Ahmet İnsel

Rahat hareket etmenin bedeli

22 Kasım 2016 Salı

Tayyip Erdoğan’ın, resmi adı Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olan ve Şanghay Beşlisi diye bilinen örgüte üye olmayı gelecek için en iyi çözüm olarak sunması yeni değil. AB ile ilişkilerin gerginleştiği 2012 yılında da bunu dile getirmişti. Ama o zaman, Putin’e şaka yollu, “Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın, AB’den kurtulalım” dediğini aktarmıştı. Şaka maka, Türkiye o yıl ŞİÖ’de diyalog ortağı oldu. İlk resmi ilişki adımını attı.
Hatırlayacaksınız, bu fikir ilk kez, 2003’te, AB ile üyelik müzakerelerinin başlamasına ve Kıbrıs konusunda Annan Planı’nın desteklenmesine karşı çıkan Avrasyacı generallerin, strateji uzmanlarının, ulusalcıların ağzından dile getirilmişti. Zaten ŞİO da resmen 2001’de kuruldu.
Bugün Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi gerçekten ŞİÖ’ye üye yapmak isteyip istemediğini bilmiyoruz. Bunun AB’ye, Avrupa Konseyi’ne ve NATO’ya karşı dile getirilmiş bir tür blöf olduğunu düşünmek için birçok neden var. Ama poker oynayanlar bilir, blöf yapanın blöfünün altında kalması ihtimali, blöfünü gören sayısı arttıkça, yükselir.
Tayyip Erdoğan, en iyisi ŞİÖ’ye üye olmak derken, bunun gerekçesini, “çok daha rahat etme” imkânı sağlamasıyla açıklıyor. Bu konuda samimi olduğuna hiç şüphe yok. AB ile ilişkilerin fiilen donma noktasına gelmesine, belki hukuken de donacak olmasına, 2000’lerin sonundan itibaren AB müktesebatının Erdoğan’ın siyaset yapma anlayışıyla taban tabana zıt reformlar yapmayı gerektirmesi de neden oldu. Yalnız temel hak ve özgürlükler alanında değil, örneğin kamu ihaleleri konusunda yapılması gerekenler, AKP’nin hem ulusal hem yerel seviyede iş çevreleriyle kurduğu yoğun müşteri ilişkisini sekteye uğratacaktı. Kamu ihale yasasının son on yılda en çok değiştirilen, en çok istisna getirilen yasa olması boşuna değil. Müktesebatın gerekleri uygulansa, ne Tayyip Erdoğan, ne AKP örgütü “rahat hareket etme” imkânına kavuşacaktı.
Bu rahat hareket etme konusu birçok alan için geçerli. Siirt’te son yaşanan maden kazası faciası da bununla doğrudan ilişkili. AKP hükümeti 4 Ağustos 2015’te bir yönetmelik yayımladı. Yönetmelik, maden işletmeciliğinde getirilmesi gereken AB standartlarını 2020’ye erteledi. Rahat hareket etmenin sonucu, Siirt Şirvan’da altı ölü ve on kayıp!
Bu rahat etmenin bir başka boyutunda, Türkiye’yi kaynağı belirsiz para cennetine dönüştürmek de var. Bir bakan bu konuda AB’nin aptalca davrandığını açıkça söyleyip Türkiye’deki rahatlığı övmüştü.
Elbette AKP’nin fahri liderinin bugün rahatlıktan esas anladığı, yürütmenin tek bir elde toplanıp, yasama ve yargının ayak bağı teşkil etmemesi ve medyanın majestelerinin medyası olarak çalışması. Tayyip Erdoğan, Belarus gezisi sonrasında, 1994’ten beri Aleksandr Lukaşenko’nun demir yumrukla yönettiği bu ülkeyi, “barış ve huzur ülkesi” olarak tanımladı. Bu ülkede idam cezasının ve başkanlık sisteminin yürürlükte olduğunun altını çizdi. Bu “barış ve huzuru” bozmaya çalışanın Batı olduğunu, Lukaşenko’yu “diktatör” olmakla suçlayıp, saldırdıklarını ibretlik bir vaka olarak sundu. Erdoğan’a göre ibret alınması gereken durum, Lukaşenko’nun ülkesinin Avrupa Konseyi’ne alınmayan yegâne Avrupa, Balkanlar ve Kafkasya ülkesi olması değil, bu “huzur ve barış” ülkesini Batı’nın rahat bırakmamasıdır.
AB ile müzakerelerin donması ya da askıya alınması için elinden gelen her şeyi ardına koymayan bu zihniyet, Avrupa Konseyi’nin rahat bırakmayan kurum ve kurallarından da kurtulmayı gönlünden geçiriyor olabilir. İdam cezasının uygulanması Avrupa Konseyi üyeliğinin sonu demektir. Bunun yanında, önümüzdeki bir-iki yıl içinde, hemen hepsinde Türkiye’nin tazminat ödemeye mahkûm bırakılması neredeyse kesin olan on binlerce müracaatın yapılacağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden de kurtulup rahat etmek gündeme gelecektir.
Geriye kaldı NATO. ŞİÖ’nün diyalog ortağı konumundan gözlemci konumuna geçmek bile, yanılmıyorsam, NATO üyeliğinin bir tür askıya alınmasını gerektiriyor. Üyelik için ise, NATO’dan çıkmak şart. NATO’dan da çıkarak çok rahat edeceğimizi düşünüyor olabilir Tayyip Erdoğan ya da etrafında ona akıl verenleri.
AB ile müzakerelerin donması, sonra Avrupa Konseyi’nde gözetim altına girmek ve belki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden imzayı geri çekip, Avrupa Konseyi’nden de çıkmak ve nihayet NATO üyeliğinin tartışmalı olmaya başlaması... İktidarın çok daha rahat hareket etmesini sağlayacak aşamalar bunlar gibi gözüküyor. Bu durumda iktidardakiler ne kadar rahata ererler bilmiyorum ama bunlar gerçekleşirse bugün bildiğimiz Türkiye’den geriye hiçbir şey kalmayacağından eminim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları