Ayşegül Yüksel

Kadına şiddet ortaçağı bugüne taşıyor

20 Aralık 2022 Salı

Shakespeare’in dünyaya geldiği 16. yüzyılda bir yandan İngiliz Rönesansı’nın “insan”ı varlıkların en yücesi sayan “hümanizma” dönemi yaşanırken bir yandan da ortaçağdan kalma -çoğu dinsel- değerler toplumun gelişimini engelliyordu. “Birey olma” olgusunun öne çıktığı Rönesans dünyasında “kadın”ın “ahlak” duygusuna sahip olmadığı, aşırı duygusallığı nedeniyle düşünsel olma yetisine uzak düştüğü için bir erkek tarafından yönetilmesi ve denetlenmesi gerektiği inancı erkek egemen topluma kilise vaazlarında benimsetiliyordu.

Yüzyılın ortasında tahta çıkan I. Elizabeth gibi güçlü bir kraliçeleri olmasına karşın, kadınların sınırları uyumlu bir eş, iyi bir anne ve hizmetlileri yönetebilen becerikli bir ev kadını olarak çiziliyordu. Babalarına, ağabeylerine, eşlerine karşı çıkan kadınları yola getirmek için “hafif” olmak koşuluyla, dayak cezasının kullanılması da erkeklere önerilen önlemler arasındaydı. “Kadın” cinsinin, en az erkekler kadar “insan” olduğunu düşünen Shakespeare, kırktan çok oyunu boyunca incelediği kadınları, kusurları ve erdemleriyle tanıtmış, çizdiği kadın portrelerinde düşünsel açıdan güçlü olanları, ahlak kurallarına göre davranabilenleri, vicdanlarının sesine kulak verenleri de sahneye getirmiştir.

ORTAÇAĞ KARANLIĞINDAN CUMHURİYETİN AYDINLIĞINA

Güngör Dilmen’in “Ben Anadolu” oyununu anarak üstünde yaşadığımız toprakları ilkçağda ana tanrıçaların sarıp sarmaladığını anımsayalım. Ortaçağda, kadına saygıda kusur edilmeyen bir dünyadan kadını erkek dünyasına bağımlı kılan dinsel otorite dönemine geçildi. Erkek egemen toplum, gelenek ve görenekleriyle bizim toplumumuzun da baskın özelliklerini belirledi.

Türk kadınını, pek çok ülkenin kadınlarından önce erkeklerle eşit konuma getiren Mustafa Kemal Atatürk’tür. 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kadınlara eğitim yolu açılmış, 1925’te Şapka Devrimi ile kadınların artık çağdaş giysileri yeğlemeleri önerilmiş, 1926’da Medeni Kanun ile şeriatın kadınlar üstündeki kısıtlamaları kaldırılmış, 1934’te kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilmiş, 1936’da İş Kanunu ile çalışan kadınların çalışma yaşamı düzenlenmiştir. Bütün bu yasal hareketler erkek egemen düzenin sarsılmasına yol açsa da özellikle küçük yerleşim birimlerinde gelenek ve göreneklerin etkisi günümüze dek sürmüştür. Bu da erkek egemen toplumda kadını ikinci sınıf insan sayarak ezme hevesini artırmaktadır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLMEK

Doğrudur, kadınlarımız, onları ortaçağ karanlığından çıkartan Cumhuriyet aydınlığından yeterince yararlanmamıştır. Yine de ülkemizde kadınlara sunulan çağdaş yaşamın 100. yılına ulaşılırken kadınların da düşlerini gerçekleştirmek adına büyük gelişme gösterdiği bilinen bir gerçektir. Özgürlüklerini savunan ve birey olarak haklarına sahip çıkan kadınların sayılarının artışı, erkek egemen toplumda rahatsızlık uyandırmaktadır. Kadınların çalışması ve ekonomik özgürlüklerine dayanarak eşlerinden boşanmak istemeleri kadına karşı şiddet uygulamalarının en önemli nedenlerinden biridir. Kadınların boşanma girişimi erkekler için bir namus sorunu olarak algılanmakta ve özellikle mahalle baskısı (“El alem ne der?”) nedeniyle, şiddet içerikli “erkeklik gösterileri” gündeme gelmektedir.

2014’te imzalanan İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana ve ayrımcılık olgusuna karşı bir duruş içermekteydi. Kadına şiddeti engelleme yanında, şiddet görmüş kadını koruma yaklaşımı da savunulan ilkeler arasındaydı. Türkiye’nin bu sözleşmeden 2021 Mart ayında çekilmiş olması, erkek egemen toplumun şiddet eylemini yüreklendirmiş olmalı ki yaşanan trajedilerin sayısı artmakta.

Aile içi tacizler, sesini yükselten mağdurların infaz edilmesi, toplu tecavüzler, genç kızların giysilerinden dolayı saldırıya uğraması, çocuk gelin olaylarının olağanmış gibi gösterilmeye çalışılması, ortaçağ karanlığının Cumhuriyet aydınlığını boğmaya yeltendiğini gösteriyor.

2023’ün eşiğindeyiz. Cumhuriyetimizin 100. yılı yaklaşırken bu utanç manzaralarına son verilmelidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

'Devlet Ana’ sahnede 26 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları