Uğur Dündar sosyal medyada gündem olan kavgasını anlattı

Uğur Dündar sosyal medyada gündem olan kavgasını anlattı
Abone Ol google-news

Gazeteci Uğur Dündar, dün sosyal medyaya damga vuran kavga görüntülerinin yaşandığı günü Sözcü Gazetesi'ndeki bugünkü yazısında anlattı.

05 Haziran 2020 Cuma, 12:50

Uğur Dündar dün sosyal medyada çok ses getiren kavga görüntülerini bugünkü köşe yazısında anlattı.

Uğur Dündar'ın meslek hayatını anlatan 'Olağanüstü Bir Hayat' belgeselinde yer alan kavga görüntüleri dün sosyal medyada oldukça ses getirmişti.

Görüntülerde Uğur Dündar'ın ABD'ye haber için gittiği bir evde araştırdığı olayın kahramanlarından birisine kendilerine saldırması üzerine vurduğu görülüyordu.

Dündar, Türkiye'den götürdüğü paralarla Amerika'da, dolar milyarderlerinin yaşadığı kentte keyif süren kaçak bir iş adamının, kıdem tazminatlarını ödemek yerine, ellerine karşılıksız senetler tutuşturduğu işçilerin çağrısı için ABD'ye gittiklerini söyledi.  

Dündar görüntülerde kavga ettiği kişinin haberini yapmaya gittikleri iş adamının çalışanlarından biri olduğunu vurguladı. 

Uğur Dündar o görüntülerin hikayesini de bugünkü yazısında anlattı.

Dündar'ın yazısı şöyle:

"Buz gibi bir kış günü, karlı meşe ormanlarını geçerek Edirne'ye doğru gidiyoruz.

Arada bir bastıran tipi, sanki otoyola dev küreklerle kar yığıyor…

Bu çok tehlikeli yolculuğu göze almamızın nedeni, güzel Edirne'den gelen bir çağrı.

Türkiye'den götürdüğü paralarla Amerika'da, dolar milyarderlerinin yaşadığı kentte keyif süren kaçak bir iş adamının, kıdem tazminatlarını ödemek yerine, ellerine karşılıksız senetler tutuşturduğu işçileri çağırıyor bizi.

“Gelin” diyorlar. “Gelin de nasıl sefil, perişan durumda olduğumuzu görün!..” Biz de onları dinlemeye gidiyoruz…Ama o da ne?

Hızını bir anda artıran tipinin, adeta buz patenine dönüştürdüğü otoyolda aracımız topaç gibi dönmeye başlıyor. Deneyimli sürücü Aslan Kızılkan, olağanüstü bir soğukkanlılıkla direksiyona hakim olmaya çalışıyor ama kontrolden çıkan otomobil hız kesmeden dönmeyi sürdürüyor. Artık sonumuzun geldiğini düşünürken, önde oturan ekibimizden Aydın ve yanındaki Can Ağyar isimli mangal yürekli yiğit kardeşlerim, beni korumak için üstüme kapanıyorlar. Mafya ve terör örgütlerinin tehditlerine karşı devletin görevlendirdiği koruma polisi Korkmaz İpek kardeşim de öyle…

Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen ölüm dansı, mucizevi biçimde, korkuluklara ve arkamızdan hiçbir araç gelmediği için bir yere çarpmadan sonlanıyor.

Ölümle yaşam arasında gidip geldiğimiz ürpertici saniyeleri geride bırakıp, sözümüzü tutmak üzere yolculuğa devam ediyoruz.

Edirne'ye vardığımızda karın çoktan diz boyunu aştığını görüyoruz. Soba dumanının göz gözü görmez hale getirdiği izbe bir kahvehanede bizi bekleyen işçilerle buluşuyoruz.

Avurtları çökmüş, sakalları uzamış ve o karlı günde geleceğimizden ümitlerini kesmiş emekçiler, bizi gördüklerinde sevinç çığlıkları atıyorlar.

Hepsinin derdi ortak:

“Biz bu adamın fabrikasına yıllarımızı verdik. Ama o hakkımız olan, bir nevi hayat sigortamız sayılan kıdem tazminatlarımızı ödemek yerine bu senetleri bırakıp kaçtı. Hepsi karşılıksız. Ama kendisi ABD'deki malikanesinde lüks bir yaşam sürüyor. Durumumuzu ve çaresizliğimizi birçok gazeteciye yazdık, ama onların çoğu vaktiyle bu iş adamının içki masalarında meze olduklarından, yani gebe kaldıklarından yazamadılar. Size yalvarıyoruz. Gidin Amerika'ya, bu adamın yaşadığı yeri bulun ve çoluğumuzun çocuğumuzun haklarının takipçisi olun. Yeminle söylüyorum ki açız aç!..”

O adresi bulduğumda ilk işimin Amerika'ya gitmek, klor yolsuzluğundan tutuklanacağını anlayınca devlete yığınla vergi borcu takıp kaçan bu iş adamına mikrofonu uzatmak olacağını söyleyerek Edirne'den ayrılıyoruz.

Çok geçmeden adresi tespit ediyoruz. Bunun üzerine kameraman kardeşim Gökhan Acun'la birlikte  ABD'ye, New-York yakınlarında, dolar milyarderlerinin yaşadığı semtteki malikaneye gidip, kapıyı tıklatıyoruz.

Amacımız evrensel meslek ilkelerimizin gerektirdiği birkaç soruyu yöneltmek ve işçilere verdiğimiz sözü tutmak… Ancak içeridekiler, kapıyı açmak yerine üzerimize çalıştırdıkları bir kişiyi gönderiyorlar.

Mali polisin, bu iş adamının Türkiye'den kaçırmak üzere bir Bulgar gemisine yüklettiği değerli eşyaları ortaya çıkardığı operasyonda, adı eşyaların alıcısı olarak geçen çalışana mikrofonu uzatıp, “Buyurun mikrofon sizin, konuşun aynen yayınlayalım” dememize karşın o, hakaretler savurmayı yeğliyor. İş adamı ve eşinin doldurduğu kişi bununla da yetinmeyip “Şimdi sizi parça parça edeceğim” diyerek kameraman Gökhan'a saldırıyor. Sonrası, karakolda biten, tam bir gerilim filmi…"