Bağış Erten

Asıl ‘büyük açık’ bizde

27 Ocak 2016 Çarşamba

Bu sene Oscar’ların en güzel sürprizlerinden biri Big Short (Büyük Açık) adlı film. Çünkü ‘Academy’ diye anılan Oscar jürisinin aslında pek ilgi göstermeyeceği cinsten. Büyük Amerikan değerlerini, hele de kapitalizmi ağır eleştiriyor. Ödül alır mı? Pek zannetmiyorum. Kazanır da yönetmen Adam McKay sahneye çıkıp bir zamanlar Michael Moore’un yaptığı gibi bağırır çağırır diye korkarlar en azından. Ama aday gösterilmesi bile güzel. ‘Spoiler’ denen, filmin konusu hakkında seyirciyi mutsuz edecek bilgiler vermeden kabaca anlatmak istiyorum. Spor yazısında ne işi var demeyin. Birazdan asıl konuya geleceğiz.

Ekonomik cinayet
2008’deki meşhur global ekonomik krizi önceden gören üç ayrı insan grubunun hikâyesi bu. Finans sisteminin iddia edildiği gibi ekonomik rasyonaliteyle değil türev kredilerin ve bonoların üzerinden bir tür kumarla yürüdüğünü anlayan ve bu sayede krizi öngören insanlar bunlar. Önce uyarıyorlar. Kimse dinlemiyor. Sonra muhtemel hareketlilik üzerine ekonomik pozisyon alıyorlar. Ama piyasada tık yok. Faizlerin yükselmesiyle önlem alınır diye bekliyorlar. O da yok. Ne yetkililer umursuyor, ne de büyük finansal aktörler. Bir ihmal, bir yanlış analiz falan değil. Düpedüz kayıtsızlık. Bir tür ekonomik cinayet gibi bir şey bu. Sonrasını biliyoruz zaten. Küresel ekonomi yerle bir oluyor. Bedelini milyonlarca insan ödüyor. Para babaları gene kurtarıyor. Çünkü biliyorlar, düzene ne olursa olsun onlara bir şeycik olmaz.

Pasta bayat
Bir grup insan olarak sabah akşam yazıyoruz. Futbolun gidişi gidiş değil. Seyirci yok, kalite yok, istikrar yok, başarı yok ve ağzımıza kadar borca batmış durumdayız. Galatasaray’ın başına gelenleri görüyorsunuz. Büyüklükleri kendinden menkul İstanbul üçlüsünün toplam borcu 1 milyardan fazla. Onları kendilerine örnek alan Anadolu taifesi ise kötü bir kopya olarak tel tel dökülüyor. Her gün yeni bir tanesi istifa bayrağını çekiyor. Sıkıştıkça antrenör kovuyorlar, olmadık adamlara olmadık paralar ödüyorlar. Aynı filmdeki gibi. Orada insanlar köpeklerinin adıyla bile kredi alıyor, bizde de ne idüğü belirsiz isimler için milyonlar sokağa atılıyor. Ha, bir de yayın pastası var. İçindeki çikolata kurtlu, kreması bozuk, unu bayat, şekeri sahte ama pasta büyük. Yine de yüz milyonlarla ifade edilen bir yayın geliri var, fakat hepimiz biliyoruz ki yalan! Ne hak ediyoruz, ne ödeyebiliyoruz. Her bir Avrupa liginin yayını bile on milyonlar ediyor. Ama reytingler yerlerde. Hiçbir Avrupa ligi yayını kendini döndürecek gelir yaratmıyor. Hatta iğneyi kendimize de batıralım. TV ekranlarında futbol hakkında saatlerce ileri geri konuşan bizler de hak ettiğimizden fazlasını alıyoruz. Sonuçta sporun medyası da bu pastanın kokuşmuşluğunda az katkı sahibi değil ve ortada büyük bir değer falan yok. Ama işte pasta büyük. Ye ye bitmiyor.

Duvara Karşı - Yeniden
Filme geri dönelim. Orada insanın asıl asabını bozan şey şu aslında. Her şeyi batıranlar her şeyi bilerek yapıyorlar. Öyle insani bir hata değil yani. Göremedikleri için değil, kale almadıkları için. Ne olursa olsun bir şekilde bu işten de yırtabileceklerini bildikleri için. İzlerken o anda kafama dank etti. Biz de boşa bağırıyoruz aslında. Finansal fair play, E-Bilet, transfer yolsuzlukları, kulüp lisans kriterleri falan hava civa. Hiçbir şey onları yapacaklarından geri koymayacak. Çünkü bile isteye yapıyorlar. Çünkü düzen bu. Big Short aslında bir gazetecilik öyküsü. Film de aynı adlı kitaba dayanıyor (Türkçesi Scala Yayıncılık’tan çıktı). Yazarı Michael Lewis. Onu son yıllarda yazdığı spor kitaplarından da tanıyoruz: Moneyball ve Blind Side. Şimdi gidip desek ki Lewis’e, bizde de buna benzer öyküler var. Bin bir entrika, bin bir yolsuzluk... İlgisini çeker miyiz acaba? Pek zannetmiyorum. Hiçbir kurgu yazarı insanın bu kadar gözüne gözülen sokulan bir konuyu inandırıcı bulmaz. Bizdeki gerçek kurgu olamayacak kadar iğreti.

Senaryo belli
Aslında bizim senaryonun adı belli, ama onu Fatih Akın çaldı: Duvara Karşı. Bundan dokuz sene önce olaylı bir derbiden sonra aynı başlıkla bir yazı yazmıştım. Onu buldum arşivden. Kendimden araklayayım: “(F)utbol kamyonumuz, içindeki tüm bileşenleriyle birlikte duvara çarpmıştır. Asıl sorun çarpması değildir! Çünkü duvar karşıda, şoför sarhoş, rota da çok önceden bellidir ve bu çarpışmayı görmek için müneccim olmak gerekmez. Asıl sorun olay vuku bulduktan sonra bize sağduyu satanlar ve olayın ciddiyetini laf kalabalığına boğanlardır.”

Boşa kürek takımı
Big Short filminde Christian Bale’in oynadığı karakter çok ilgi çekici. Gidişatı en önce gören, ona göre pozisyonlanan, ama asosyal ve değişik biri. Kendi yatırımcılarının itirazına rağmen olmadık işler yapıyor. Eğer futbola uyarlayacak olsak ben onu İsmail Şayan’a benzetirdim. Takip ediyor musunuz, bilmiyorum. Hayatım Futbol’da yazıyor. Ama asıl Twitter’dan bombalıyor (https://twitter.com/is_xs). Gümbür gümbür gelen tüm krizleri, tüm ekonomik sorunları teker teker anlatıyor. Bir bakıyorsunuz üç büyüklerin altı aylık giderlerini tek tabloda veriyor, bir bakıyorsunuz aynı kulüplerin son dört yılda futbolcularla teknik ekiplere ödedikleri maaş, prim, menajerlik ücretlerini karşılaştırıyor, sonra birden Galatasaray’ın maç başı ödemelerinin Beşiktaş’tan iki buçuk kat fazla olduğuna dikkat çekiyor. Aslında yaptığı basit.

Sanki ortada düzen var
Halka açık olan bu kulüplerin ve UEFA’nın verilerini inceliyor ve orada her şey var. Sırf sıkı taraftar olduğu için onca belgeye dalan ve durumun vahametini anlatmaya çalışan pek çok uzman gibi. Bilirsiniz, genelde bir ekonomist ya da bankacı taraftar çıkar, mali genel kurulda felaketi gözler önüne serer, büyük alkış alır. Sonra da eller kalkar ve yönetimler ibra olur. İnsan üzülüyor yahu. Kulüplere falan değil, bu insanların emeklerine. Sanki ortada bir düzen varmış gibi saf saf aksaklıkları gösteriyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları