Ahmet İnsel

Türk tipi insan hakları kurumu

25 Şubat 2016 Perşembe

Bütün güç ve yetkilerin iktidarın elinde ve merkezde toplanması saplantısı, Tayyip Erdoğan ve çevresinin Türk tipi başkanlık sistemi projesine özgü değil. Türkiye’de rejimin artan bir hızla otoriterleşmesini Tayyip Erdoğan’ın huyuna, zihniyet dünyasına ve şahsi siyasal projesine indirgemenin, yanlış olmasa bile, son derece yetersiz olduğunu söyleyenler bütünüyle haklı. Sadece Tayyip Erdoğan ve etrafındaki şebeke değil, iktidar partisi ve onu destekleyen geniş bir çevre de, aynı zihniyet dünyasını ve siyasal projeyi paylaşıyor. “Tek, tek, tek...” diyerek tanımladıkları devlet-millet bütünleşmesi içinde, siyasal merkezin bütün yetkileri elinde toplamasını milli iradenin doğal tecellisi olarak algılıyorlar.
Bunun en yakın örneklerinden biri, ocak ayında Bakanlar Kurulu’nda kabul edilen ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nda görüşülecek olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kurulmasına yönelik kanun tasarısı. İnsan hakları ve eşitlik konusunda kâğıt üzerinde görevi iktidarın uygulamalarını denetlemek olan ama bütün üyelerini iktidarın atayacağı, kurumsal işleyişini yürütmenin yöneteceği bir hilkat garibesi kurum öneriliyor.
İnsan hakları konusunda uzman yedi sivil toplum kuruluşu söz konusu kanun tasarısıyla ilgili eleştirilerini 17 Şubat’ta yaptıkları ortak bir açıklama ile kamuoyuyla paylaştı (www.hyd.org.tr/haberler/). Tasarının görüşüldüğü Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında, bu tasarının yürürlükteki tüm uluslararası norm ve sözleşmelere göre böyle bir kurumda olmaması gereken ne varsa tam da onları içerdiğini gösteren bir açıklama yapmışlardı. Meclis Komisyonu’na giden öneri, 2012’de kurulan ve daha kurumlaşmasını gerçekleştirmemiş olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu ile ilgili Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin, AB İlerleme Raporları’nın kapsamlı eleştirilerini de dikkate almıyor.
Tasarıda 11 kişilik kurulun 8 üyesini Bakanlar Kurulu’nun, 3’ünü Cumhurbaşkanı’nın seçmesi öngörülüyor. Bu yetmiyor, kurulun başkan ve ikinci başkanını da Bakanlar Kurulu seçecek. Bu da yetmiyor. “İnsan hakları ve işkence netameli konular, şeytan doldurur, ne olur ne olmaz denetim bütünüyle elimizde olsun” endişesiyle, Başbakan’ın yetkilendireceği bakanın ayrıca üç başkan yardımcısı ataması öngörülüyor! Toplanması başkanın çağrısına bağlı olacak kurulun dört yıllığına atanacak üyelerinin üyelik teminatı bile yok. Kurulun yedi bölgede açılması öngörülen bürolarının kurulması ve kaldırılması kararı yetkili bakana veriliyor.
Hatırlatalım: TİHEK, BM İşkenceye Karşı Sözleşme’nin kurulmasını öngördüğü Ulusal Önleme Mekanizması görevini de üstelenecek; ayrımcılık ve işkence yasağının uygulanmasını izlemeyle yetkili olacak! Kanun tasarısını daha fazla detaylandırmak gereksiz. “Ananı belleyen kadı, kimi kime şikâyet edeceksin?” özlü deyişinin cuk oturduğu bir örnek bu. Ve bu örnekler ne kadar hızlı çoğalıyor...
TİHEK, “yasak savma gereği” ile yapılmış, teftiş için mostralık tasarlanmış bir kurum değil sadece. İçinde boğulduğumuz karmaşa içinde belki bir ayrıntı, ama otoriter zihniyet ve pratiklerin tüm niteliklerini eksiksiz içinde barındırmayı başaran, bu anlamda AKP iktidarının zihniyet dünyasına çiğ bir ışık tutan mükemmel bir turnusol kâğıdı. Kendini mutlak haklı -bunu Başbakan “Allah bizimle beraberdir” diyerek daha güçlü biçimde ifade etti- ve mutlak yetkili olarak gören, kendi iç denetimi dışında hiçbir denetimin meşruiyetini kabul etmeyen bir yerli ve milli kadir-i mutlak irade saplantısının somut tezahürü. Tayyip Erdoğan’ın Türk tipi başkanlık sistemi projesi ile Ahmet Davutoğlu hükümetinin hazırladığı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kanun tasarısı arasında mükemmel bir bütünlük var.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları