 milyon civarında toplu iş sözleşmesi kapsamında çalışan sendikalı işçi var. Sendika üyesi çalışanlar, istatistikler yayınlandığında 2 milyon civarında olacak gibi gözüküyor.
- Ne kadarı asgari ücret alıyor?
Geçtiğimiz iki yılda İktidarın asgari ücreti yıl içerisinde ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayı 2 kez artırmak zorunda kalması ama toplu iş sözleşmesi ücret artışlarının çoğunlukla yıllık olması,çalışanların çok büyük bir oranını asgari ücret düzeyine düşürdü.
Öte yandan hissedilen ve ilan edilen enflasyon arasındaki makas, toplu sözleşme düzenini alt üst etti. Dolayısıyla çalışanların yüzde 90'ın üzerindeki bir oranı asgari ücretle çalışıyor gibi gözüküyor
- Çalışanların tümü sendikalı olsa asgari ücret rakamı böyle belirlenebilir mi?
Hayır. Adı üzerinde asgari ücret,ülke genelinde uygulanması zorunlu en az ücret,eşik ücret. Bu ücret maalesef bu gün genel ücret konumuna getirildi. Sendikal örgütlülük çalışanların ücret ve sosyal haklarını toplu iş sözleşmeleri ile daha ileri taşımak içindir ya da diğer anlatımla toplu iş sözleşmeli düzen asgari ücretin ötesidir.
‘ŞİKAYET EDEN ÖRGÜTLENECEK’
İşçiler asgari ücretten şikayetçiyse örgütlenecekler. Yaşamından ya da yaşadıklarından şikayetçi olanların buna çözüm bulabilmek için çabaları olması gerekiyor. Bunun çalışma hayatındaki tek yolu da sendikalı olmak.
- İşçiler sendikalı olmaktan çekiniyor mu?
Biz toplum olarak beklentilerimiz kolay yoldan kazanmak şeklinde gelişiyor, işçiler de çoğunlukla öyle bir kısmı hazıra konmaya,kolaycılığa alışmış, örgütlenmek için risk almayı göze almıyor.
- Örgütlenmenin nasıl bir riski var?
İşten çıkarılma korkusu var. Bir söz vardır: “Sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”. Emeğimizin karşılığını almak için Örgütlenmekten başka yol yok, başka çıkışı yok.
- İşçilerin bu korkusu nasıl giderilebilir?
Herkes kendini sorgulayacak. Ben çalışma hayatına başladığım 70’li yıllarda sendikal nedenlerle bir kaç kez işten atıldım, yılmadım. Risk almadan iyi şeylere ulaşılamaz.
- Türkiye'de işçilerde sınıf bilinci var mı?
Yok maalesef. Türkiye'nin siyasi ve kültürel anlamda, özellikle son yıllarda yaşadığı değişim, işçileri sınıf bilincinden uzaklaştırarak, şükretme döngüsü içerisine soktu. Tarikatlar, cemaatler eliyle, sınıf bilincinden daha çok din sömürüsü, ya da siyasi parti bilinci ve şükretme etkisindeler.
‘YÜZDE 60’DAN FAZLASI İKTİDARI DESTEKLİYOR’
Örneğin çeşitli etkin propagandalar etkisi ile İşçilerin yüzde 60’ından fazlası bu siyasi iktidarı destekler durumda. Eğitim düzeyi düşük Ne kadar kültürel az gelişmişlik bilinçsiz bir kitle varsa siyasi iktidarlar ve sermaye ondan daha çok nemalanır.
- İşçiler üretimden gelen gücünü bu nedenle mi kullanamıyor?
Aslında İşçilerin üç temel gücü var. Üretimden gelen güç, tüketimden gelen güç ve siyasal güç.
Üretimden gelen güce zaman ve koşullar oluştuğunda zaman başvurulur. Tüketimden gelen güç bir bilinç düzeyi gerektirir. Tüketirken, örgütlü yapıların üretimlerine destek verip, o işletmelerde daha çok istihdam yaratma ve örgütsüz yapıların da sermaye ya da işletme anlamında cesaretlendirilmesine örnek olmalıdır.
Siyasi güç ise,bugün hepsinden önemli hale geldi. İşçiler siyasi gücünü doğru kullanmıyorsa ortada bir sorun vardır.
‘TEK GÜÇ ÜRETİM DEĞİL’
- Siyasi güç nasıl kullanılır?
Bir anlamda tek adamla yönetilen bir ülkede hallerinden memnun olmayan işçiler sendikaları yargılıyor da, yılın ortası gelmeden ücretlerinden kesilen yüksek vergiler ile yüzde 10-15 kayba uğradığı halde siyasi iktidara tek kelime etmiyorlarsa burada önemli bir sorun var. Yani üretimden gelen güçleri tek güç değildir,zorunlu hallerde en son başvurulacak güçtür. İşçiler öncelikle politik/siyasi güçlerini çok iyi kullanmayı öğrenebilmeli.
‘BİLİNÇ, MÜCADELEYİ YÜKSELTİR’
- Sınıf bilinci için siz sendikanızda ne yapıyorsunuz?
Biz TEKGIDA-İş sendikası olarak günlerce fabrikalarda üyelerimiz ile eğitimlerde oluruz. Şu an sizinle konuşurken bile çalışanlarımız Samsun’da işyerlerinde sendikal eğitimde. Biz sendika olarak yıllardır “Ürettiklerimizi tüketelim” diye örgütlü olduğumuz şirketlerimizin reklamlarını yapar, üyelerimiz ve ailelerini bu konuda aydınlatmaya çalışırız. Bir işçi kendi örgütlü olduğu ürünü değil de bir başka örgütsüz ürünü, “daha ucuz” diye alırsa kendi makinesinin kapanma riskini yükselttiği ona anlatıyoruz. Çünkü, işçiler ne kadar bilinçliyse, işçilerin tercihleri ve mücadeleye katkıları o kadar yüksek olur.
- Sizde örgütlü olan işçilerin ücretleri nasıl?
Biz nispeten iyi sayılırız. Sendikamızın 2024 yılı toplu iş sözleşmeleri başlıyor ve şu an bile asgari ücretin çok üzerinde haklar sağlanıyor. Ortalama gelir olarak baktığımızda zaten bizim üyelerimizin bir çoğu bugün toplu iş sözleşmeleri bitmeden bile asgari ücretten yaklaşık iki katı ortalama ücrete sahiptir. Şu kadarını söyleyebilirim, metal sektörü geçen hafta bir grup toplu iş sözleşmesi bitirdi. Biz sözleşmelerimiz bitmeden çoğu işletmemizde onlardan iyiyiz.
Yeni dönem TİS’ler için ücret artış taleplerimiz, pandemi ve ekonomik kırılmalardan kaynaklı kayıplarımız ile bu dönemde şirketlerimizin büyümelerini de dikkate alarak yüzde 250 ile 300 civarında. Üyelerimizin gerçeklerden hareketle beklentileri de bir hayli yüksek ve bu mücadele biraz sürecek.
- Kamuda örgütlenmekle özel sektörde örgütlenme arasında nasıl bir fark var?
Özel sektörün örgütlülüğe bakışıyla kamunun bakışı çok farklı. Kamu işçisinde sorun işe girene kadardır, girdikten sonra işten atılma derdi yok. Özel sektör çalışanının sendikaya daha çok ihtiyacı var. Sendikanın olmadığı yerde çalışan, başta iş güvencesi olmak üzere çok büyük zorluklar ile karşı karşıya, işverenin iki dudağı arasında bir ortamda çalışır.
Sendikalar aynı zamanda uyguladığı politikalarla haksız rekabete engel olacak çözümler üretir. İç denetim mekanizmaları ile uyguladığı kaliteli ve verimli üretim önceliği de iş yeri ürünlerinde kalite ve hatasızlık sağlar. Sendikaların olduğu yerde tüketiciyi yanıltacak hiçbir şeye izin verilmez, bu nedenle tüketiciler sendikalı işyerlerini ürettiği ürünleri tüketirken rahat olabilirler.
- Örgütlenmenin önündeki en büyük engel nedir?
Yargıdır. Yargıda geçen zamandır. Eksikleri olabilir ama Türkiye, son 50 yılın en demokratik sendikalar yasasına sahip diyebilirim. Üye yapmanın önünde ki zamana, mekana bağlı ve mali engeller kaldırıldı. Eskiden noter vardı, para isterdi. Bir sendikadan diğerine geçecekseniz bir de istifa edeceksiniz. Para ödeyeceksiniz, bir de üye olduğunuzda para ödeyeceksiniz. Notere gitmek zorundasınız, iş yerinde çalışıyorsunuz izin alıp notere gitme şansınız yok iyi olmak için işveren izin vermez. Küçük ilçelerde noterler işverenler tarafından zaten kontrol ediliyor, ilişkiler geliştiriyor. Noter işçiyi düşünür mü? İşçinin kırk yılda bir işi düşer ama işveren öyle mi... İşçiler notere gidip örgütlenmeye kalktıkları anda noter işverene uçuruyor haberi. Bu engellerin tümü kalktı.
Sendikalaşmayla ilgili işçiler bahane üretiyorlarsa kendilerine bakacaklar. Sendikalı olmanın asla engeli yok.
- İşten çıkarmanın ardından yargı süreci mi uzuyor?
En önemli engel yargıda geçen zaman. Yargımız hantal, iş yükü çok fazla ve yavaş işliyor, ihtisas mahkemeleri yok. Sulh ceza ve kimi ilgisiz mahkemeler toplu iş hukuku ve iş davalarına bakmak zorunda. Sendikal nedenlerle işçi işten atılıyor, dava açıyoruz. İşçi yüzde 95 kazanıyor ve iyi de tazminat alıyor ancak iki yıl, iki buçuk yıl sonra.
O arada geçen zamanda işveren baskılarıyla çalışanların sendikadan istifa ettiriyor, ortada ne sendika ne de işçi üye kalıyor. Biz bunlarla ilgili gerekli yasal prosedürleri başlattığımızda, işveren bizim çoğunluk tespitimize yasa gereği itiraz ediyor. Burada çarpıklık başlıyor. Yasanın eleştirilebilecek taraflarından biri bu.
‘İŞVEREN YASAL BOŞLUĞU KULLANIYOR’
- Sahte üyelik mümkün mü?
Elektronik ortamda üyelik yaptığı için hiç kimse sahte üyelik yapma şansına sahip değil, ederse ancak bakanlıktaki sistemin kontrolünü elinde bulunan ilgili bürokratlar bu ve benzeri süreçlere müdahale edebilir, başka hiç kimse sahte işlem yapamaz. İşverenler de burada bunu bildiği halde bir buçuk-iki yıl zaman kazanmak için yasal boşluğu kullanıyor. Sendika davayı kazandıktan sonra bu yargı boşluğunu haksız yere kullanan kimi işverenler de işçilere yaptığı zulmü unutmuşuz gibi, hiçbir şey yapmamış gibi ilişki kurmak isteyebiliyor. Biz de o kaybedilen zamanın faturasının önlerine koyunca, “kem küm” diyor. Yani yargı süreci halledildiğinde hiçbir engel yok. O zaman işçiler gönül rahatlığıyla sendikalı olur.
‘İŞÇİLERE REFERANDUM HAKKI GETİRİLMELİ’
Ayrıca yasayla işçilerin referandum hakkının getirilmesi de gerekiyor. İşçiler, iş yerlerinde sendikal tercihleri ya da sendikalı olmak yada olmamak konusunda referandum hakkını kullanılabilmeli.
- Nasıl bir referandum hakkı?
İş yerinde sendika değiştirmelerden tutun, toplu iş sözleşme süreçleri ve sendikalı olma süreçlerinde. İşçinin iradesini devreye sokabilen bir sistem oluşturulmalı. İşçilerin yarıdan bir fazlası sendikalı olmak istiyorsa artık işveren olarak onun itiraz hakkı olmamalı.
- Sendikalı bir işçi işten çıkarıldığında yargı süreci devam ederken siz ne yapıyorsunuz?
O üyemize bir süre asgari ücretin işsizlik ödeneğindeki alt limitinden az olmamak üzere ücret ödüyoruz. Çünkü yargı kararı çıkana kadar evinin elektriği kesilmemeli, çocuğunun sütü ekşimemeli, ekmeksiz ve aşsız kalmamalı.
- Sendikaların etkisini ve mücadelesini nasıl buluyorsunuz?
Sendikal hareket için çoğunluğun bakışı “İyiye gitmiyor” derler ama bu bizim gelecek için karamsar olmamızı gerektirmiyor. Çalışan profilinde eğitim düzeyi gittikçe yukarıya çıkıyor. Bu çeşitli arayışların ve gelişmelerin de önünü açıyor. Günümüzde çoğunlukla sendikaların başındaki yöneticilerin aşağıyla ilişkilerinin kesildiğini ya da zayıfladığını görüyoruz.
Örneğin, benim çocuklarım yaşındaki insanlar işçi olarak çalışıyorlar, işyerlerinde bize göre daha genç kuşaklar var. Yönetimler de buna uyumlu olarak sendikal değişimi gerçekleştirmeli. Biz sendika olarak bu değişimi bilinçli bir şekilde yapmaya çalışıyoruz.
‘YENİ KADROLARIN ÖNÜ AÇILMALI’
Sendikal hareketin ivedilikle mevcut yapılarını gözden geçirerek, çalışanların hem teknolojik hem sosyal ihtiyaçlarını anlayabilecek, kavrayabilecek yeni kadroları yönetimlere getirmesinin önünü açmalı. Peki Türkiye'de bu mümkün mü? Hayır. Bu gün Ne Hak İş’te ne Türk İş'te ne de DİSK'te bu mümkün görünüyor. Maalesef sendikal statüko oluşturulmuş, bunu aşmak kolay olmayacak.
- Zaman zaman “sendika ağalığı” yakıştırılır yönetim kademelerine, bundan mı söz ediyorsunuz?
Ben onu diyemem. Bu, 12 Eylül sonrası kimi basın organlarının geliştirdiği bir söylem. Özelleştirmelerin gündeme taşınmasıyla birlikte o günün medya patronlarının devletin özelleştirilecek kurumlarından pay alabilmek amacıyla, önlerinde engel gördükleri sendikal yapıları yıpratmak, tasfiye edebilmek, sendikacıları susturabilmek için yapmış olduğu bir propagandanın sonucudur. Bu kadar net.
‘BİZDEN AĞA OLMAZ’
Benden ya da bizden ağa olmaz. 40 yılı aşkın çalışma hayatındayım. Yarın buradan gittiğimde bankalarda milyonlarım, varlıklarım falan yok. Emekli maaşım 1 Ocak itibariyle 13.500 TL oluyor. Benden ağa olur mu? Biz işçiyiz,Bu görevi bıraktığımız andan itibaren sıradan bir emekli olacağız. Ancak bugün temsil ettiğimiz görevlerde olduğumuz sürece ülke çalışma hayatına ve temsil ettiğimiz üyelerimize katkı sunabilmek çırpınışı içerisindeyiz.
- Peki sizin statüko dediğiniz nedir?
Sendika yöneticilerinin, sendikaları kendi babalarının mülkü gibi görmeyerek, o kurumun gerçek sahibinin işçiler ve gelecek kuşaklar olduğunu unutmadan, bilgili, aydın, ideolojik anlamda kendini geliştirmiş arkadaşlarımıza bu yerleri teslim etmek gibi bir çabaları olmalı. Kurumsal bilincin önünü açılmalı. Buna engel olmaya statüko deriz.
‘DEVRİMCİ SENDİKAYIZ’
Ben göreve gelme aşamasındayken bizim önümüzdekiler de “Geriden adam gelmiyor, kime teslim edeceğiz” diyordu ama geldiğimiz noktada bu sendikayı biz onlardan çok da daha iyi bir yere taşıdık.
Kaynaklarını verimli kullanmaya başladık. Üyelerle sendika arasındaki engelleri kaldırdık ve 20 yıl önce sarı sendika olarak bilinen TEKGIDA-İş sendikasını “Türkiye'nin en ilerici, devrimci sendikası yaptık.”
Öyle ki, sendikamız, 20 yıldır her ay geliri bağımsız yeminli mali müşavir organları tarafından denetlenen tek sendika yaptık,bunun ikinci bir örneği yok.
‘ELEKTRONİK OYLAMA’
Artık bu yeni dönemde sendika içi demokrasinin tam ve sağlıklı işlemesi için her türlü engeli kaldırdık. Temsilcilerimizi elektronik ortamda seçimle belirliyoruz. Bu süreçler de her üyeye öncelikle takvim gidiyor. Aday olacaklar için adaylıkla ilgili form da elektronik ortamda gönderiliyor. Formu dolduruyorlar, buraya müracaatları geliyor. Süre bittiğinde bütün işçilere, aday olarak müracaat edenlerin isimleri iletiliyor. Herkes oyunu 24 saat içinde elektronik ortamda kullanıyor. Bir aşama daha ötesi, kadın ve gençlik komisyonlarımızın seçimlerini de bu yöntemle başlatıyoruz. Bundan böyle onları da elektronik ortamda seçeceğiz. Sendika içi demokratik süreçlerin sağlıklı işlemesi, bizim olmazsa olmazımızdır.
‘HESAP VERMEYİZ, EĞİLMEYİZ’
- İktidar yanlısı muhalefet yanlısı gibi ayrışmalar da sendikal mücadeleyi etkiliyor mu?
TEKGIDA-İş, konfederasyonlardan bile bağımsız bir sendikadır. Bizim sorumluluğumuz bir Allah'a bir bağımsız yargıya bir de temsil ettiğimiz işçiye. Onun dışında hiç kimseye hesap vermez, hiç kimsenin önünde eğilmeyiz. Görevimiz ve sorumluluğumuzla ilgili işimizi yaparken ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı ya da patronu neyi olursa olsun hiç kimseden emir almadan bu sendikanın bağımsızlığını önemsiyoruz. Kısacası sendikal bağımsızlığı önemsiyoruz.
- Sendikaların mücadeledeki eksiği nedir peki?
Bu günkü durumda işçi konfederasyonlarda bağımsızlığından bir yapıdan ya da sendikaların bağımsız bir karar alma organlarından bahsedemeyiz. Konfederasyonda genel sekreterlik yaptığım dönemlerde de bunu yaşadım ve gördüm.
Türkiye'de işçi konfederasyonları misyonlarını tamamladı, sendikal mücadelenin önünde ket oluşturuyorlar.
‘HAREKETİ 12 EYLÜL DAĞITTI’
Bugünkü koşullarda sendikal yapıların gelişmesine ve kendini geliştirmesine de engeller. 12 Eylül öncesi sendikalar konfederasyonların önündeydi. Konfederasyonlar şeklen vardı. Her sendika kamuda ya da özel sektörde kendi toplu iş sözleşmelerini özgür ve bağımsız mücadelesiyle yapardı. 12 Eylül'le birlikte sendikal hareketler hallaç pamuğu gibi dağıtıldı. kamu işverenleri Sendikası kuruldu Sendikalar kamu eliyle kontrol edebilir hale geldi. Konfederasyonlar sözleşme yapmaya başladı. Bu, sendikaların da hoşuna gitti. İyi sözleşme yapınca “Biz yaptık” oldu. Kötü sözleşme olunca “Onlar yaptı”. diyerek konfederasyonları suçladılar,Sendikalarda işin kolayına kaçtılar.
‘SENDİKAL HAREKET TEMBELLEŞTİ’
Türkiye'de sendikal hareketi tembelleştiren şey çerçeve sözleşmelerdir. Konfederasyonu öne çıkaran sendikal bakış ya da sendikal anlayıştır. Yani Türkiye'de sendikal hareketin gelişmesine konfederasyonlar, engel olmaktadır. Bu yapı siyasi iktidarlar tarafından da besleniyor. Bir yanda sendikaları tek tek kontrol etmek, diğer yanda konfederasyonun beş yöneticisinin ikisiyle iyi ilişkiler kurduğunda koca bir sınıfı kontrol etmek var.
- Ne olmalı?
İş kollarına göre bağımsız ve güçlü sendikal hareketlerin gelişmesi için konfederasyonların kendi misyonlarını yeniden gözden geçirerek, sembolik, parlamento ilişkileri, uluslararası ilişkiler gibi daha üst konularda çalışma komisyonları oluşturarak düşünce üretmeye çalışmalı. Sendikalar adına toplu sözleşme yaparak herkesi aynı kefede buluşturma kolaycılığından kaçmalı. İktidarların kapısında dilenci durumuna düşmekten sendikal hareketi, işçi sınıfını çıkarmalı.
‘BİAT ETTİRİLDİLER’
- Sendikal hareket, hükümet karşısında “dilenci” durumuna mı düştü?
Aynen öyle. Özellikle AKP iktidarı ile birlikte Türkiye'de kamuda örgütlü sendikal hareket konfederasyonlar eli ile ve tabiri caizse işbirliğiyle iğdiş edildi,iktidara biat ettirildiler. Göstermelik olarak bir iki söylemlerin dışında şu anda siyasi iktidarın politikasını eleştirecek bir tane ortak bir eylem ya da ortak bir bakış açısı oluşturabilecek Türkiye'nin bir işçi,sınıf konfederasyonu yok.
‘TEKEL ÇARESİZLİĞİN SON DURUŞUYDU’
- 78 gün süren Tekel direnişinde TEKGIDA-İş’in başındaydınız. O dönem bunun gelecek eylemler için de bir milat olacağı düşünülmüş, hatta “işçi sınıfının yeniden uyanışı” olarak değerlendirilmişti. Ancak bir daha böyle bir eylem göremedik. Neden?
Biz sendika olarak o dönemde özelleştirme karşıtı eylemlerimizi 90'lı yıllardan itibaren tüm işyerlerimize adeta çoban ateşlerini yakmaya başlamıştık. 2000'lere böyle geldik.
Tekel’in özelleştirilmesine karşı il il, fabrika fabrika mücadele başlattık. O eylem işin finaliydi, çaresizliğin son duruşuydu. Türkiye o eyleme sahip çıktı. Ancak Tekel işçisi maalesef çoğunlukla sahip çıkmadı. Sendika olarak çok zorlandık. Kimi makaleler, hikayeler yazılır ama işin doğrusu, kimse yaşadığımız zorlukları anlamak için çaba göstermedi. Bu haksızlık. Artık bu tür eylemler olmayacak, çünkü bütün yapıları kontrol edebilen güçlü bir iktidar var. Artık o tür eylemleri özel sektör işçisi yapamaz, o zamanlar kamu işçisi eylem yapıyordu. Özel sektör işçisi lokal anlamda sorunlarına çözüm ürettiyse genel anlamda o tür eylemlere girmez.
Kamu işçisinin örgütlü olduğu çok az yer kaldı. Ortada kamu işçisi de kalmayınca kamu güvencesi de kalmadı.
‘DIŞARIDAN GAZEL OKUYAN GELSİN DÜZELTSİN’
Sendikal bağımsızlığın konfederasyonlardan ayrı olarak yeniden örülmesi ve sendikaların bağımsız mücadele etmeyi öğrenmeleri, demokratik şeffaf bir sendika oluşması için de işçilerin ivedilikle örgütlenerek bu yapılar içerisinde etkin olmaları sağlanmalı. Dışarıdan gazel okuyanlar sendikaların içine girsinler düzeltsinler. Örnek olarak biz bunu tüm zorluklara rağmen başardık. Bu sendika 80 li yıllarda beni üyelikten ihraç etti, biz buna karşı yılmadan mücadelemizi sürdürdük ve bugün buradayım.
‘YUKARIDAKİLER KİRACI’
İşçilere tavsiyemiz ve çağrımız, diyelim ki eviniz var kiraya verdiniz kiracı evinize iyi bakmıyor diye kızıp evi ona bırakır mısınız? Ne yapanız, kiracıyı atarsınız. Bu sendika bizim evimiz. Yukarıda oturanların hepsi kiracı. “Biz oralar gideceğiz evden atacağız. Yeni kiracılar bulacağız” dedik ve bulduk. 6-7 yıl yargıda mücadele ederek üyeliğimizi yeniden kazandık ve geldik. Türkiye'de başka bir örneği yoktur.
- 2023 seçimlerinde özellikle milletvekilliği seçimi için üyelerinize oy kullanmama çağrısı yaptınız, neden?
Parlamentoda işçilerin karşılığı yok. Ne partilerin aday belirleme süreçleri ne de işçilerin sorunlarına dair yaklaşımları bizi onların değirmenlerine su taşımamızı gerektirmiyor. Parti fark etmiyor. Aslında hiçbiri işçiyi sevmezler. İş milletvekili listesine gelince orada başkaları devreye girer. Hiç kimse sendikayı ya da konfederasyonu adam yerine koymuyor.
- Siz milletvekili olmayı düşünür müydünüz?
Benim beklentim olmadı. Bu konuda hem CHP’den 2 dönem hem de AKP’den 2007'de teklif edildi. Parlamentoya girmeyi ben reddettim, asla düşünmedim.
- Yerel seçime için de bir çağrınız olur mu?
Bu kayıkçı kavgasından başka bir şey değil. Düzen partilerini destekleyecek hiçbir çağrı yapmayacağız. Çünkü onların ne programlarında ne de hedeflerinde işçiler ve sendikalar var.
MUSTAFA TÜRKEL KİMDİR?
1955’te Zile’de doğdu. Torna/tesviye bölümü okudu. 1983’te Tokat Sigara Fabrikası’nda teknik usta olarak çalıştı. 1989’da Tokat şube başkanı ve Samsun bölge şubesi sekreterliğine seçildi. 10 yıl sonra TEKGIDA-İŞ Sendikası genel sekreteri oldu. 2005’te ise genel başkan seçildi. 2007’de seçildiği Türk-İş Genel Sekreterliği’nden 2010’da istifa eden Türkel, TEKGIDA-İŞ Genel Başkanlığı görevini yürütüyor.
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!