Ayşe Emel Mesci

‘Kavuklu’ya kızılmaz

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Sanatın, mizahın ve tiyatroda geleneğin değerini bilmek, bilip yaşatanlara da saygı duymak gerek. ‘Kavuklu’ya kızılmaz, olsa olsa diline düşmemeye gayret edilir

Ferhan Şensoy Türk tiyatrosunun yetiştirdiği en özgün sanatçılardan biridir. Çağına tanıklık etme gereğini “komik-i şehir” geleneğiyle bütünleştiren Ferhan, deyim yerindeyse “son kavuklumuz”dur.
O, yüzyılların içinden süzülüp gelmiş bir geleneği –hem de tam soluğu kesilmişken kendine özgü üslubu, inanılmaz kıvrak kalemi ve söz oyunlarıyla yeniden ve yepyeni bir biçimde var etmeyi bilmiş bir sanatçımızdır. Aslında bu memlekette “gelenek” adına konuşanların sahip çıkması, en azından saygı duyması gereken bir iştir Ferhan’ın yaptığı, başardığı.

Muzır muhalif
Ama aynı zamanda müzmin ve muzır muhaliftir Ferhan Şensoy. Bu yönüyle çeşitli iktidarların hışmına da uğramış, ama o bildiğini söylemekten, gördüğünü yazmaktan ve çok güzel yazmaktan hiç geri durmamıştır. Kusura bakmayın ama mizah da bu değil midir zaten? Topraklarımızdaki mizah geleneği, en azından o hüzünlü Karagöz söylencesinden bu yana böyle şekillenmemiş midir?
Ferhan Şensoy’un otuz yıla yaklaşan bir süredir oynadığı “Ferhangi Şeyler”in bir grup Hukuk Fakültesi öğrencisi tarafından protesto edildiğini, üstelik aynı grubun tekrar salona dönerek tehditkâr bir üslupla sanatçıya yeniden saldırdıklarını anlatan haberi okuyunca bunları düşündüm.
Öyle bir olay ki, neresinden tutsanız elinizde kalacak. Ferhan biraz uğraşsa bundan yeni bir oyun bile çıkarır. Geleneği sözde savunanların gelenekten haberi yok, karşılarında “Son Kavuklu”nun durduğunu bilmiyorlar, belki 12 Eylül’den sonra Münir Özkul’un kavuğunu Ferhan Şensoy’a devrettiğinden haberleri bile yok. “Kavuklu” kimdir diye sorsanız, “Muhteşem Yüzyıl”dan öte bir cevapları olacağından emin değilim.
Diğer yandan, bunlar Hukuk Fakültesi öğrencileri ve bir sanatçıya, “Biz sana yaptırmayız” diyebiliyorlar. Aradaki bölümüne neyi yerleştirdiğinizin önemi yok aslında, çünkü söz konusu olan Hukuk Fakültesi. Yani bazı konular gündeme geldiğinde, hukuk da aradan çıkar deniyorsa onu bilemem.
Ama unutmayın ki yarın bu çocuklar yargıç olacaklar, savcı olacaklar, avukat olacaklar. Bizi yargılayacaklar, suçlayacaklar veya savunacaklar. Eğitimimizdeki kültür erozyonunu ve toplumumuzdaki kamplaşmayı yansıtan tehlike işaretleri bunlar ve “biz” derken şu topraklarda yaşayan herkesi kastediyorum, herkes açısından da böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Ama genel manzara hiç hoş değil: Sanatı, sanatçıyı sevmeyen, sanatı, sanatçıyı güncel siyasi çekişmelerin üstünde tutmayı beceremeyen, ama öldükten sonra arkasından programlar yapmaya, cenazesinde nutuklar atmaya, timsah gözyaşları dökmeye bayılan şizofrenik ve paramparça bir toplumsal manzara.

Provokasyona gelmeyelim
Sonra bir an duruyorum, “Yoksa” sorusu çengelleniyor aklımda. Tuhaf bir provokasyon sezgisi kaplıyor içimi. Öyle ya, işte hazır malzeme: “Dine hakaret” üzerinden yeni bir tartışma, yeni bir kemikleştirme çabası, atılacak yeni nutuklar. Böyle bir tartışmadan uzak durmakta, böyle bir provokasyona gelmemekte yarar var diye düşünüyorum.
Diğer yandan, her şeyi araçsallaştırabilen, potansiyel malzeme olarak görebilen militan bir zihniyetin bu derece yaygınlaşması, herkesin, ama herkesin ciddiye alması, bulunduğu her yerde karşı çıkması gereken bir tehlike olarak gözüküyor. Yoksa bazı değerleri bu kısır tartışmaların üstünde tutma konusunda bir toplumsal mutabakat oluşamayacak, veya oluşmuş mutabakat giderek parçalanacak.
Sanatın, mizahın ve tiyatroda geleneğin değerini bilmek, bilip yaşatanlara da saygı duymak gerek. “Kavuklu”ya kızılmaz, olsa olsa diline düşmemeye gayret edilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları