Turhan Çömez ‘gizlenen 12 sayfalık tutanaklar’ı sordu: ‘PKK'nın Suriye'deki uzantısı silahları bırakacak mı bırakmayacak mı?’

Turhan Çömez ‘gizlenen 12 sayfalık tutanaklar’ı sordu: ‘PKK'nın Suriye'deki uzantısı silahları bırakacak mı bırakmayacak mı?’

7.12.2025 22:46:00
Güncellenme:
ANKA
Takip Et:
Turhan Çömez ‘gizlenen 12 sayfalık tutanaklar’ı sordu: ‘PKK'nın Suriye'deki uzantısı silahları bırakacak mı bırakmayacak mı?’

İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez, "PKK'nın Suriye'deki uzantısı, KCK'nın Suriye'deki uzantısı bu silahları bırakacak mı bırakmayacak mı? Acaba terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın karartılan veyahut da gizlenen o 12 sayfalık tutanağında bunlarla ilgili herhangi bir ifade var mıydı? Buradan aziz Türk milletine sesleniyorum; ferasetinizle, basiretinizle, yüreğinizle, cesaretinizle bu ihanet sürecine, bu tiyatroya Türkiye'nin önüne dayatılmış emperyaller tarafından dayatılmış Büyük Ortadoğu Projesi'nin devamı niteliğindeki bu dayatmaya ve bu aldatmaya lütfen inanmayın" dedi.

Turhan Çömez, sosyal medya hesabından paylaştığı videoda Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda, AK Parti, DEM Parti ve MHP'li üyelerin İmralı ziyaretine ilişkin tutulan tutanakların özetinin okunmasına tepki gösterdi. Çömez, tutanakların gizli tutulmasının üç amacının olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:

"Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni savaş meydanlarında kurulmuş, savaşı yönetmiş, Atatürk'ün başkanlığını yaptığı Gazi Meclis'in temsilcilerini bu ülkeye silah doğrultmuş, tam 50 bin kişinin katili, şehitlerimizin sorumlusu alçak bir terör örgütünün elebaşının ayağına gönderdiler. Ve gönderirken de dediler ki 'Her şeyi bilmenize gerek yok.' Peki neydi amaç? Birincisi onu başmüzakereci ilan etmek. İkincisi devletle PKK'yı muhatap etmek, eşitlemek. Üçüncüsü terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan'ı coğrafyada yaşayan bütün Kürtlerin lideri veya önderi veya kurucu önderi tayin etmek. Çünkü projenin arkasındaki irade küresel güç merkezleri böyle bir misyonun yüklenmesini arzu ediyordu. Ve nihayetinde üç vekil İmralı'ya gitti. 

"GİZLİ KAPAKLI İŞ YAPIYORSUNUZ"

Şimdi şu sürece şöyle bir bakalım; Meclis'teki kurulmuş olan komisyonda oylama yapıldı. Oylama gizliydi. Niye gizliyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Utanıyor musunuz yaptığınız işten? Madem yaptığınız şeyden bu kadar eminsiniz. Neden el kaldıran, gidilsin diyen vekillerin isimlerini tarih önünde gözler önüne sermiyorsunuz. Oylama gizliydi. Sonra 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde bir de baktık ki üç vekil İmralı'ya gitmiş. Gidiş de gizli oldu. Helikopterle gitmişler. Peki madem bu kadar doğru bir iş yapıyorsunuz. Kendinizden eminsiniz. Neden göğsünüzü gere gere biz gidiyoruz demediniz? Neden kosterlerle gidip yol boyunca vatandaşlarla kucaklaşıp 'Biz çok iyi bir iş yapıyoruz. Terörist başıyla kucaklaşmaya gidiyoruz. Bir mesajınız var mı? Bir selamınız var mı' diye sormadı vatandaşlara. Keşke Mudanya sokaklarında bir dolaşabilseydiniz. Bunu da yapmadınız, gizlediniz. Sonra giden heyetten bir vekile soruldu. 'Gittin mi? Gitmedin mi?' 'Yok ben gitmedim. Ben dişçiye gittim' dedi. Kendinizi gizlediniz.

Tutanaklar tutuldu. 16 sayfaymış. Kimin tuttuğu belli değil. Tutanakları tutanı da gizlediniz. Sonra getirdiniz bu 16 sayfalık tutanağı parlamentoya teslim ettiniz veya edildiğini zannediyoruz. Ama bir de baktık ki 16 sayfalık tutanağın 12 sayfası yok 4 sayfa olarak tanzim edilmiş. Yani geri kalan kısmını da gizlediniz. Gizli kapaklı iş yapıyorsunuz. Sonra giden partilerden bir tanesinin temsilcisi dedi ki bizim buna dahilimiz yok. Bir başka temsilcisi 'bu çöp mesabesindedir. Dolayısıyla bir karşılığı yok.' Gizlediniz ve oraya gidenler de bunun çöp olduğunu ve o tutanağın hazırlanmasında bir dahlinin olmadığını söyledi. Ve o komisyonda bırakın Meclisteki diğer vekilleri o komisyonda görev almış hatta gidilsin diye el kaldıran vekillerin dahi tutanaklardan haberi yok. Diyorlar ki 'Bizim bilmemiz lazım.' İktidar vekili diyor ki 'Gelseydiniz haberiniz olurdu. Gelmediniz söylemiyoruz, gizliyoruz.' Yani gizli kapaklı iş baştan sona devam etmiş. Sonra da diyorlar ki 'Takılın peşimize, biz ne dersek o olur, bize güvenin.'

"SORGULUYORLAR, ENDİŞE DUYUYORLAR, KAYGI DUYUYORLAR, MERAK EDİYORLAR VE ÖĞRENMEK İSTİYORLAR"

Sorguluyorlar, endişe duyuyorlar, kaygı duyuyorlar, merak ediyorlar ve öğrenmek istiyorlar. 'Hayır, zinhar öğrenmenize gerek yok, ihtiyaç da yok. Biz ne dersek o olur.' Ve bunu bir demokrasiymiş gibi insan haklarıymış gibi, özgürlüklermiş gibi, 'barışmış' gibi sunmaya çalışıyorlar. Terör örgütünün dağdaki temsilcileri veya yöneticileri diyor ki 'Biz üstümüze düşeni yaptık.' Ne yapmışlar? Irak pazarında 10 dolara satılan 30 keleşi bir çanak içinde yakmışlar. Sonra da diyorlar ki 'Biz üstümüze düşeni yaptık. Bundan sonra sıra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde ve parlamentoda.' Peki ne istiyorsunuz? Biz zaten Lozan'a karşı kurulmuştuk. Sevr'le ilgili adımlar atılsın. Anayasa 1, 2,3 ve 4 değişsin, 42 değişsin, 66 değişsin. TCK değişsin, Terörle Mücadele Kanunu değişsin, infaz kanunu değişsin. Bütün bunlar değişsin, terörist başı cezaevinden çıksın, İmralı'da bir saraycığa kurulsun. Başka... Terör örgütünü yönetsin, onun siyasi uzantılarını yönetsin. 9 bin terörist elini kolunu sallaya sallaya cezaevinden çıksın ve topluma 'entegre' olsunlar. İş verilsin, aş verilsin, yakınlarına koruma verilsin, teminat verilsin. Peki bütün bunlardan sonra gitsinler bir de siyaset yapsınlar. Arzu edilen bu.

"ŞEHİTLERİN YAKINLARINA, AİLELERİNE BİR ŞEY DİYEN YOK" 

Ya 50 bin kişi? Ya katledilmiş 50 bin kişi, şehit olmuş aslan parçaları onların yakınları, onların aileleri... Onlara herhangi bir şey diyen yok.  30 tane keleşi, bir çanak içerisinde yaktınız. Daha geçtiğimiz günlerde yine Kandil'deki uzantıları açıklama yaptı. Dediler ki Türkiye'deki unsurlarımızı geri çekiyoruz. Kaç kişiydiler? Bilmiyoruz sayısını. Eski İçişleri Bakanı'na sorarsanız 86 tane ve ayakkabı numaraları biliniyordu. Ama o 86 tane ayakkabı numaralarını biliyoruz dedikleri teröristler sözde sınırımızdan geri çekilmişler. Kaç kişiydiler bilmiyoruz. Nereden geçtiler bilmiyoruz. Hangi güzergahı kullandılar bilmiyoruz. Sınırımızın hangi bölgesinden geçtiler. Bilmiyoruz. Pasaportla mı geçtiler? Bilmiyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet birimlerimiz, istihbarat birimlerimiz, eskortluk mu etti, gözlemcilik mi yaptı? Bilmiyoruz. Ellerinde silahlarla mı geçtiler? Bilmiyoruz. Ama silahlarını bırakmış olsalardı derdi ki iktidar yetkilileri 'şu kadar yüz, bu kadar bin silah aldık, bunlarla ilgili inceleme yaptık.  Herhangi bir terör saldırısında kullanılıp kullanılmadığını araştırdık.' Bu da yok. Belli ki ellerindeki silahlarla bizim topraklarımızdan ellerini kollarını sallaya sallaya sınırımızdan geçmişler. Hani silah bırakmıştı bunlar. O tiyatroydu. "O çanakta yaktık onları, o iş bitti.'

Diyorlar ki bir de Zap ve Metina'daki kamplardan geri çekildiler. Aman Allah'ım çok büyük iş. Her kış vakti terör örgütünün Zap ve Metina'daki kamplardan geri çekilirler. Kışlık tedbirlerini alırlar. Giderken silahlarını götürürler ve kendilerine tanınmış olan muhkem bölgelerde bir sonraki döneme hazırlık yaparlar. Yine aynısı yapıldı. Boşaltmışlar mağaraları. Silahlarla nerede peki? Mühimmat nerede? Kaç kişiydiler? Hangi koşullarda bıraktılar? Kim gözledi? Kim takip etti? Bıraktıkları silahların, balistik incelemeleri var mı? Yok. Daha geçtiğimiz günlerde terör örgütünün bir uzantısı ve sözde elebaşı bir tanesi basın toplantısı yapıyor. Etrafında tam 30 tane terörist var. O hani 30 tane keleşi yakmışlardı ya. Nazire yaparcasına otuz kişiyle bir basın toplantısı düzenliyor. İşte bunlar o basın toplantısında yer alan teröristler. Hepsinin ellerinde Amerikan ordusunda kullanılan M16 otomatik silahları var. Başka yanı sıra Kanas suikast silahları var. Bütün bu alçaklar boy gösterdi ve ardından bu fotoğraflarla, bu video görüntüleriyle bir anlamda tehdit mesajlarıyla 'Biz üstümüze düşeni yaptık' dediler.

"SİLAHLARI AMERİKAN ORDUSUNDA KULLANILAN SİLAHLARDIR"

Şimdi dönelim tekrar İmralı tutanaklarına. Gizli başladı gizli noktalandı. 12 sayfada ne olduğu belli değil. Koskoca devleti Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve Gazi Meclis'in temsilcilerini terör örgütünün elebaşıyla muhatap edip gizli gidip gizli geldiler ve oradaki tutanakları bile gizlediler. Şimdi sorumuz şu? PKK çatı örgüt KCK'nın altında yuvalanmış bir yapıdır. KCK'nın altında İran'da PJAK kolu vardır, PKK Türkiye'yle alakalı konudur. Yanı sıra Irak'ta PÇDK'sı vardır. Suriye'de küresel güçlerin en büyük operasyon alanında, Fırat'ın doğusunda 100 bin kişilik terör ordusu vardır. Silahları aynen az önce gösterdiğim gibi Amerikan ordusunda kullanılan silahlardır. Hava savunma sistemleri vardır. Tankları, tanksavarları, uçaksavarları vardır. Her türlü eğitimden geçmişlerdir. 100 bin kişilik, arkasında Amerika'nın ve İsrail'in olduğu bu terör ordusu, PYD, YPG ki bunların uzantıları içlerindeki elemanlar daha bir yıl önce Ankara'ya kadar gelip TUSAŞ'ta pırıl pırıl Anadolu çocuklarını, evlatlarını, mühendisleri, yavrularımızı pırıl pırıl vatandaşlarımızı katlettiler. Sınır ötesi operasyon yapan askerlerimizden tam 230'unu şehit ettiler. Soruyorum şimdi; PKK'nın Suriye'deki uzantısı, KCK'nın Suriye'deki uzantısı bu silahları bırakacak mı bırakmayacak mı? Ve asıl sorum şu. Acaba terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın karartılan veyahut da gizlenen o 12 sayfalık tutanağında bunlarla ilgili herhangi bir ifade var mıydı? Buradan aziz Türk milletine sesleniyorum. Ferasetinizle, basiretinizle yüreğinizle, cesaretinizle bu ihanet sürecine, bu tiyatroya Türkiye'nin önüne dayatılmış emperyaller tarafından dayatılmış Büyük Ortadoğu Projesi'nin devamı niteliğindeki bu dayatmaya ve bu aldatmaya lütfen inanmayın."